Sercan Meriç

sercanmeric@birgun.net
Metin Uca...

“Merhaba canım kardeşim!” diyen bir ses yankılanıyor Boğaz kıyısında…
Soluklanmak için oturuyoruz kameraman arkadaşım Kubilay ile…
Biz daha sormaya başlamadan o bize sıralıyor sorularını… Türkiye’yi soruyor, solcuların ne yaptığını soruyor. Çünkü eski ve iyi bir muhabir. Medyanın solculara uyguladığı ambargonun farkında… Onları yakından takip eden bir muhabirden bilgi istiyor.

Fiyakalı gömleği, afili yeleği ile mütevazılığını birleştirmiş bir aydın var karşımda.
Bir süredir tarih çalışıyor, çalışmakla yetinmeyip kitaplar yazıyor, kitap yazmakla yetinmeyip sahnelere çıkıyor. O sahnelerde bize yalan yanlış anlatılan tarihin doğrusunu aktarıyor. Bunu da sıkıcı bir üslupla yapmıyor. Kıssahan, şahnâmehân olarak, hasılı meddah olarak sergiliyor.  

Hem sahnesine hem de anlattıklarına hâkim…
Hem ülkenin durumuna hem de aydın olmanın bilincine hâkim…
Çok genç yaşta tanıdım onu. TV kumandası babanın ve annenin hakkıyken izlemiştim ilk… Passaparola ile her gün bizim evin de misafiri olmuştu. Hazırcevap hali, reyting uğruna kimseyi rencide etmeme inceliği kanımı ısındırmıştı ona… Televole çağında bambaşka bir profil çiziyordu. Her türlü değerin alaşağı edildiği o dönemde kendi başına bir şövalyeydi. Don Kişot’tu…

Sonra hikayesini öğrendim; TRT muhabirliği, TV programcılığı, başına gelenler, 9. köyden kovulmalar… Bildiğinden şaşmayan bir insan nihayetinde.

Sonraları tanıştık… Başta da bahsettiğim gibi “Merhaba canım kardeşim!” diyerek karşıladı beni. Buluşma vesilemiz “Bunu mu demek istedim?” başlıkla sahnelediği söyleşisiydi. 
Sene 2018’di… Burada sözü Metin Abi’ye vermek istiyorum, çünkü söyledikleri hâlâ değerli: 
“Hayatım boyunca zaten sloganlar atmadım, ama hep şunun peşinde oldum: Soru işaretlerini artırmaya çalışıyorum… Umarım sorular sizi bir yerlere götürür. Biz yanıtları bulmak değil, kuşkuyu yaşamak zorundayız.

En tehlikeli insan tipi, çok inanandır. O yüzden ben inanmaktan uzak durmaya çalışıyorum. İnancın rahatlığının peşinde değilim, tam tersine araştırmanın, bilimin, kuşkunun peşindeyim. Bunun en güzel izinin sürüleceği yerlerden birisi de tarih.

Tutuculuğun çok iki yüzlü olduğunun farkındayım. Hiçbir şeyi korumadığını, eğer korusaydı, çocuk yurtlarında sistematik ve düzenli tecavüz olmazdı, kadına bu kadar yoğun şiddet olmazdı. Asıl utanç verici olan sözcükler değil, hayatın içindeki en temel insana saygıyı yitirip, insanları eski Arap masalları üzerinden tuhaf bir tek düzeliğe ve kuşatılmışlığa sürüklemek.”

Bunlardan daha fazlasını aktarmak isterdim sizlere… 

Keşke Metin Abi ile buluştuğumuz her anı kayda almak gibi bir şansım olsaydı. Onun bu erken kaybını hiç düşünmezdim. O, Türkiye’nin açık ara en iyi hikaye anlatıcısıydı. “Söz uçar yazı kalır” şiarıyla sadece anlatmakla kalmadı, kitaplar da yazdı.
Kitapları çok kıymetli eserlerdir. Okumanızı çok isterim. Tarihle güldürünün nadir buluştuğu örnekleridir.

Metin Abi ile konuşmalarımız genellikle dayanışma vesilesi ile oldu. Sanatçılara ya da medyaya yönelik baskı sonucunda ondan bir değerlendirme isterdim. Hiçbir zaman da geri çevirmedi.

Dayanışma ezilenlerin inceliği ise o en zarif tavrı gösterenlerden birisi oldu.
İyi ki vardın Metin Uca, iyi ki anlattın, iyi ki yazdın…

Bir keresinde bana yine nüktedan bir şekilde “Bu AKP, soru işaretini yasaklar mı?” diye sormuştun. O soru işaretini hiçbir zaman yasaklatmayacağız…
Rahat uyu…