İnsanlık suçu olan Maraş Katliamı'nın 36. yılında Maraş’taydık.

Anmamız yasaklandı. Ellerimizdeki karanfiller, ceplerimizde nüfus cüzdanlarımız tek tek kontrol edildi.

Binlerce polis ve asker TOMA ve zırhlı araçlarla kent girişlerine barikatlar kurmuştu. Maraş’a ağıtlarımızı umuda dönüştürmek, şehitlerimize bir karanfil bırakıp, Gülbang okumak için girmek yasaklanmıştı.

AKP, katliamın üstünü örtmeye, biz de açmaya kararlıydık. Öyle de oldu. Barikatlar aşıldı. Anma gerçekleştirildi. Alevi Kültür Dernekleri, Pir Sultan Abdal Derneği, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Britanya Alevi Federasyonu, ABF bileşenleri ve birçok siyasi ve demokratik örgütlenmenin temsil edildiği kitleyle birlikte katliamın acı izlerine tanıklık ettiğimiz, Yörük Selim Mahallesi'ndeydik.

Erenler Kültür ve Dayanışma Derneği’nin önünde toplanıp, yakılan ve içinde onlarca insanın acımazsızca öldürüldüğü evin bahçesinde toplandı. Maraş Katliamı'nda yaşamı yitirenler anısı ve mücadeleleri önünde saygıya durduk.

Maraş Katliamı'nda hayatını kaybedenlerin anısına düzenlenecek anma etkinliğini ve geçmişle yüzleşme çağrısını AKP yasakladı. Yüzlerce polis ve asker TOMA ve zırhlı araçlarla kent girişlerine barikatlar kurdu. Maraş ve Narlı’dan barikatlara yapılan ters yöndeki yürüyüşün ardından, barikatın her iki tarafına halk yığılınca barikat açılmak zorunda kaldı. Barikat aşıldıktan sonra bu kez Alevi Kültür Dernekleri Narlı şubesi cemevi önünde buluşanların coşkusuyla tüm katılımcı kurumların temsilcileri AKP hükümetine ve kamuoyu vicdanına seslendiler: “Maraş ve benzeri tüm bu insanlık suçu katliamlarla yüzleşmeliyiz."

YÜZLEŞMEK LAZIM AMA...

Şimdi sıra Maraş Katliamı'nın tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulmasıdır. Hakikatlerin ortaya çıkarılmasıdır.



Yüzleşmek lazım. Zira geçmiş çok temiz değil. İnsanlık suçlarıyla dolu karanlık bir tarih kendisine ışık tutmamızı istiyor. Işık tutacağımız çokça karanlık adres var. Orada halen Aleviler, Ermeniler, Kürtler, Ezidiler, Süryaniler, Rumlar ve daha bir çok katliamlarla eksiltilen ama tüketilemeyenler oturuyor.

Farklı kimlikleri, Alevileri inançlarından ve düşünsel yaklaşımlarından dolayı katletmek bir insanlık suçudur! Irk, dil, din, mezhep bölücülüğüne dayalı toplumsal kutuplaştırma üzerinden siyaset kurgulayanlar, insanlığa ihanet eden suçların en büyüğünü işlemektedir.

Bu yüzden ırkçılık, mezhepçi faşizm tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yasaklanmalı; etnik ve dinsel ırkçılık ve ayrımcılık suçu işleyenler, insanlığa ihanet suçuyla yargılanmalıdır.

19- 24 ARALIK 1978 MARAŞ

O gün Maraş’ta güneşin ağladığı gündü “ diyor, katliamın canlı tanığı. Şöyle anlatıyordu o günü: “Her yer karanlıktı. Herkes karalar giyinmişti Herkes ağlıyordu. Yüzümü güneşe çevirdim. Güneş de ağlıyordu. Siz hiç güneşin ağladığını gördünüz mü? İşte o gün Maraş’ta, güneşin ağladığı gündü!.”

O gün “Maraş ovası, Müslüman yuvası” sesleriyle katliam ovasında tekbir getirerek, “Kızılbaşlara ölüm”, “Komünist Alevilere ölüm” sloganlarıyla yüzlerce insanı öldürüp, Maraş’ta güneşi bile ağlattılar.

Maraş insanlık suçunun işlendiği adrestir. 12 Eylül’ün “gizli” ibareli ve Kenan Evren imzasıyla kayıta düşmüş belgelerinden biri olan, “Baş Emir” dosyasındaki “3 K tehdidi” olan “Kızılbaşların, Kürtlerin ve komünistlerin” katledildiği adreslerden birinin adıdır Maraş.

Ret, inkar ve katliam zihniyetinin etnik ve dinsel milliyetçilik üzerinden kurumsallaştığı Türkiye’de, azınlıkların payına katliam, acı, sayısal eksilme ve toplumsal dışlanma düşüyor.

AKP, Maraş Katliamı'nı açığa çıkarma, Maraş davasının yeniden görülmesi talebini ısrarla ve manidar bir şekilde yasaklıyor. 12 Eylül ürünü olan AKP’nin Alevilere yönelik katliamların aydınlatılmasına karşı tutumu barikatlar ve yasaklar oluyor.

Farklı kültürel kimlikleri etnik ve mezhepsel olarak tektipleştirmek! AKP bu geleneğin rahminden çıkmış ideolojik ve teolojik yapı olarak zihniyeti sürdürmeye devam ediyor.

Katliam için ideolojik ve dinsel fetva üreten zihniyet bu ülkede hiç değişmedi. Değişen sadece kurumların isimleri! Dün Osmanlı Sultanları ve onun Şeyhülislamlık makamıydı, bugün Cumhuriyetin sultanları ve onun Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Her ikisi de katliam fetvası veriyor!

Aynı şeyi istiyorlar; farklı kültürel kimlikleri etnik ve mezhepsel olarak tektipleştirmek!

“BİR ALEVİ ÖLDÜREN BEŞ SEFER HACCA GİDER"

16. yüzyılda Osmanlı Şeyhülislamı Ebussuud’un fetvalarında “Kızılbaş topluluğundan öldürülmesi helal olanı öldüren gazi, Kızılbaş topluluğunun eliyle öldürülenler şehid olur mu? Evet olur, din yolunda en büyük savaştır, Tanrı yolunda büyük bir şehitliktir“ denilerek Kızılbaş katliamına toplumsal davet çıkarılmış, 40 bin Alevi-Kızılbaş katledilmişti.



20. yüzyıl Türkiye’sinin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın memur imamı Mustafa YILDIZ, 22 Aralık 1978 günü cuma namazında Maraş Katliamı'na, şu fetvasıyla davet ediyordu; “Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır.” Katliam davetine icabet edenler yüzlerce insanı katledip, binlercesini yaralayıp, on binlerce Maraşlı'nın yaşamın parçası olan topraklarını terk etmesine ya da sürgüne gönderilmesine sebep oldu.

19-26 Aralık tarihleri arasında Maraş’ta yaşanan katliama tanıklık edenlerin anlattıkları acı hikâyelerden duyduklarımız ibret verici: 10 yaşındaki bir çocuk kaçarak komşularına sığınıyor ancak onca yıllık komşuları onu evine almıyor. Yine bir kişiyi ağaca çivileyip ateş ederek öldürüyorlar. En vahşi olaylardan birisi de kocaman bir kazanda kaynar suya atılarak öldürülen çocuk cesedi bulduk.”

Tanıklar gözyaşları içinde anlatırken soruyordu: “Siz genç kızların memelerinin kesilip sopaların ucuna takıldığı bir katliamı gözünüzün önünde canlandırabiliyor musunuz?”

Evet Maraş Katliamı'nın hedefinde insanlık vardı. Diyanetin fetvacıları, MHP ve AP’nin tetikçileri işbaşındaydı. 26.12 tarihli Hürriyet Gazetesinin haberinde bu görüşümüzü doğruluyordu “...saldırganlara dinamit lokumu ve silah dağıtıldı. Adını açıklamayı sakıncalı bulan bir yetkili, ‘Maraş Müftüsünün resmi araçlarla kenti dolaştığını ve kışkırtıcı konuşmalar yaptığını, olayların bundan sonra başladığını” haber veriyordu.

MİT içindeki MHP ve AP kadroları, ABD’ye biat ederek, planı adım adım uygulamaya sokuyordu. Kontrgerilla ve ırkçı paramiliter emperyalistlerin uşakları devredeydi. Camide, sokakta, mahallede, televizyonda, TBMM’de, toplumun arasına kin ve nefret tohumları attılar. Halkı bir birlerine düşman etmeye çalıştılar.

Maraş katliamı insanlık suçudur. Hukuk önünde hesabı halen sorulamadan kaldı. 12 Eylül darbeciler bu katliamdan ötürü yargının önüne çıkarılmadı.

CAMİDE ALEVİ KATLİAMI FETVASI VEREN İMAMLAR VE MARAŞ KATLİAMI

Tüm Alevi katliamlarında başvurulan yöntemler aynı olmuştur. Kutsallıklar bahane edilerek, “tahrik ettiler” dolayısı ile "katl-i vacip" fetvası ile faşist ve gerici yobaz güruh tarafından Alevilerin üzerine saldırılmıştır. Bir katliama “gerekçe” yaratmak için Türkiye’de en sık başvurulan yol budur. Şeyhülislam fetvaları ile 16. yüzyılda Kızılbaş Alevilere yönelik katliamlar, Maraş, Çorum, Gazi ve Madımak’ta insanları öldüren, “Müslümanlar” imzalı fetva bildirisinin dilinde bunlar vardı! Fetvalarında “tahrik ettiler öldürün” diyen tekçi, mezhepçi, imhacı dile sığınmışlardı. Toplumsal yaşamımızda öfkeyi artırarak şiddeti farklı kimliklere yöneltmek, etnik ve mezhepçi tekçi dilin kullandığı diğer bir tahrik mazeretiydi.

Maraş Katliamı'nın 36. yıldönümü nedeniyle kamuoyunun dikkatini bir gerçek üzerine çekmek isterim: Çorum, Maraş, Sivas ve benzer olayların tümünde, “camilerin birileri tarafından yakıldığı” yalanı kullanılmıştır.

Oysa adı geçen tüm bu Alevi katliamlarında ilginç olan iki benzerlik daha vardır. Bunlardan biri; olayların tamamında devlet memuru sıfatıyla “görev” yapan ve Diyanet kadrolarında bulunan din adamlarının Sünni halkı (dindar cemaatleri) tahrik etmesi: Diğeri de emniyet mensuplarının olayı önlemek yerine, saldırganlardan yana taraf olmalarıdır.

Tarih şahittir ki, bu katliam, ülkemizdeki ırkçı ve dinci siyasetçilerin, inancı devlet dininden farklı olan Alevileri, farklılıkları nedeniyle “hasım” ilan etmeleri ve bunu bir siyaset tarzı haline getirerek, ekonomik ve siyasal geleceklerini bu karşıtlık üzerine kurgulamalarıdır.

Çağdaş dünyanın tamamında yasaklanan bu insanlık dışı gerici- faşist azgınlığın ülkemizde “milliyetçilik-Müslümanlık” adı altında taraftar bulması ve hatta AKP’nin tek başına iktidar olması ise daha da acı bir durumdur.

Devlet tezgahlarıyla Alevileri inançlarından ve düşünsel yaklaşımlarından dolayı katletmek bir insanlık suçudur! Bu yüzden de ırk, dil, din, mezhep bölücülüğüne dayalı toplumsal kutuplaştırma üzerinden siyaset kurgulayanlar, insanlığa ihanet eden suçların en büyüğünü işlemektedir. Bu yüzden ırkçılık, mezhepçi faşizm tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yasaklanmalı; etnik ve dinsel ırkçılık ve ayrımcılık suçu işleyenler, insanlığa ihanet suçuyla yargılanmalıdır. Maraş Katliamını da bu nedenle dini, etnik ve düşünsel imha olarak bakılmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti bünyesine nüfus etmiş çağdışı mezhepçi faşizm, gericiliğe dayalı siyasi tümörlerden kurtarılmalıdır! Bu nedenle öncelikle, Çorum ve Maraş Alevi katliamlarının sorumlusu olan 12 Eylül cuntası ve devletin suça iştirak eden MİT gibi tüm kurumları yargılanmalı; mahkeme önünde hesap vermeli ve gerçekler ortaya çıkmalıdır.

Genel Kurmayın Maraş katliamına dair tüm arşivleri açılmalıdır.

Dersim katliamını istismar eden AKP için, sahici sınav bellidir. Çorum, Maraş ve Sivas katliamlarına dair ne söylüyor? Yavuz’un ve Ebusuud’un torunları olarak ecdatlarının yolundan yürümeyi tercih edebilir. Hedeflerinin Milli ve Sünni bir devlet inşa etmek vardı Mezhepçi faşizmin inşasının bir 12 Eylül projesi olduğunu biliyorduk ve anlattık.

AKP 12 Eylül’ün çocuğudur, Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarına dair tek bir söz edemez” dediğimizde anlaşılmadık! Maraş Katliamı'nda ABD’nin yerli işbirlikçisi olan siyasal İslamcılar camilerde fetvalar verirken, Maraş sokaklarında ülkücü tetikçiler kan akıtıyordu!

Hedeflerinde Aleviler vardı! Bu kez de Alevilerin, 12 Eylül darbesine “gerekçe” olarak “katledilmesi” gerekiyordu. Bu bir ilk değildi ve son da olmadı. 1921 Koçgiri, 1938 Dersim, 1978 Malatya, 1980 Çorum, 1993 Sivas, 1995 Gazi’de Aleviler katledildi, binlerce kişi öldürüldü, binlercesi yaralandı.

Maraş Katliamı etnik ve dinsel milliyetçilerin 12 Cuntası ile ittifakıyla gerçekleşmiştir. Hepsinin akıl ve strateji hocalığını ise ABD/CIA üstlenmiştir.

YÜZLEŞMEKTEN KAÇAN YÜZSÜZLERE İNAT, UNUTTURMAYACAĞIZ!

Maraş Katliamı'nın üzerinden 36 yıl geçti. Ne bir yüzleşme, ne bir hesaplaşma gerçekleşemedi. AKP iktidarı dahil hiç bir iktidar devlet destekli, teşvikli ve bazılarında bizzat örgütleyicisi olarak bu katliamlarla yüzleşmedi.

Üzülerek belirtmeliyim ki, Türkiye’de tarihin karanlık, soğuk ve imhacı kesitleriyle yüzleşebilmek ve hesaplaşma cesaretini gösterecek siyasi bir irade ve ortada demokratik bir hukuk devleti de yok. Çünkü Türkiye’de siyaset yüzleşmekten korkuyor. Çünkü yüzleşmek aynı zamanda hesap vermektir. Devlet ve siyasi iktidar Biz devlet ve siyasi iktidar olarak, siz Alevileri, solcuları 36 yıl önce Maraş’ta, 21 yıl önce Sivas’ta korumak için, görevimizi ve, sorumluluğumuzu yerine getiremedik. Maraş’ta yüzlerce insanın katledilmesini, Madımak Oteli'nde diri diri yakılmanızı engelleyemedik. Aleviler sizden özür dileriz” diyemediler.

MHP Maraş’ta, AKP Sivas’ta katillerin ideolojik ve hukuki avukatı oldu. Hükümet bile oldular. Ama Maraş’ta Elif anayı, Madımak Oteli'nde yakılan Koray Kaya’nın annesini ziyaret etmek “özür ve af dilemek”, günahlarıyla yüzleşmek ne akıllarından, ne vicdanlarından geçmedi.

MARAŞ VE TÜM İNSANLIK SUÇU KATLİAMLAR UNUTTURULMAMALI

Devlet ve siyasi iktidar ise sürekli olarak Alevilere dönüp “kaşımayın, unutun” diyorlar. Unutalım mı? Tanıklığını yaptığımız ve yaşadığımız karanlık tarihin bizzat kendisi ve Alevilerde yarattığı travmalar, bize unutmanın bir ihanet olduğunu öğretti.

Bu nedenle, acıların tekrar yaşanmamasının ve Türkiye’de demokratikleşmenin tek bir yolu vardır. O da tarihsel yüzleşme ve hesaplaşmanın derhal gündeme alınmasıdır. Fakat siyasi iktidarlar bu yüzleşmeden hep kaçmıştır. Çorum, Maraş, Sivas, İstanbul- Gazi/Ümraniye katliamlarıyla yüzleşmeden ve hesaplaşmadan unutmanın, “yeniden yaşamakla” eşdeğer olduğu biliniyoruz.

Hesaplaşma konusunda Türkiye ve AKP hükümeti uluslararası tecrübelere ve evrensel yaklaşımları kapalı olduğu için ders çıkarmıyor. Oysa benzer katliamların yaşandığı bazı ülkelerde, çağdaş ve demokratik rejimlere geçişle birlikte farklı tutumlar alınmıştır. Örneğin, 6 milyon Yahudi vatandaşının katliamı karşısında, Almanya’da bir tarihsel yüzleşme yapıldı ve halen sürüyor. Her yıl Yahudi katliamında, ölenler anılmakta ve okullarda, Yahudi toplama kampları, katliamlar, insanların haklarını savunmak için ders kapsamında okutulmaktadır. Aynı şekilde, Madımak katliamının gerçekleştiği 1993 yılında, Almanya’nın Solingen kasabasında da 5 Türk vatandaşımız kundaklama sonucu vahşice öldürülmüştür. Alman hükümeti, kundaklanan bu mekânı ANIT EV haline getirmiş, katledilen 5 yurttaşımız için 5 çınar ağacı dikmiştir. Her yıl hükümet ve cumhurbaşkanlığı düzeyinde bu katliam protesto edilmektedir. Bunun nedeni toplumsal gerilime karşı, toplumsal duyarlılığı artırmaktır. “birlik ve beraberliği” teşvik etmektir. Tarihsel yüzleşme ile asıl amaç, karanlığın ve aydınlığın arasındaki farkın konulmasıdır.

Maraş katliamı davası, siyasi iktidarlarca hukuksal olarak örtbas edilmiş, katiller kollanmış ve aklanmıştır. Baştan savma aklama duruşmaları yerine, Maraş davası tekrar açılmalı ve katliam tüm yönleriyle ele alınmalıdır. Dönemin Genel Kurmayın ve 12 Eylül’cülerin bu katliamdaki rolü davada açığa çıkarılmalıdır. Derin devletin, çetelerin ve hukuk dışı oluşumların özgür olduğu ülkede, AKP iktidarı da kendi hukuk ve insan hakları rafa kaldırılmıştır. Aleviler gerek kendilerini gerekse diğer toplumsal kesimleri tedirgin eden bu siyasi ortamdan memnun değiller.

MARAŞ DAVASI YENİDEN AÇILMALIDIR

Maraş davasının yeniden açılması ve bu katliamla yüzleşmek kimseyi ayrıştırmaz, aksine insani değerler etrafından bütünleştirir. Maraş Katliamı'yla sahici bir yüzleşme insani olanla, insani olmayanın ayrışmasını sağlayacaktır. 36 yıllık talebimizin üstünü örtmeyi hedefleyen “kaşımayın” demagojisinden vazgeçilip, hukuksal zeminde, demokratik ve şeffaf bir şekilde insan haklarına dayalı olarak karanlık tarihle yüzleşmeliyiz. Gelecekte benzeri katliamlara fırsat vermemek için bu zorunlu ve vicdani bir görevdir.

Türkiye’de farklı kimliklerin eşit koşullarda, bir arada ve toplumsal barış içinde yaşamasının koşullu, geçmişten beri süregelen katliamlarla devlet yüzleşmektir. Bu aynı zamanda eşit haklar temelinde, insan haklarını önceleyen bir siyaset kültürü yaratmanın yoludur.

“Peki AKP döneminde bu mümkün mü?” sorusuna verilecek cevabımda nettir; Hayır. O nedenle demokratik bir gelecek inşa etmek için AKP iktidarına karşı solun birleşik bir mücadelesiyle alternatif bir iktidar seçeneği kurulması hedeflenmelidir.

Türkiye’nin, sevgiyi, adaleti, eşitliği, demokrasi, çoğulculuğu ve insani merkezine koyan bir dayanışma ve sosyalleşme siyasetine acil ihtiyaç var.

Alevilerin Maraş davasının yeniden açılması talebi bu açıdan önemlidir. Çatışmadan, gerilimden beslenen siyaset ve devlet, demokrasinin ve hukukun evrensel değerleriyle buluşmalıdır.

Bu ise ancak, katliamları ve karanlık tarihiyle yüzleşmiş ve hesaplaşmış bir Türkiye ile mümkündür. Yani ne zaman bu ülkede katliam yapanlar, devletten itibar görmek yerine, devlet tarafında lanetlenirse ,işte o zaman, Alevilerin yeni bir katliam tedirginliği yok olur.

ALEVİLERİN TEDİRGİNLİĞİ YOK OLMADI

Bugün Aleviler üzerindeki baskının kaynağı AKP’nin varlığı ve politikalarıdır. Alevilerin üzerinde şiddeti eksiltmeme, AKP’nin devraldığı devletin resmi politikasıdır.

Alevilerin kaygıları, AKP’nin Ortadoğu’daki cihatçı çetelerle, Suriye’de Alevi avına çıkmış El Nusra, Müslüman Kardeşler, İŞİD ve benzeri radikal İslamcı çetelerle olan ilişkilerinin Türkiye’ye yansımasından dolayı hala devam ediyor.

AKP döneminde inşa edilen yeni İslami-Sünni rejim ve Türk İslam sentezini besleyen etnik ve dinsel milliyetçilik referanslarına dayanarak yükselen siyasi gericilik ve mezhepçi faşizm, Alevilerin tedirginliğini ve kaygılarını besliyor. AKP hükümetinin ve onun mezhepçi faşist rejiminin siyasetin dili toplumsal dindarlaşma ve Sünnileştirme politikalarını teşvik ediyor olması da Alevileri ciddi şekilde tedirgin etmektedir.

Alevileri Sünnileştirme çabaları AKP eliyle halen devam ediyor. Sünnilik ekseninde yeniden inşa edilen mezhepçi politikalar ve sahte “açılımlar” ile Aleviler zorunlu asimilasyona tabi tutulmaya çalışılıyor. Geçmiş politikaların bir parçası olarak, Maraş’ta olduğu gibi katliamlar yaparak, travmalar yaratıp, toplumsal yaralar açanlar, bugün Cemevi avlusunda Alevi öldürmeye, Gezi direnişine hak ve özgürlük talebiyle katılan gençlerimizi öldürerek devam ediyor.

Bir gün hep birlikte tüm katliamlarda yitirdiklerimizin anısına, o acıların yaşandığı yerlere ANIT dikeceğiz. O anıtları biz yapacağız.

Sadece Anıt dikmeyeceğiz. Maraş Katliamı'yla yüzleşmeden ve hesaplaşmadan unutmanın, “yeniden yaşamakla” eşdeğer olduğu bildiğimizden, sorumlularının ve katillerin yargı önünde, kamuoyuna hesap vermesini sağlayacağız.