Mizah yaptıkları için poşete girme riski olan yazarlar
Türkiye’de mizaha gündemin vurduğu darbe yetmiyormuş gibi, bir de mizah dergisine 18 yaş sınırı getiren
Türkiye’de mizaha gündemin vurduğu darbe yetmiyormuş gibi, bir de mizah dergisine 18 yaş sınırı getiren karar gündemdeydi geçen hafta. Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun Harakiri ve Size dergilerine getirdiği poşet içinde satılma kararından söz ediyorum. Zaten “İnsanlık Anıtı’nı yıkıp yerine kaşar heykeli yapmayı düşünen idarecilerin gerçekten yaşadığı bir ülkede mizah yapmak neredeyse imkânsız. Bir de üzerine mizah yapmaya çalışanların işini bu şekilde zorlaştırmak anlaşılır gibi değil. Eğer mizah poşete girecekse, kendinden mizahlı ülkemizin toptan poşete girmesi daha manidar olur. Böylelikle isteyenler poşet içerisindeki gündeme maruz kalmaktan da korunur.
Şimdi Harakiri isimli çiçeği burnunda mizah dergisi için çıkan bu karar, emsâl teşkil eder de ileride bütün mizah içeriğine poşet zorunluluğu gelirse, korkarım bazı köşe yazarları da poşete girebilir. Bu sebeple bu haftaki Köşe Vuruşu’nu geçen hafta farkında olarak ve olmayarak mizah yaptıkları için poşete girme riski taşıyan köşe yazarlarına ayırmak istiyorum. Elbette mizah dergileri gibi, onların da poşete girmesini istemem.
MİZAH YETENEĞİNİN ZİRVESİNDE BİR GAZETECİ
Geçen pazar bir televizyon kanalında Başbakan Erdoğan ile bol kahkahalı bir söyleşi gerçekleştiren Mehmet Ali Birand, dünkü köşe yazısına “Başbakan ilk defa gülümseyerek konuştu” diye başlık atarak önemli bir gelişmeyi müjdeliyordu. Başbakan’ı ilk defa gülümsetebildiğine göre, Birand’ta bizim göremediğimiz bir mizah yeteneği olduğu kesin. Şimdi mizahı poşete sokma kararları çerçevesinde ya Birand’ı da poşete sokarlarsa diye düşünüp kahrolmamak elde değil. Benim gibi 80’lerde çocukluk yaşamışların tv’de ilk kez gördükleri figürlerden biri olduğu için Birand’ın bu muameleye tabi tutulmasını istemem. Öte yandan bir gazetecinin Başbakan ilk defa gülümsedi diye çocuklar gibi sevinmesinin mizah değerini de saklı tutarım.
KARAALİOĞLU’NUN KARA MİZAH SÜRPRİZİ
Şimdi Harakiri isimli çiçeği burnunda mizah dergisi için çıkan bu karar, emsâl teşkil eder de ileride bütün mizah içeriğine poşet zorunluluğu gelirse, korkarım bazı köşe yazarları da poşete girebilir. Bu sebeple bu haftaki Köşe Vuruşu’nu geçen hafta farkında olarak ve olmayarak mizah yaptıkları için poşete girme riski taşıyan köşe yazarlarına ayırmak istiyorum. Elbette mizah dergileri gibi, onların da poşete girmesini istemem.
MİZAH YETENEĞİNİN ZİRVESİNDE BİR GAZETECİ
Geçen pazar bir televizyon kanalında Başbakan Erdoğan ile bol kahkahalı bir söyleşi gerçekleştiren Mehmet Ali Birand, dünkü köşe yazısına “Başbakan ilk defa gülümseyerek konuştu” diye başlık atarak önemli bir gelişmeyi müjdeliyordu. Başbakan’ı ilk defa gülümsetebildiğine göre, Birand’ta bizim göremediğimiz bir mizah yeteneği olduğu kesin. Şimdi mizahı poşete sokma kararları çerçevesinde ya Birand’ı da poşete sokarlarsa diye düşünüp kahrolmamak elde değil. Benim gibi 80’lerde çocukluk yaşamışların tv’de ilk kez gördükleri figürlerden biri olduğu için Birand’ın bu muameleye tabi tutulmasını istemem. Öte yandan bir gazetecinin Başbakan ilk defa gülümsedi diye çocuklar gibi sevinmesinin mizah değerini de saklı tutarım.
KARAALİOĞLU’NUN KARA MİZAH SÜRPRİZİ
Star gazetesi genel yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, yine geçen pazar (5 Haziran 2011) ilginç bir yazı yazdı. Artık büyük bir kısmını görev icabı yaptığım köşe yazarı okumalarında Karaalioğlu’nun “Başbakan’ın yanlış tepkisi” başlığını görünce bir dikkat kesildim; “Vay be ilk defa şaşırttı demek ki, Başbakan’ın Nuray Mert’e olan tepkisine o bile sessiz kalamadı” diye okumaya giriştim. Okudukça fark ettim ki, başlığın tersine yazının içeriğinde Başbakan’ın tepkisine yönelik herhangi bir eleştiri yoktu. Başlığı görüp yazı tıklayanların, gazetelerin internet sitelerinde “seksi fotoğrafları için tıklayınız” başlığını tıklayıp da umduğunu bulamayanlar gibi kalakalması kaçınılmazdı. Öyleyse Mustafa Karaalioğlu acaba “kara mizah” mı yapmıştı? Eğer yaptıysa bence gayet başarılıydı. Ancak işte tam o anda mizah dergilerinin poşete girmesi kararı aklıma geldi. Elbette Mustafa Karaalioğlu’nun da poşete girmesine gönlüm el vermezdi.
AKİF BEKİ’NİN İNCE MİZAHI
Hiç kuşkusuz geçen haftanın en ilginç polemiği Akif Beki ve Sırrı Süreyya Önder arasında gelişti. Önce Akif Beki, Sırrı Süreyya Önder’e “Polis tarafından yolu mu kesildi, arabası mı taşlandı, seçim bürosu mu kundaklandı, maazallah kem bir nazar mı değdi kendisine? Her fırsatta aynı şeyi tekrarlıyor ama nasıl engellendiğini hâlâ çözemiyorum” gibi bir soru sordu. Sırrı Süreyya Önder de gayet sakin bir dille tüm bunların yaşandığını satır satır yazdı ve Beki’ye diyecek bir şey kalmadı. Şimdi Akif Beki gibi kurnaz ve yıllarca Başbakan danışmanlığı yapacak kadar cevval birinin bu kadar kolay yenileceği bir polemiğe gireceğine ben inanmıyorum. Bana kalırsa o da eskiden aynı gazetede yazdığı arkadaşına bir kıyak yapmak için ince mizaha soyundu ve Sırrı Süreyya Önder’e al da at dercesine bir gol pası verdi. Hal böyle olunca, Akif Beki’nin de bu ince mizah yüzünden poşete girmesinden korktum ne yalan söyleyeyim.
POŞETE DEĞİL, PAMUKLARA SARMALAYIP SARALIM
Gündemdeki üç konu üzerinden üç yazarımızı ön plana çıkardım ama elbette poşete girme riski olan yazarlarımız bunlarla sınırlı değil. Türkiye’nin mizah yaptığının farkında olmayan en önemli mizah yazarı Emre Aköz’ün sadece geçen haftaki performansı bile yeter. Aköz’ün geçen hafta Başbakan’ı zor durumda bıraktıkları için AKP Dış İlişkiler Başkanlığı’nı fırçaladığı yazısından tutun, dayak yemenin bir solcu taktiği olduğunu savunan yazısına kadar pek çok yazısını değme mizah dergisinde bulamazsınız. Elbette sansürün her türlüsüne karşı olduğum için onun da poşete girmesini istemem. “Hem mizah zekânın zekâtıdır” demişler. Bu nadide yazarlarımızın bizim zekâmızı hiç küçümsemeden verdikleri bu zekâttan utanmayalım; onları poşetlere değil, o meşhur Sezen Aksu şarkısında olduğu gibi; pamuklara sarmalayıp saralım, ne bedel isteyelim, ne hesap soralım, ne de sitemle güzel kalplerini yoralım.
AKİF BEKİ’NİN İNCE MİZAHI
Hiç kuşkusuz geçen haftanın en ilginç polemiği Akif Beki ve Sırrı Süreyya Önder arasında gelişti. Önce Akif Beki, Sırrı Süreyya Önder’e “Polis tarafından yolu mu kesildi, arabası mı taşlandı, seçim bürosu mu kundaklandı, maazallah kem bir nazar mı değdi kendisine? Her fırsatta aynı şeyi tekrarlıyor ama nasıl engellendiğini hâlâ çözemiyorum” gibi bir soru sordu. Sırrı Süreyya Önder de gayet sakin bir dille tüm bunların yaşandığını satır satır yazdı ve Beki’ye diyecek bir şey kalmadı. Şimdi Akif Beki gibi kurnaz ve yıllarca Başbakan danışmanlığı yapacak kadar cevval birinin bu kadar kolay yenileceği bir polemiğe gireceğine ben inanmıyorum. Bana kalırsa o da eskiden aynı gazetede yazdığı arkadaşına bir kıyak yapmak için ince mizaha soyundu ve Sırrı Süreyya Önder’e al da at dercesine bir gol pası verdi. Hal böyle olunca, Akif Beki’nin de bu ince mizah yüzünden poşete girmesinden korktum ne yalan söyleyeyim.
POŞETE DEĞİL, PAMUKLARA SARMALAYIP SARALIM
Gündemdeki üç konu üzerinden üç yazarımızı ön plana çıkardım ama elbette poşete girme riski olan yazarlarımız bunlarla sınırlı değil. Türkiye’nin mizah yaptığının farkında olmayan en önemli mizah yazarı Emre Aköz’ün sadece geçen haftaki performansı bile yeter. Aköz’ün geçen hafta Başbakan’ı zor durumda bıraktıkları için AKP Dış İlişkiler Başkanlığı’nı fırçaladığı yazısından tutun, dayak yemenin bir solcu taktiği olduğunu savunan yazısına kadar pek çok yazısını değme mizah dergisinde bulamazsınız. Elbette sansürün her türlüsüne karşı olduğum için onun da poşete girmesini istemem. “Hem mizah zekânın zekâtıdır” demişler. Bu nadide yazarlarımızın bizim zekâmızı hiç küçümsemeden verdikleri bu zekâttan utanmayalım; onları poşetlere değil, o meşhur Sezen Aksu şarkısında olduğu gibi; pamuklara sarmalayıp saralım, ne bedel isteyelim, ne hesap soralım, ne de sitemle güzel kalplerini yoralım.