AKP iktidarı, Kasım 2002’den bu yana ülkeyi yönetiyor; bu yıl mayısta beş yıl daha yönetme yetkisi aldığına göre, toplamda 27 yıl ülkeyi yönetecektir. Bilindiği gibi 27 yıl, son dört yılı çok partili olsa da CHP’nin tek parti iktidarı olarak suçlandığı süreye eşittir. Bir başka benzerlik daha var: tek parti dönemi CHP’si kendi içinden muhalefet oluştururdu; AKP iktidarı bu bakımdan tek parti dönemini andırıyor. 

Şu sırada muhalefeti içinden bir iktidar süreci yaşanıyor. Geçmişte, AKP’nin Yüksek İstişare Kurulu-YİK üyesi gibi kimi önde gelenleri iktidarı “böyle olmaz” “yapmayın” yaklaşımıyla eleştirirlerdi. Hafta içinde AKP içinden çok güçlü bir muhalif ses, üstelik eğitim konusunda, yükseldi. 

“EĞİTİM S.O.S VERİYOR” 

Perşembe (24/8) günü basına düşen haber şöyleydi. AKP iktidarının ilk yıllarında, 2003-2009 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan Hüseyin Çelik, Serbestiyet’te iktidarın eğitim politikalarını eleştirdi. “Çelik, ‘Benim dönemimde yüzde 51 olan memnuniyet oranı yüzde 21’lere düştü’ dedi. Çelik ayrıca yeni bakanların (kendisinden sonra gelen yedi bakan) Milli Eğitim’de uzmanlaşmış personeli işten uzaklaştırarak kurum hafızasına zarar verdiklerini ve uzaklaştırılan personeli de havuza alarak çok sayıda ‘bankamatik memuru’ yarattıklarını belirtti. Milli Eğitimin ruhsuzlaştırıldığını ileri süren Çelik, ‘Eğitim S.O.S. veriyor’ dedi.” Doğrusu, Çelik’in sözleri, bir bölüm gerçekleri yansıtıyor. Evet, MEB’de uzmanlaşmış personel bırakılmadı doğru da, Çelik bunların yerlerinin kendi döneminden başlayarak nasıl “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eleğinden geçerek gelenlerle doldurulduğunu nedense açıklamıyor. Bankamatik memuru yaratma, hem toplum hem de kişi için yıkımdır, ancak Çelik, bunun da bir AKP şaheseri olduğuna değinemiyor. Son olarak, Çelik, Milli Eğitimin “ruhsuz” duruma geldiğinden yakınıyor; oysa AKP ideolojisinin asıl dayanağı ruh dünyasıdır. Çelik, hangi ruhu istediğini de açıklamalıdır. 

Bunlara ek olarak, birkaç noktanın altının çizilmesi gerekiyor. Önce, MEB’in bu duruma gelmesinden Çelik kendisi de sorumludur. O yıllarda doçent olan Çelik, bakanlığı sırasında, ülkenin bilim kurumlarının tepesinde yer alan TÜBİTAK’ın uygun deyimiyle başı koparıldı. Aynı işlem izleyen yıllarda Türkiye Bilimler Akademisi’ne (TÜBA) uygulandı. Sonra, Çelik, başta Van Yüzüncü Yıl, Malatya İnönü ve Samsun 19 Mayıs üniversiteleri olmak üzere, üniversitelere karşı savaş açtı; iktidar gücünü acımasızca kullanarak bu üniversiteleri çok yoğun bir baskı altına aldı. O kadar ki 100. Yıl Üniversitesi’nin sekreteri bu baskılara dayanamadı, canına kıydı. Böylece tüm üniversitelere gözdağı verildiği gibi, gerçekte YÖK cenderesiyle 1980 sonrasında ezilmekte olan üniversitede, ne yönetimsel özerklik ve ne de bilimsel araştırma özgürlüğü kaldı. Üniversitesi üniversite olmaktan çıkarılan Türkiye’nin diğer kurumsal yapılarının özellikle de eğitiminin bilimsel açıdan sağlıklı olması asla söz konusu olamazdı. Aslında yukarıdaki sözler, genelde AKP iktidarının, özelde de Çelik’in işlediği eğitim ve bilim cinayetlerinin toplu sonucudur. 

CHP UNUTMUŞ! 

CHP adı, tarihsel olarak, çağdaş eğitim ile özdeşti. Eğitimin birliğini, laik ve bilimsel temelde sağlamış, okuma yazma seferberliği gerçekleştirmiş, Alman faşizminden kaçan bilim insanlarının sığınağı olan çağdaş üniversiteleri kurmuş; Köy Enstitülerini yaşama geçirmiş ve bilim ve eğitim konusunda duyarlılığı bilinen bir CHP vardı. Özellikle kırsal kesimde partinin yükünü çeken eğitim emekçileriydi; bugün de öyledir. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık döneminde, parti bu özelliğini de tümüyle yitirdi. CHP, eğitimin bütünüyle çöküntüye sürüklenmesini yalnız izlemekle kalmadı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Akademi kurması örneğinde görüldüğü gibi, iktidarın yaptıklarına açıkça destek verdi. Mayıs seçimlerini kaybettikten sonra MYK’sini hemen yenileyen Kılıçdaroğlu, eğitim ile ilgili bir alan açmadı. Gelen uyarılar üzerine günler sonra eğitim, genel başkan yardımcılarından biriyle “ilişkilendirildi”. Kılıçdaroğlu atama yapmayı “unutmuş” denildi; kanımca bilerek unuttu! 

Bu utanç verici olay, Kılıçdaroğlu’nun, şimdiye dek içselleştirmiş olduğunu kanıtladığı Cumhuriyet’in kuruluş değerlerini hiçe sayan tutumunun, giderek o değerlere düşmanlığının en somut göstergelerinden biridir. Yazık, Cumhuriyet değerleri, CHP için eğitimde bile kalmayınca, muhalefet de iktidarın içinden ve böyle yapılıyor.