Unkapanı’nın son mohikanı, son plakçısı Naci Bayşu da gitti. Bundan sonra İMÇ’ye aslında açılımında olduğu gibi “İstanbul Manifaturacılar Çarşısı” diyebiliriz. Bir zamanların en önemli yapımcısı niye, kime küskün dargın gitti?

Olmadı be Naci
Naci Bayşu, 25 Eylül’de hayatını kaybetti. (Fotoğraf: Arşiv)

Naci de gitti. Üstünden hiç çıkarmadığı parkası, ceplerindeki renk renk boncuklar, kartpostallara basılmış Atatürk’ün nüfus cüzdanı örnekleri, upuzun saçları, hiç dinmeyen kahkahalarıyla ama en önemlisi büyük bir kırgınlıkla gitti Naci… Naci Bayşu’dan söz ediyorum. Unkapanı’nın son mohikanı, son plakçısı da gitti. Onlarca, hatta yüzlerce yapımcı var müzik sektöründe. Ama Unkapanı’nın -yapımcılık anlamında- en dürüst, en güleryüzlü, en dost ve en vizyoner adamı da gitti. Bundan sonra İMÇ’ye aslında açılımında olduğu gibi İstanbul Manifaturacılar Çarşısı diyebiliriz. Çok acayipti Naci. İlk kez tanıyan birisi, mutlaka hayrete düşerdi. Hem çabucak kaynaşması hem pozitif enerjisi hem de alçakgönüllülüğü şaşırtırdı insanları.

∗∗∗

Naci; zamanında Kenan Doğulu, Kubat, Feridun Düzağaç, Soner Sarıkabadayı’yı keşfetmiş, dönemin en önemli sohbet programının sunucusu Beyazıt Öztürk’e albüm yapmış; ki repertuvar seçiminde de “Gemilerde Talim Var” isimli şarkıda ısrarcı olup, bu şarkının yeniden tanınıp, sevilmesine aracı olmuş biriydi. Günümüzün birçok yapımcısı 1970-1990 arası yapılmış albümlerin şarkılarını repertuarlarına katarak markalarını büyütmeye çalışırken Naci hep yeni fikirler, yeni arayışlar içerisindeydi. Düşünsenize Türkiye’de caz ve alternatif müziğe kimse yatırım yapmazken Naci Bayşu, 1995 yılında Gürol Ağırbaş’ın efsane albümü “Bas Şarkıları”nı Bay Müzik’ten çıkartmıştı. Daha öncesinde sanırım 90’lı yılların başında birincisini yayınladığı Türkiye’de çok sevilen şarkıların enstrümantal yorumları olan “7 Karanfil” serisini kim hatırlamaz ki? Bir zamanların en önemli yapımcısı niye, kime küskün dargın gitti, bilemeyiz ama ölümünden birkaç gün önce sosyal medya hesabından yaptığı bu mesaj düşündüklerimi ne yazık ki doğruluyor.

∗∗∗

Ne mi yazmıştı Naci?

Okuyalım.

“Bu yazıyı daha önce yazmam gerekiyordu, zamanı şimdiymiş. 2 sene içerisinde 9 ameliyat geçirdim bu süre içerisinde bırakın ziyaret etmeyi telefon bile açıp geçmiş olsun demeyenler var… Sözüm arkadaşım görünenler ve üzerinde emeğim, hakkım olan sanatçı müsveddelerine ve müzisyenlere. Vay arkadaş… Sakın ben duymadım ben bilmiyorum demeyin. Tam 2 sene 9 ameliyat. Sağır Sultan bile duydu. Ben sizin arkadaşlığınızın, dostluğunuzun, sektörünüzün, insanlığınızın, vicdanınızın, paranızın, şöhretinizin… Akıllı ol bugün ölsen yarın en geç ikindi. Paranı da şöhretini de ancak mezara sokarsın. Kesin öleceksiniz. Kesin bilgi…”

Çok sarsıcı değil mi? Bir intihar mektubu olmasa da en az onun kadar etkileyici. Naci Bayşu sadece prodüktör değildi. Bir dönemin en önemli bestecisi -özellikle arabesk, fantezi ve geleneksel tarzda- Abdullah Nail Bayşu’nun da oğlu, Bayşu Plakçılık’ın sahibi, besteci Osman Bayşu’nun ve 2016 yılında kaybettiğimiz Arif Sağ’ın eşi Yıldız Sağ’ın da kardeşiydi. Özellikle geleneksel müziklere hâkimdi ve en az onun kadar önemli olan hangi şarkının dinleyiciye ulaşacağını belki de içgüdüsel olarak çok iyi bilmesiydi. Birbirimizi iyi tanıdığımız ve daha sık vakit geçirdiğimiz son 15 yılımızda ise dünyaya daha farklı gözlerle bakmaya başlamıştı Naci.

Rakamlarla (özellikle 18-81,1-11) gibi sayılarla çok farklı bir bağı vardı. Bu ilişkiyi, onu çok seven birçoğumuz anlamadık ama fazla da takılmadık. Hatta Naci’yi bizden daha az tanıyanlar onun bahsi geçince alaycı gülüşlerle bu durumdan vazife çıkartmaya çalıştılar ama biz güldük, geçtik. Zaten bu ülkenin başına ne geldiyse normallerden gelmedi mi? Biz Naci’yi hep sevdik. İyi günümüzde de kötü günümüzde de o hep yanımızda oldu.

Hemen hemen hiç maddi ilişkimiz olmadı ama onun hakkını ödeyemem. Cenazesi de çok kalabalık değildi ama zaten Naciye’de bu yakışırdı… Eminim yine en hınzır gülümsemesiyle bambaşka bir boyuttan “Şeşen bu hafta beni yazmışsın” diyecektir. Evet, seni yazdım. Hep yazacağım…