İktidar geçen haftayı yeni mevziler elde etmek ve ‘düşmanlarına’ son darbeyi vurmak için hamleler yaparak tamamladı. 6-8 Ekim’den bu yana Kürtlerle, 17-25 Aralık’tan itibaren de cemaatle savaşı vites artırarak büyüten iktidar, hem Kürt siyasetini pasifize ederek hem de cemaatin sesini bütünüyle kısarak yeni anayasa sürecini teminat altına almak istiyor.

Kürt Siyaseti zorda

İktidar bloku Haziran seçimleri sonrasında Kürt siyasetini köşeye sıkıştırmanın stratejik önemini anladığından savaşın derinleşmesi için üzerine düşeni yaptı. 1 Kasım’da bu strateji sonuç verince de geri adım atmamaya karar verdi. Tekrar seçim sonrasında AKP içinde yeniden masaya dönülmesini temenni edenler olduğu biliniyordu fakat Saray müzakerelere dönüş kapısını bilinmeyen bir tarihe kadar kapadı. Devletin kentleri adeta ablukaya alması, PKK’nın saldırıları ve kentlerde izlediği çatışma stratejisi, Kürtlerin bir bölümünün ‘savaş konseptine’ sıkışarak yaşam alanlarını kaybetmesine yol açtı; öte yandan Kürt siyasetinin manevra alanı da günden güne daraldı. 7 Haziran sonrası HDP’de yaşanan coşku yerini zorunlu bir içe kapanmaya bıraktı. HDP’nin Türkiye kamuoyunun genelinde olumlu intibalar bırakan isimleri de bu süreçte imaj erozyonuna uğrayarak varlık-yokluk savaşının içine hapsoldular. Bu mevzi kaybının Saray için yeterli olmadığını fezleke kozunun gündeme getirilmesinden anlıyoruz. Bir biçimde ‘94 ruhu’ yeniden Meclis kapısını çalacak gibi görünüyor. MHP’lilerin de fezleke konusunda AKP’ye tam destek vermesiyle 7 Haziran’dan bu yana gözlemlediğimiz savaş odaklı sağ koalisyon “düşmanın düşmanı dostumdur” şiarı etrafında işlevini yerine getirecek gibi. Saray, Kürt siyasetçilerinin blok halinde tasfiyesini hedeflerken Davutoğlu muhtemelen bazı isimlerin siyasi arenanın dışına atılmasını yeterli görecek. Zira müzakereye dönme ihtimalinin masada kalması için o masaya oturacak birileri gerekecek.

Cemaat operasyonları

Geçen hafta önce Boydak Holding’e yapılan baskın sonra da Zaman gazetesine kayyum atanması, cemaati ve ‘civarını’ hedef alan operasyonlar içinde en ‘can yakıcı’ olanlar listesine ilk sıradan girdi. Cemaatle ilişkisini kestiğini açıklamasına rağmen BoydakHolding yöneticilerinin gözaltına alınması, tasfiye edilen kurucu AKP kadrosunda belli ki rahatsızlık yarattı. İktidarın cemaate yakın olan sermayeye el koymaya devam etmesinin, burjuvazinin de her kademesinde şüphe ve endişe duygularını kabarttığını ileri sürebiliriz.

Zaman’a yapılan müdahale ise müstakbel bir kavgayı tetikleyecek unsurları içinde barındırıyor. Zaman grubunun iktidarın muhalifleri çeşitli kumpaslarla tasfiye edilmesinde vebali büyük. AKP cemaat işbirliği döneminde, Zaman şimdi havuz medyasının cemaate uyguladığı yöntemleri muhaliflere uyguluyordu. AKP ile işlerin bozulması ve kılıçların çekilmesi sonrasında dahi sosyalistlere, Kürtlere dair yaptıkları haberlerin dili değişmedi. Tüm bunlara rağmen Zaman’ın temsiline soyunduğu post-İslamcılık ya da ‘liberal İslamcı duruşun’ bizzat İslamcı bir kadro tarafından tasfiye edilmesinin yankıları, sadece Türkiye’de cemaat içinde kalmayacak ve belli ki yurtdışında da duyulacak.

Bugüne kadar devletin her daim yanında olan cemaat, devlet şiddetine maruz kalmanın travmasını yaşıyor. Gazete önünde protesto eylemi gerçekleştiren kitleye polisin müdahalesi ve ortaya çıkan manzara, iktidarın sadece sosyalistlere, Alevilere, Kürtlere değil sırası geldiğinde ‘muhalif’ Sünni Müslümanlara da ne kadar acımasız olabileceğinin kanıtı.

Üçüncü seçenek

AKP devletleştikçe, devleti büyük bir cemaat organizasyonu olarak yeniden tanzim ediyor. Mavi Marmara krizinde İsrail yanlısı tutum takınmakla suçladıkları cemaati tasfiye ederken İsrail ile anlaşmanın son aşamasına geliyorlar. Vakti zamanında Gülen’in Kürt siyasi hareketine ‘mesafeli’ bakışını eleştiren zevat bugün Kürt siyasetini tümden tasfiye etmeye çalışıyor. İktidar cemaati yok etmeye ant içmişken ‘cemaat yöntemleri’ ile süreci götürüyor. Manzara net, iktidar blokunu durduracak güç olarak cemaatin hamlelerini ya da tek başına Kürt siyasetini görenler fena halde yanıldı. Başkanlık dayatmasını durduracak güç, yeni bir seçenek bekleyen geniş kitlelere doğru adres sunmak. O yüzden pes etmeden, yılmadan, demokrasi ve özgürlük mücadelesini büyütmek, reaksiyoner değil iki hamle sonrasını öngörerek siyaset yapmak tek çıkar yolumuz!