Dil yani ‘lisan’lar da insanlar gibi ‘muhacir’ olabilirler mi sorusu tuhaf gelebilir ama aslında son ikiyüz yılın olağan hallerinden biridir. Sosyal bilimciler, dil’leri neredeyse mutabakatla ‘ulus’ ve ‘anavatan’la ilişkilendirmişlerdi. Dolayısıyla devletleşemeyen dil’ler tasfiye ve/veya asimilasyona maruz kalmışlardı. Bu durumdaki dil’ler, modern dünyada, kendilerini taşıyan nüfus grupları aracılığıyla, ‘silinip gidecekleri’ varsayımıyla, başka coğrafyalara atılmışlardı. Yani onlar da artık taşıyıcıları gibi hakim olana uyum sağlaması beklenen birer ‘muhacir’ dil idi ve bulundukları her yerde demografik dokuya türlü etkileri oluyordu.

Esasen ‘anadil öyküleri’, hemen tüm toplulukların göç ve yerleşme ve hatta asimilasyon ya da kimlik inşa süreçlerini anlamak için de değerli bir araç işlevi görmüştür. MSGSÜ Yayınları içinde 2015 yılında çıkan Türkiye’nin Etnik Coğrafyası: 1927-1965 Anadil Haritaları başlıklı çalışma, alana dair oldukça ilgi çekici tartışmalara imkan sunmuştu. Zira söz konusu çalışma, Türkiye’de farklı topluluk dillerinin zaman içinde yayılımı ya da erime süreçlerini veriler ve haritalar üzerinden sunuyordu. 

∗∗∗

Bahse konu verilere göre bu ülkeye Balkanlardan gelen ve ilgili literatüre ‘muhacir’ olarak geçmiş toplulukların anadilleri Sırpça, Pomakça, Boşnakça, Arnavutça ve Bulgarca olarak kaydedilmişti. Her birinin anavatanı gerçekte başka coğrafyalardı ama 19. yüzyıl ortalarından başlamak üzere bugünkü Türkiye’nin topraklarına yayılmışlardı. Bu dillerden Sırpça ve Bulgarca, Balkanlardaki bazı ülkelerde ortak dillerdi ve dolayısıyla muhacir gruplar bu dilleri ‘anadil’ olarak ifade etmişlerdi. Tıpkı Türkiye’de anadilleri farklı bireylerin Türkçeyi bir tür ortak dil olarak ifade etmeleri gibi. Genellikle Müslüman olan bu toplulukların Türkiye’ye gelmeleri ve getirilmeleri son iki yüzyıl içinde özellikle teşvik edilmişti.

20. yüzyılın ortalarına geldiğimizde Balkan coğrafyasının söz konusu dilleri, bu ülkenin birer ‘muhacir dili’ olarak artık bu ülkenin büyük bir bölümünde gözlenebiliyorlardı. Demek ki muhacirler ülkenin neredeyse her bölgesine yerleşmiş ya da yerleştirilmişlerdi. Mesela 1965 yılı sayımına göre Arnavutça Türkiye’nin 50 şehrinde konuşuluyordu. İstanbul, Bursa, İzmir, Ankara, Tokat, Sakarya ve Samsun’da görece daha fazla Arnavut nüfus vardı. Boşnakça 45 şehirde konuşulan bir anadil olarak kayıtlara geçmişti. Kocaeli, İstanbul, Sakarya, İzmir, Kırklareli, Bursa, Sivas ve Edirne’de görece kalabalık Boşnak nüfus vardı. Pomakça ülkenin 23 şehrinde anadil olarak kayıtlara geçmişti ve Edirne, Kırklareli, Çanakkale, Tekirdağ, Balıkesir ve Kocaeli’de görece daha büyük bir grubu oluşturuyordu.

∗∗∗

Benzer veriler Bulgarca ve Sırpça için de geçerli idi. Her biri ülkenin 38 şehrinde ‘anadil’ olarak kayıtlara geçmişti. Cumhuriyetin nüfus politikası Boşnakçayı Ağrı, Hatay, Eskişehir ve Tunceli’ye taşımıştı. Arnavutça; Adana’dan Balıkesir’e, Kütahya’dan Mardin’e, Edirne’den Elazığ, Konya ve Amasya’ya kadar neredeyse her yerde konuşuluyordu. Pomakça Ağrı’dan, Balıkesir, Bolu, Edirne, Eskişehir, Kayseri, Siirt, Yozgat ve Niğde’ye kadar pek çok şehirde ‘anadil’ olarak resmi kayıtlara geçmişti.

‘Muhacir diller’in, sistemin nüfus politikasına yani silinmeye direnç göstermeleri, kimi zaman yetkililerin sinirlerini germişti. Mesela Trakya Umum Müfettişi Kazım Dirik, kendilerine ev ve arazi verilerek Trakya köylerine yerleştirilen Pomakların ‘hala utanmadan kendi dillerini konuştuklarını’ yazmıştı. 21 Mayıs 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesinin haberine göre ise Gönen Belediyesi, Arnavutça, Pomakça ve Çerkesçe’nin ‘çarşıda pazarda konuşulmasını’ yasakladığını anons yaparak duyurmuştu.

Bugün, MSGSÜ Sosyoloji Bölümü tarafından, Bomonti Kampüsünde yapılan Türkiye’nin Mübadilleri ve Muhacirleri Konferansında, göç/göçmenlik olgusu kadar, muhacir dillerin öyküsü de pek çok yönden ele alınıyor. Fakat Cumhuriyetin yüzüncü yılında anadillere dair en ilgi çekici deneyim, herhalde muhacir dillerin, ilgili topluluklar tarafından inşasına yönelik çalışmalardır. Bugün ülkenin bazı şehirlerinde Pomakça, Arnavutça, Boşnakça öğrenmek için kurslar açılmış bulunuyor. Cumhuriyetin dil politikasının örtük ama haklı bir eleştirisi olarak.