Ankara faili meçhul cinayetler davasının gerekçeli kararında mahkeme, “cinayetlerin birbiriyle irtibatlı olduğunu ve güvenlik güçlerine yakalanmayacağına güvenen kişilerce işlendiğini” yazdı.

Yazdı da ne oldu?

Mahkemenin geçen haftaki gerekçeli kararından: “Cinayetlerin işlendiği yerler ya da maktullerin alındıkları ve infaz edildikleri yerler dikkate alındığında, kamera kayıtlarının olmadığı şehir dışı yerlerin tercih edildiği, cinayetlerin güvenlik güçlerine yakalanmayacağına güvenen kişi veya kişilerce işlendiği anlaşılmaktadır.”

Yani hem bir “örgütlü suç” tanımı yaptı hem de faillerin cezasızlık zırhıyla korunduğunu ima etti.

Tam da mahkemenin söylediği gibi tüm sanıklar, beraat etti. Yani, cinayetlerin cezasız kalacağına güvenmekte haklılarmış…

BİZİM TOSUNLAR

Davanın en meşhur ve meşum sanığı, Mehmet Ağar’dı.

Ağar ve diğer sanıklar, tüm delillere rağmen “masumiyet karinesi” ile beraat etti.

Oysa yine mahkeme, Mehmet Ağar’ın yargılanan örgütün faaliyetlerine göz yumduğunun, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/398 Esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sonucunda tespit edildiğini de yazdı.

O dönem Emniyet Genel Müdürü olan Ağar’a, MİT elemanı Tarık Ümit’in öldürülmesi konusu intikal ettirildiğinde, “Bizim tosunlar bana sormadan bir şey yapmazlar, ilgileneceğim” diyerek ve konu ile ilgilenmeyerek teşekkülün faaliyetlerine göz yumduğu, mensuplarını koruyup kolladığı, gerekçeli kararda da yer aldı.

Sahte evraklar, ruhsatsız tabanca ve mermilerle yakalanan Yaşar Öz’ün serbest kalmasını sağladığı, hatta adli soruşturmadan kurtardığı ve suç delillerini Savcılık’tan gizlediği de…

Kumarhane işletmecisi olan Ömer Lütfi Topal’ı öldürenleri İstanbul’dan Ankara’ya getirttiği, adli evrak tanzim etmediği, tahkikat sonucunu yetkili ve görevli Savcıya bildirmediği, şüphelilerin hakkındaki tahkikatı çıkmaza sokmak için girişimlerde bulunduğu da…

Mahkeme başka neleri kabul etti?

Balistik incelemesini: Gerekçeli kararda Behçet Cantürk ve Medet Serhat cinayetlerinde kullanılan silahların irtibatlı olduğu bilgisi yer aldı.

Yer gösterme: Mahkeme kararında, Ayhan Çarkın’ın, Yusuf Ekinci cinayetiyle ilgili yer gösterme/keşif işleminde doğruyu söylediği belirtildi.

Ama sonuç olarak, Ayhan Çarkın’ın maddi delillerle desteklenen ifadesi de Tarık Ümit’in ölmeden önce cinayetleri detaylarıyla anlattığı ses kaydı da delil kabul edilmedi.

ŞÜPHEDEN AĞAR YARARLANDI

Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında, memleketteki yargı kararlarında pek rastlanmayan kuralları hatırlattı:  “Ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" şeklinde, Latincede ise "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Ceza mahkûmiyeti, herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır.”

Yani yargı tarihindeki kadim kural değişmedi: Olup biten her şeyden aynı isimler yararlandı...