Ne mutlu barıştan yana olanlara
Bugün Dünya Barış Günü. Bizler “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” diyen şairin izindeyiz. Kitapları yasaklanan, zindanlarda sürünen, işkence gören Nâzım Hikmet’lerin Sabahattin Ali’lerin, Rıfat Ilgaz’ların…

Bundan beş sene kadar önce şu anki Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül’le dayanışmamızı göstermek için -yerel seçimler öncesi- oldukça kalabalık bir ekip Bülent Ortaçgil, Nejat Yavaşoğulları, Aylin Aslım, Redd, Gündoğarken, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu ve Erdal Güney ile Büyükada’ya gelmiş ve çok soğuk bir günde çok güzel bir konser vermiştik. Rahmetli Enis Fosforoğlu ve eşi Feride Fosforoğlu da gecenin organizasyonunu üstlenmişti. 2 gün önce de 30 Ağustos’ta bu sefer Zafer Bayramı kutlamaları için geldik Büyükada’ya. Adada yaşamak farklı bir kültürü gerektirir. Yemeğiyle, ulaşım aracıyla, kılık kıyafetiyle, günlük yaşantısıyla. Belki de tatil günü olması nedeniyle adım atacak yer yoktu adada. Buldukları yeşilliği hemen piknik alanına çevirenler, çöpleri en yakın yere atanlar, yüksek sesle -pardon bağıra,çağıra- konuşanlar. Ada’nın misafirleri bugün çoğunlukla Ortadoğu ve Asyalı mültecilerden oluşuyordu. Kimse mülteci olmak, vatanından, topraklarından, sevdiklerinden uzakta yaşamak istemez. Gördükleri ikinci sınıf muamele de cabası. Bu sorunun çözümündeki sihirli sözcük bence uyum. Bu dengeyi ev sahibi ya da zorunlu misafirler adına bozduğunuz takdirde bugünkü gibi kaotik bir ortam oluşur.
Dışa bağımlı iktidarlar ve emperyalist güçlerin bitmek bilmez hırsları da bu sorunu büyütüyor. Dünya öyle belirsiz bir yöne doğru gidiyor ki anlamak mümkün değil.
Vahşi kapitalizm insanı insan yapan değerlerinden uzaklaştırdı, sadece nefes alıp veren bir türe dönüştürdü. Ülkemizin siyasi geçmişine bakarsak, neredeyse sadece sağ ve sığ iktidarlar tarafından -sömürülmüşüz mü deseydim- yönetilmişiz.
Her sağcı iktidar daha da sağa kaymış ve yeniden seçilme ve rant uğruna elinden geleni ardına koymamış. Çok daha kolay yönetebilme adına vatandaş sorumluluğu, biat etme kültürüne evrilmiş. Çok isterdim sosyal demokrat bir ülkede yaşamayı.
Ama “Ya sev ya terket” diyenler “Yetmez ama evet”çilere dönüşünce ülkenin kaderi de sıradan bir Ortadoğu ülkesine dönüştü ne yazık ki.
Bugün 1 Eylül. “Dünya Barış Günü”. Bizler “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” diyen bir şairin izinden gidiyoruz. Zamanında kitapları yasaklanan, zindanlarda sürünen, işkence gören Nâzım Hikmet’lerin Sabahattin Ali’lerin, Rıfat Ilgaz’ların…
Komünist Parti üyesi Şili’li müzisyen ve şair Victor Jara’nın öldürülmesinin üzerinden yaklaşık 50 sene geçti.
Ve de ben bu yazıyı yazarken Şili Yüksek Mahkemesi oybirliğiyle, yedi askeri Victor Jara’yı öldürmekten kesin olarak mahkûm etti. Gerçekler er ya da geç gün yüzüne çıkıyor neyse ki. Gitar çalamasın diye elleri kırılan ve 44 kurşunla öldürülen bu efsanevi müzisyenin Manifesto isimli şarkısının sözleriyle Dünya Barış Günümüz kutlu olsun.
MANİFESTO – Victor JARA
Ne türkü söyleme aşkımdan
Ne de sesimi dinletmek için değil
Bunca türkü söylemem
Benim namuslu gitarımın sesi
Hem duygulu hem de haklıdır
Dünyanın yüreğinden çıkar
Bir güvercin gibi kanatlı
Kutsal su gibi şefkatli
Okşar gitarım öleni ve yiğidi
Şarkım amacına kavuşur
Violetta’nın dediği gibi
Pırıl pırıl coşkulu durmak bilmez
Ve bahar kokan bir işçidir
Gitarım ne zenginlerin gitarıdır
Ne de başka bir şeyin
Şarkım bir yapı iskelesidir
Ulaştırır bizi yıldızlara
Katıksız gerçekleri şarkısında
Söylerken bir insan ölmek pahasına
Anlamını bulur o şarkı damarlarında atarken
Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer
Ne de başkalarına ün katar
Yoksul ülkemin kök salmıştır toprağına
Orada her şeyin bittiği ve başladığı yerde
Söylerim o her zaman yiğit ve derin
Sonsuza dek yeni olacak şarkıyı