Neye yaradı?

Depremin yıktığı Hatay, şimdi de siyasi enkazla karşı karşıya. CHP’nin Lütfü Savaş’ı yeniden adaylaştırmasının ardından yükselen toplumsal tepkiye karşılık Gökhan Zan’ı aday gösteren TİP, seçime 14 gün kala “şaibe” vurgusu yaparak Zan’ın adaylığını geri çekti. Zan ise adaylığının devam ettiğini ve çekilmeyeceğini söyledi. Zaten Zan’ın tutumu, eski futbolcunun 31 Mart’ta TİP logosuyla pusulada yer alacağı gerçeğini değiştirmeyecekti.

Gökhan Zan iddia edildiği gibi AKP ile kirli ilişkilere girdi mi girmedi mi, adaylıktan çekilmemesi karşılığında para ve iş talep etti mi etmedi, buna dair kesin bir hükme varmak doğru olmaz. İddialara karşılık Zan kendini “Konuşmalarım montajlandı” diyerek savunuyor. Hakikat, gerekli incelemeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak.

Ancak şu bir gerçek ki TİP, Zan’a güvenemedi ve adayının arkasında durmamayı tercih etti. Partinin bu tavrı, kamuoyunda Zan’a yönelik şüpheleri güçlendirerek “Demek ki bir bit yeniği var” düşüncesini besledi. Çünkü eğer bir partinin, bütünüyle aynı siyasi fikirleri sahiplenmese bile adayının duruşundan ve karakterinden emin olması, her türlü itham karşısında onu savunması beklenir. Sonuçta düzen siyaseti kirlidir, kumpaslıdır; sonuca etki edebilecek her aday hakkında bu tür spekülasyonlar üretilebilir. İşin özü, “Hatay ittifakının adayı” denilen Gökhan Zan, aslında TİP’in bile gerçekten inandığı ve itibar ettiği bir isim değilmiş. Öyle anlaşılıyor ki aday yapılmasının nedeni de siyasi arenada kazandığı dönemsel şöhretmiş.

Deprem sürecinde futboldan gelen tanınırlığı sayesinde öne çıkan, İYİ Parti’den milletvekili adayı olan, seçilemeyince istifa eden ve son olarak TİP’ten belediye başkan adayı yapılan Zan, popülaritesinin altını dolduran fikirsel bir altyapıya ve özgül bir siyasi değere sahip olmadığı için hiçbir parti ve kurum tarafından sahici saygı göremiyor. Zan kazandıracaksa “iyi”, kaybettirecekse “kötü” oluyor. TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın T24 yazarı Murat Sabuncu’ya yaptığı açıklamada “Bundan sonrası bizim sorumluluğumuz değil. Gökhan Zan kendisine kumpas kurulduğunu iddia ediyorsa bunu ispatlayacak” demesinin sebebi de bu olsa gerek.

Erkan Baş sorumlulukları bulunmadığını savunsa da Hatay’a yapılan bu hatayı, bir daha tekrar etmemesi adına etraflıca konuşmak gerekiyor. Çünkü mesele bir adayı geri çekme kararından ibaret değil. Süreç en başında yanlış kurgulandı; solun demokrasi, dayanışma ve müzakere anlayışına uygun bir yöntem benimsenmedi. Bir emrivaki ve el çabukluğuyla Gökhan Zan “Hatay ittifakının adayı” olarak sahneye sürüldü ancak ortada gerçek bir ittifak yoktu. Solda bir mutabakata, fikir birliğine varılamadı. TİP’in Tarsus örgütü dahi Zan’ın isminin açıklanmasının ardından “popülizm” eleştirisi yaparak istifa etti.

Kimileri Zan’ın aday yapılmasını Marksist düşünürlerin kavramlarını tahrif ederek rasyonel bir zemine oturtmaya, bu hamleye soldan entelektüel bir meşruiyet kanalı açmaya çalıştı. Gökhan Zan’ı “dönüştürmek”, kitleleri örgütlemek ve düzene karşı harekete geçirmekle eş tutulup zorlama izahatlar geliştirildi. Buna karşılık ülke devrimcilerinin yarım asırlık mücadele birikimden damıttığı eleştiriler, uyarılar küçümsendi, hiçbiri dikkate alınmadı. Ki sosyalist mahalleden TİP’e yönelik eleştirilerin her şeye rağmen sürece zarar vermemek adına son derece ölçülü bir dille yapıldığını da buraya not etmek gerek.

Sonuçta ne oldu? Yıkımdaki sorumluluğu nedeniyle eleştirilen Lütfü Savaş’a karşı büyüyen muhalefet potansiyeli heba edildi. Seçimde AKP ve Savaş’ın karşısına sol bir alternatif çıkarılabilecekken, şimdi sandığa günler kala farklı bir Hatay isteyen kesimlerin etrafında birleşebileceği hiçbir aday kalmadı. Savaş’a itiraz edilerek çıkılan yolda, düzen karşıtlarına Savaş’tan başka seçenek sunamayan bir muhalefet tablosu şekillendi. İktidarla girişilen kirli pazarlıklara ilişkin iddia, söylenti ve siyasi kararlar, Savaş için mümkün olabilecek en uygun koşulları yarattı. 

Bu mesele ne “Bizim sorumluğumuz yok” ne de “TİP’in hatası bizi bağlamaz” denilip içinden çıkabilecek kadar basit bir mesele… Yapılan hatalar, sadece bir partinin hanesine yazılmıyor, bütün olarak devrimci siyasete dönük toplumsal bakışı ve algıyı etkiliyor. Bunu kafasını kendi fanusundan dışarıya çıkaran herkes fark edecektir. Türkiye sosyalistleri belki mücadelelerini ayrı çatılar altında sürdürüyor ve hatta kiminin kapısı birbirine bile bakmıyor ama içinden geçilen süreçte o çatılar uzaktan tek bir mahalle olarak görünüyor. Bu bilinç ve sorumlulukla hareket etmekte yarar var. Umalım ki Hatay süreci sola, sosyalistlere bu gerçeği bir kez daha hatırlatsın.