Bugün Dünya Barış Günü. Bizler “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” diyen şairin izindeyiz. Kitapları yasaklanan, zindanlarda sürünen, işkence gören Nâzım Hikmet’lerin Sabahattin Ali’lerin, Rıfat Ilgaz’ların…

Ne mutlu barıştan yana olanlara
Victor Jara

Bundan beş sene kadar önce şu anki Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül’le dayanışmamızı göstermek  için -yerel seçimler öncesi- oldukça kalabalık bir ekip Bülent Ortaçgil, Nejat Yavaşoğulları, Aylin Aslım, Redd, Gündoğarken, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu ve Erdal Güney ile Büyükada’ya gelmiş ve çok soğuk bir günde çok güzel bir konser vermiştik. Rahmetli Enis Fosforoğlu ve eşi Feride Fosforoğlu da gecenin organizasyonunu üstlenmişti. 2 gün önce de 30 Ağustos’ta bu sefer Zafer Bayramı kutlamaları için geldik Büyükada’ya. Adada yaşamak farklı bir kültürü gerektirir. Yemeğiyle, ulaşım aracıyla, kılık kıyafetiyle, günlük yaşantısıyla.  Belki de tatil günü olması nedeniyle adım atacak yer yoktu adada. Buldukları yeşilliği hemen piknik alanına çevirenler, çöpleri en yakın yere atanlar, yüksek sesle -pardon bağıra,çağıra- konuşanlar. Ada’nın misafirleri bugün çoğunlukla Ortadoğu ve Asyalı mültecilerden oluşuyordu. Kimse mülteci olmak, vatanından, topraklarından, sevdiklerinden uzakta yaşamak istemez. Gördükleri ikinci sınıf muamele de cabası. Bu sorunun çözümündeki sihirli sözcük bence uyum. Bu dengeyi ev sahibi ya da zorunlu misafirler adına bozduğunuz takdirde bugünkü gibi kaotik bir ortam oluşur.

Dışa bağımlı iktidarlar ve emperyalist güçlerin bitmek bilmez hırsları da bu sorunu büyütüyor. Dünya öyle belirsiz bir yöne doğru gidiyor ki anlamak mümkün değil.

Vahşi kapitalizm insanı insan yapan değerlerinden uzaklaştırdı, sadece nefes alıp veren bir türe dönüştürdü. Ülkemizin siyasi geçmişine bakarsak, neredeyse sadece sağ ve sığ iktidarlar tarafından -sömürülmüşüz mü deseydim- yönetilmişiz.

Her sağcı iktidar daha da sağa kaymış ve yeniden seçilme ve rant uğruna elinden geleni ardına koymamış. Çok daha kolay yönetebilme adına vatandaş sorumluluğu, biat etme kültürüne evrilmiş. Çok isterdim sosyal demokrat bir ülkede yaşamayı.

Ama “Ya sev ya terket” diyenler “Yetmez ama evet”çilere dönüşünce ülkenin kaderi de sıradan bir Ortadoğu ülkesine dönüştü ne yazık ki.

Bugün 1 Eylül. “Dünya Barış Günü”. Bizler “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” diyen bir şairin izinden gidiyoruz. Zamanında kitapları yasaklanan, zindanlarda sürünen, işkence gören Nâzım Hikmet’lerin Sabahattin Ali’lerin, Rıfat Ilgaz’ların…

Komünist Parti üyesi Şili’li müzisyen ve şair Victor Jara’nın öldürülmesinin üzerinden yaklaşık 50 sene geçti.

Ve de ben bu yazıyı yazarken Şili Yüksek Mahkemesi oybirliğiyle, yedi askeri Victor Jara’yı öldürmekten kesin olarak mahkûm etti. Gerçekler er ya da geç gün yüzüne çıkıyor neyse ki. Gitar çalamasın diye elleri kırılan ve 44 kurşunla öldürülen bu efsanevi müzisyenin Manifesto isimli şarkısının sözleriyle Dünya Barış Günümüz kutlu olsun.

MANİFESTO – Victor JARA

Ne türkü söyleme aşkımdan

Ne de sesimi dinletmek için değil

Bunca türkü söylemem

Benim namuslu gitarımın sesi

Hem duygulu hem de haklıdır

Dünyanın yüreğinden çıkar

Bir güvercin gibi kanatlı

Kutsal su gibi şefkatli

Okşar gitarım öleni ve yiğidi

Şarkım amacına kavuşur

Violetta’nın dediği gibi

Pırıl pırıl coşkulu durmak bilmez

Ve bahar kokan bir işçidir

Gitarım ne zenginlerin gitarıdır

Ne de başka bir şeyin

Şarkım bir yapı iskelesidir

Ulaştırır bizi yıldızlara

Katıksız gerçekleri şarkısında

Söylerken bir insan ölmek pahasına

Anlamını bulur o şarkı damarlarında atarken

Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer

Ne de başkalarına ün katar

Yoksul ülkemin kök salmıştır toprağına

Orada her şeyin bittiği ve başladığı yerde

Söylerim o her zaman yiğit ve derin

Sonsuza dek yeni olacak şarkıyı