Mafyayla dans
Son günlerde yaşanan video hesaplaşmaları bana Brecht'in Muhbir adlı oyununu hatırlattı. Oyunda Nazi Almanya’sında ihbar furyası toplumun her kademesini esir aldığında bir karı-kocanın ihbar edilmekten korktukları için kendi küçük çocuklarından bile şüphelenir duruma gelmelerini anlatır.
Sedat Peker konuşmaya başladığından beri iktidarın uzun zamandır kontrol altında tuttuğu medya tekeli işlevsizleşti adeta. Fotoğraflarla ifşa edilen ilişkiler sosyal medya üzerinden bir bir ortaya çıkarken görüyoruz ki ne kadar katil, hırsız, tecavüzcü, dolandırıcı, uyuşturucu kaçakçısı varsa AKP’li bakanların makamlarına konuk olmuş. Sadece bu bakanlarla fotoğraf çekenler soruşturulsa ülkenin suç haritası kırmızıdan sarıya dönecek gibi! Her gün yeni bir ifşaya uyanır olduk. Sedat Peker konuşmaya başlayınca birbiri ardına mafya liderleri, tetikçi katiller de videolarla bu savaştan güçlü çıkacağına inandıkları safı seçip kendilerini gösterme ya da ön alma derdine düştüler. Çakıcı, Ağca kimi ararsanız ‘ifade özgürlüğünü’ alabildiğine kullanıyor. İktidarın yakın arkadaşı mafya lideri konuşmaya başladığından beridir şu ya da bu çıkar uğruna her iki tarafa sokulan ‘küçük çocukları’ bile korku sardı. ‘Güçlü olanla’ çektirip paylaştıkları fotoğrafları silenler, sarayın popüler şarkıcıları, söylediklerini inkâr edip ‘arabuluculuk yapmadım’ diyen yandaş medya patronları, fırsattan istifade makam kaparım diyen siyasetçiler, hali hazırda koltuktakiler en yakınlarındakilerden bile korkuyor. Lüzumlu lüzumsuz her konuda görüş açıklayan rejim başkanı bile sus pus.
******
Her zaman olduğu gibi ‘küçük ortak’ ortalığı temizleme, iktidarı aklama çabasında. Oysa Bahçeli’nin “Türkiye’de mafya düzeni hâkim değildir” diyerek ismini anmadan reddettiği Sedat Peker, Cumhur ittifakı için canla başla destek mitingleri düzenlerken, siyasi bir figür olarak ittifakın sözcülüğünü üstlenirken, akademisyenleri kanlarında duş almakla tehdit ederken, Can Dündar gibi muhalif gazetecileri hedef alıp idam tehditleri savururken herkes pek memnundu. Hatta kendisine “Dünya Türklüğü Hakanı” gibi sıfatlar yanında altın kaplama ‘bayrak direği’ armağan edilebilirdi!
******
Tüm bu yaşananlar şaşırtıcı olmadığı gibi yeni de değil. Kederli ülkemizin yakın tarihi derin devletin mafya ve suç örgütü ilişkileriyle dolu. Kanunsuzluk, ihbar ve ifşa bu ülkenin Bermuda şeytan üçgeni. Karşıtlık üzerinden siyaset kurarak Cumhuriyet rejimi ile kavga eden siyasal İslamcı iktidar geçmişin enstrümanlarını kullanarak iz sürüyor. Devlet içinde iktidar uğruna katiller yaratan, suç örgütlerini/liderlerini maşa olarak kullanıp yoluna çıkan engelleri bir bir indiren devlet pratiği artık ‘devlet için kurşun atmak’ gibi ‘ulvi’ işler yerine para aklamak, rüşvet, mevki koruma gibi kişiselleşmiş bir pratiğe hizmet eder hale geldi. Eskiden resmî düzen ile gayrı resmî olan ayrı olduğu için kullanılan ‘derin devlet’ tanımı şimdilerde anlamsızlaştı. Buzdağının ucu Susurluk dönemi ile bugünün kıyaslamasını Timur Soykan çok net ortaya koymuş. Derin olan artık yüzeyde ve “yeni Türkiye’nin” resmî rejimi.
******
Biz devlet sırrı ve zaman aşımı gibi kavramlarla korunan cemaat ve suç örgütlerini faili meçhul bırakılan aydın cinayetlerinden tanıyoruz. Suç örgütlerini, katilleri “devlet için hizmet” kapsamında koruyup kollayanlar, kanunsuzluklarını cinayet faillerini korumak için kanunlarla sürdürdüler. Yasalarda değişiklik ya da aflarla katilleri ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaştırırken artık saray sofralarında ağırlar oldular. Devletin suçluyu koruma geleneğinin son örneği, artık rejimin başı olan tek adamın kişiye özel affı ile Sivas Katliamı’nın suçu sabit hüküm giymiş katilinin serbest bırakılması boyutunda. Abdi ipekçi, Kemal Türkler, Uğur Mumcu cinayetleri ve niceleri zaman aşımı kıskacında.
1978 yılında öldürülen ilkeli, ahlaklı ve meslek onuruna sahip Cumhuriyet savcılarının yeri boş. Bugün peş peşe yayınlanan videolarda ifşa edilenler için soruşturma açan savcı henüz olmadı.
******
Doğan Öz’ün hayatına mal olan sözlerini hatırlayalım:
“Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.”
Doğan Öz bahsettiği güçler tarafından susturuldu. Kanunsuz olanın izini sürenleri bir bir ortadan kaldırıp tarikatlarla, suç örgütleriyle iş birliği yaparak iktidara gelenler için artık tek bir gaye var. Batarken tutunabilmek. Vatandaşını kendi tanımladığı düzen, inanç ve yaşam için muhbirliğe hatta infaza teşvik eden karanlık bugün kendi yarattığı makbul muhbirlik ve ifşa kültüründen nasibini alıyor.
******
Hedefteki İçişleri Bakanı “Nasıl olsa bu tiyatroya günlerdir aval aval bakan, her şeye konuşup laf söyleyen ama hâlâ Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını anlamayan ödlekler var” derken RTE "Suç çeteleri zehirli bir yılan gibidir; onlarla aynı çuvala girerseniz daha sonra başınıza geleceklere rıza göstermiş olursunuz” diyor.
Sedat Peker tuğlayı çekmiş görünüyor. Kavga bir tarafta “bir tuğla çekersem duvar yıkılır” sözlerinin sahibi Ağar ve Çakıcı diğer tarafta Sedat Peker ve videolarıyla sürüyor. 32 kısım tekmili birden izlemeye devam ediyoruz.