Yarın 24 Temmuz Lozan Barış Anlaşması’nın 100. Yıldönümüdür.  

Lozan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası tanınma belgesi olarak önemi çok büyüktür.  

O kadar ki, geçtiğimiz Pazartesi günü de “Lozan’ın sonucu” olan büyük kazanımlardan biri Arlington-Teksas’ta (ABD) yaşandı.  

Türkiye Kadın Voleybol Milli Takımı dünya şampiyonu oldu. 

BAĞIMSIZLIK “HASTASI”! 

Lozan, Kurtuluş Savaşı’nı uluslararası düzleme taşıyarak Cumhuriyet’e bağlar. Bu özelliğiyle ülkenin geçmişten geleceğe giden yolunu aydınlatır.  

I. Dünya Savaşı sonrasında, savaşı kazanan emperyalistlerin dayattığı sözüm ona barış koşullarını reddedebilen “ilk ve tek ülke” Türkiye’dir. Bunu sağlayan da Mustafa Kemal’in öncülüğünde gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasıdır.  

Dile kolay, bir ara kesintiye uğrayan ve sekiz ay süren çok zorlu Lozan görüşmelerinde dönemin en güçlü ülkesi İngiltere’nin baş delegesi olan Dışişleri Bakanı Lord Curzon bakın ne diyor:  

“Şimdiye kadar barış anlaşmalarının koşullarını biz yazdırdık, bu kez olmadık bir durumla karşı karşıyayız” 

Sonra, aynı Curzon, Kurtuluş Savaşı’nın önde gelen komutanlarından Ankara Hükümeti’nin Dış İşleri Bakanı ve baş delegesi İsmet’e (İnönü) dönüyor ve “Sen bir müzik kutusu gibi, ‘bağımsızlık, bağımsızlık, bağımsızlık’ diye hep aynı şarkıyı söylüyor ve bizi hasta ediyorsun” demek zorunda kalıyordu (Crew, J.C.Turbulent Era, c.I. s. 525).  

İsmet Paşa Lozan’da “bağımsızlık türküsü” söyleme gücünü, üç yıl süren ve halkın çok büyük özverileriyle kazanılan Kurtuluş Savaşı’ndan alıyordu.  

Lozan kazanımı olağanüstüdür. Osmanlı döneminde asırlarca kapitülasyonlar altında ezilen ve yarı sömürge olarak Avrupa’nın “hasta adamı” sayılan ülke, ilk kez dünyanın “en güçlü” ülkeleriyle “eşitliğini sağlıyor” ve bu durum, doğal olarak Avrupa’yı hasta ediyordu!  

Üstelik Türkiye bunu İslam coğrafyasının tamamının sömürge olduğu sırada başarıyordu. “Yabancılar tarafından yönetilmeme kararlılığının” belgesi olan Lozan başlangıçtı; üç ay sonra Cumhuriyet’i kuran ülke, çok köklü bir “yenileşme ve ilerleme” sürecini başlatabildi: Din işleriyle devlet işlerinin ayrı tutulması anlamında laiklik; hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü; çağdaş eğitim; bilimin yol göstericiliği; kadın-erkek eşitliği; içte ve dışta barış; bireyin aklının özgürleşmesi amacıyla; kültür, sanat ve spora önem verilmesi; ekonomik gelişme için sanayileşme ve bunların kalıcılığını sağlayacak kurumların oluşturulması. Cumhuriyet’in yenileşme ve ilerleme değerleri, insanlığın o tarihe kadar elde ettiği kazanımlardır ve tümüyle evrenseldir. 

Ne yazık ki, günümüzde, Lozan ve onun sonucu olan Cumhuriyet, toplumun bu değerleri reddeden çevrelerini de hasta ediyor. O yerli hastalara en güzel yanıtlardan biri Arlington’da verildi. 

ARLİNGTON  

Arlington’da kazanılan yalnızca bir dünya şampiyonluğu değildir; bu ülkenin tüm kadın düşmanlarına verilen bir büyük derstir. 

Özetle, İstanbul Sözleşmesi’ni yırtıp atanlara; kızı ve kadını ailede ezen, çocuk yaşta evlendiren; okula göndermeyen; karma eğitim düşmanı bir tutumla okula gönderdiğinde de ayıran; işe almayan; işe aldığında daha az ücret ödeyen; evlilikte köleleştiren; “namus” adı altında namussuzca öldüren; ceza verilecek yerde bağışlayan ve ilkelliği her gün genişleyen bir karanlık gidişe, voleybolcuların, smaçlarıyla, bloklarıyla, gülüşleriyle ve maç sonunda o güzelim “Erik Dalı” türküsüyle “hayır” diyen kükreyişleridir.  

Basında yer aldığına göre “Ebrar Karakurt, şampiyonluğun ardından sosyal medyadan kendisini hedef alanlara madalyalı yanıt verdi. Karakurt, Twitter’dan paylaştığı mesajda “Boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler yani altın madalya” dedi. 21 yaşındaki pasör çaprazı bir paylaşımda da Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ”Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” sözleriyle durumu özetliyor.  

Benzer bir başarıyı İşitme Engelli Kadın Voleybol Milli Takımı, bugünlerde, Avrupa Şampiyonasında finale kalarak gösteriyor. Eklenmesi gereken önemli bir nokta var: Lozan ve Cumhuriyet bir anlamda da “biz de yaparız” kararlılığıyla ülkeye ekonomik varlıklar kazandırmanın kapılarının açılmasıdır. Geçtiğimiz hafta ülkenin yönetimi, sata sata bir türlü bitiremediği o varlıkların kalanlarını da Arap şeyhliklerine ucuza pazarlamanın peşindeydi. Diğer yönden asıl görevi Lozan ve Cumhuriyet’i savunmak olan ana muhalefet partisinin üst yöneticileri de, Lozan ve Cumhuriyet bilincinden çok uzakta kalıyor ve biri birlerini “yüzyılın ihaneti” özelliği taşıyan suçlamalarla boğazlıyordu!  

Lozan 100. Yılını yaşarken, böyle bir ortamda gerçekleşmiş olması Arlington’u ayrıca çok daha anlamlı kılıyordu!