Megalodonların, vücut şekli olarak modern büyük beyaz köpekbalığına benzediği düşünülüyordu; ancak yeni bir çalışma, daha ince ve modern mako köpekbalığına benzer daha uzun vücuda sahip olduklarını gösteriyor

Megalodon, alkol ve omikron

Bugün size normalde yaptığım gibi tek bir konudan değil, birbiriyle alakasız ama her biri oldukça ilgi çekici olan 3 güncel araştırmanın sonuçlarından bahsetmek istiyorum. Böylece belki tek bir hafta içinde bilim camiasında olan biten daha fazla şeyi size aktarabilirim. 

Megalodon, Sanıldığı Kadar Büyük Olmayabilir! 

İlk olarak, bir zamanlar okyanusların efendisi olan megalodonlara bir bakış atalım: "Büyük diş" anlamına gelen Megalodon (Carcharocles megalodon), yaklaşık 23 ila 3,6 milyon yıl önce, Miyosen ve Pliyosen çağlarında yaşamış devasa bir tarih öncesi köpekbalığıydı. Müthiş boyutlarıyla tanınan Megalodon'un en az 10 metre, bir ihtimal 20 metreye kadar ulaştığı tahmin ediliyor ve bu da onu omurgalı tarihindeki en büyük yırtıcılardan biri yapıyor. Boyu 18 santimetreyi aşabilen devasa dişlerinin de gösterdiği gibi, beslenmesi muhtemelen balinalar gibi büyük deniz memelilerinden oluşuyordu. Ne var ki Megalodon’un nesli; iklim değişikliği, azalan besin kaynakları ve erken dönem büyük beyaz köpekbalıkları gibi diğer deniz yırtıcılarıyla rekabet sonucunda tükendi. Ancak Megalodon, tarih öncesi deniz ekosistemlerini anlamamıza önemli katkılarda bulunduğu için, halen aktif olarak araştırılan ve halkı da büyülemeye devam eden bir canavar. 

Megalodonların, vücut şekli olarak modern büyük beyaz köpekbalığına benzediği düşünülüyordu; ancak yapılan yeni bir çalışma, daha ince ve muhtemelen modern mako köpekbalığına benzer şekilde daha uzun bir vücuda sahip olduklarını gösteriyor. Bu yeni bakış açısı, UCR biyoloğu Phillip Sternes ve DePaul Üniversitesi profesörü Kenshu Shimada liderliğinde küresel bir bilim insanı ekibinin katılımıyla Palaeontologia Electronica'da yayınlanan bir çalışmadan ileri geliyor. Uzmanlar, bu araştırmada, Megalodon'un omurlarına odaklanarak ve karşılaştırma için büyük beyaz köpekbalığının CT taramalarını kullanarak fosil kayıtlarını yeniden incelediler. Bu araştırma, Megalodon'un sadece büyük beyazın daha büyük bir versiyonu olmadığını, beslenme alışkanlıkları ve ekolojik etkileri açısından olası farklılıkları olan farklı, dev bir yırtıcı köpekbalığı olduğunu ortaya koydu. 

Tabii ki bu yeni anlayışın paleobiyolojik sonuçları çok kapsamlı: Daha ince ve daha uzun bir Megalodon vücudu, daha uzun bir sindirim kanalı anlamına gelebilir, besin emilimini artırabilir ve beslenme sıklığını azaltabilir, böylece deniz yaşamı üzerinde daha az avlanma baskısı uyguladığına işaret edebilir. Hatta Sternes, bu durumun Megalodon'un neslinin tükenmesinde etkili olabileceğini düşüüyor; çünkü az önce de bahsettiğim gibi, daha çevik olan büyük beyaz köpekbalığı ile besin için rekabete girip bu yarışı kaybetmiş olabilir. Megalodon'un fiziği ve yaşam tarzına ilişkin bu gözden geçirilmiş görüş, yaşamı ve eski ve günümüz deniz ekosistemleri üzerindeki basamaklı etkileri hakkında daha fazla araştırmaya davet ediyor. 

Omicron, Savunma Sistemimizin Evrimleşmesine Neden Oluyor! 

Omicron’u hatırlıyor musunuz? COVID-19 pandemisinden sorumlu SARS-CoV-2 virüsünün bir varyantıydı hani? Hatırlayacak olursanız Omicron, 2021'in sonlarında, önceki suşlara kıyasla önemli ölçüde artan bulaşıcılığı ile ortaya çıkmıştı. Bu, 2022'de hızla baskın hale gelmesine ve BA.1, BA.2, BA.4/BA.5, BQ.1, XBB ve son JN.1 gibi yeni suşların ortaya çıkmaya devam etmesine yol açmıştı. Ne yazık ki yeterli aşılamanın olmaması ve virüsün çok hızlı evrimleşmesi nedeniyle “yarma enfeksiyon” dediğimiz aşılama sonrası enfeksiyonlar da yaygınlaşmıştı. İşte yeni bir çalışma, insan bağışıklık sisteminin SARS-CoV-2'nin sürekli evrimiyle mücadele etmek için, özellikle de Omicron atılım enfeksiyonlarına yanıt olarak nasıl uyum sağladığını inceledi. 

Temel Bilimler Enstitüsü (IBS) bünyesindeki Kore Virüs Araştırma Enstitüsü Viral İmmünoloji Merkezi'nden Profesör Shin Eui-Cheol tarafından yönetilen çalışma, Omicron kaynaklı yarma enfeksiyonları sırasında oluşan T tipi hafıza hücrelerinin rolüne odaklandı. Bağışıklık yanıtının ayrılmaz bir parçası olan bu hücrelerin, sonraki Omicron türlerine uyum sağladığı ve etkili bir şekilde yanıt verdiği tespit edildi. Araştırma ekibinin kullandığı veri seti, 2022'nin başlarında BA.2 Omicron yarma enfeksiyonlarına yakalanıp iyileşen hastalara dayanıyordu. Bu hastaların T tipi hafıza hücrelerini, özellikle de farklı Omicron varyantlarının spike proteinlerine verdikleri tepkiyi analiz eden ekip, yalnızca BA.2 suşuna karşı değil, BA.4 ve BA.5 gibi daha sonraki suşlara karşı da gelişmiş bir bağışıklık tepkisi gözlemledi. 

Her ne kadar COVID-19 yok oldu sansak da aşılamanın aşırı az olması ve insanların da umursamıyor olması nedeniyle popülasyon içinde (özellikle de kapalı mekanlara daha çok hapsolduğumuz kış aylarında) hızla yayılmaya devam ediyor. Dolayısıyla bu bulgu, COVID-19 pandemisinde bağışıklık tepkisinin dinamiklerini anlamak açısından çok önemli ve gelecekteki aşı geliştirme çalışmalarını da yönlendireceğe benziyor.  

Alkol Bağımlılığıyla Mücadelede Şarap Bardaklarının Önemi 

Sadece şarap bardaklarını değiştirerek alkol bağımlılığıyla mücadele edebileceğimiz kimin aklına gelirdi? İngiltere'de alkol satışına izin verilen 21 mekânda yapılan yeni bir araştırmanın da gösterdiği gibi, şarap porsiyon/bardak büyüklüğü ile alkol tüketimi sıkı sıkıya birbiriyle bağlantılı. İngiltere'deki Cambridge Üniversitesi'nden Theresa Marteau ve meslektaşları tarafından PLOS Medicine'de yayınlanan çalışma, menülerden en büyük şarap porsiyon boyutunun (tipik olarak 250 mL) kaldırılmasının satılan toplam şarap hacminde önemli bir düşüşe yol açtığını ortaya koydu! 

Bu araştırma, dünya genelinde erken ölüm ve hastalıklara en fazla katkıda bulunan beşinci faktör olan alkol tüketimine ilişkin daha geniş çaplı endişelerle de uyum gösteriyor. Porsiyon büyüklüğü de dahil olmak üzere çevresel ve ekonomik faktörlerin alkol tüketimini etkilediği zaten biliniyordu. Dolayısıyla bu çalışma, porsiyon büyüklüklerinin azaltılmasının içme alışkanlıkları üzerindeki etkisini değerlendirmeyi amaçlıyordu.  

Farazi olmayan, yani direkt olarak gerçek dünyada yapılan bu deneyde, katılımcı işletmeler en büyük kadeh şaraplarını dört hafta boyunca menüden çıkardılar ve araştırmacılar da şarap, bira ve elma şarabı satışlarını takip ettiler. Sonuçlar, satılan toplam şarap hacminde %7,6'lık bir düşüş olduğunu, bira ve elma şarabı satışlarında ise buna karşılık gelen bir artış olmadığını göstermiştir (yani şarap almaktan cayan müşteriler başka alkollere yönelmemiş gözüküyor). İlginç bir şekilde, daha küçük şarap porsiyonlarının (125 mL ve 175 mL) satışında artış görülürken, şişe şarap veya bira ve elma şarabı satışlarında önemli bir değişiklik de olmadı. Bu değişim firmalar açısından da makul gözüküyor: Daha küçük porsiyonlara geçiş, daha küçük bardaklarda daha yüksek kâr marjları bulunması nedeniyle mekânların günlük gelirini de muhtemelen etkilemedi. Çalışma, daha büyük şarap porsiyonlarının olmamasının insanları daha küçük seçenekleri tercih etmeye yönlendirdiğini ve sonuçta genel alkol tüketimini azalttığını öne sürüyor. 

Bu bulgular, şarap porsiyonlarının boyutunun küçültülmesinin alkol tüketimini azaltmak için uygulanabilir bir müdahale olabileceğini gösteriyor. Yazarlar, bu stratejinin halk sağlığını desteklemek için alkol ruhsatlandırma düzenlemelerinde dikkate alınmasını öneriyorlar. Marteau, çalışmanın daha küçük porsiyon boyutlarının tüketimin azalmasına yol açabileceğini gösteren mevcut araştırmaları desteklediğini ve bu yaklaşımın alkol alımını azaltarak toplum sağlığını iyileştirmek için yeni bir müdahale olarak potansiyelini vurguladığını söylüyor. 

Ne kadar basit değişimler, ne kadar hayati farklar yaratıyor, öyle değil mi?