Pazartesi günü TÜİK tarafından açıklanan aralık ayı ve 2022 yıllık enflasyon verileri, sadece bunları yakından takip eden ilgilileri değil, düzenli olarak çarşıya, pazara giden, her alışverişinde cebinden çıkan para miktarını net olarak bilen tüm halkı da şaşırttı. TÜİK’e göre aralık ayı aylık enflasyon oranı yüzde 1,18’miş. Enflasyon sadece bir gösterge olsa ona bakmadan da hayatımıza devam ederiz. Ama pek çok konu doğrudan ilan edilen oran ile bağlantılı olunca, söylenen oran sadece bir gösterge olmaktan çıkıyor, doğrudan vatandaşın hayat standardını etkileyen bir veriye dönüşüyor.

Emekli ve kamu çalışanlarının aylıklarında yapılacak olan artışın ilk belirleyicisi son altı ayda oluşan birikimli enflasyon. Buna bakarak “enflasyon farkı” adı altında yapılması zorunlu olan en düşük artış oranı belirleniyor. Çalışanlar ve memur emeklileri için bunun üzerine toplu sözleşmeden gelen oran eklenirken, SSK ve Bağ-Kur emeklileri sadece enflasyon oranı kadar artış alıyorlar.

Enflasyon oranının, hem piyasa aktörlerinin beklentilerinin hem de vatandaşın maruz kaldığını bildiği artışın çok altında çıkması, yapılması zorunlu artış oranının da düşük kalmasına yol açıyor. Durum bu olunca, üst tarafı için iktidara geniş bir alan kalmış oluyor. Diğer bir ifade ile emekli aylıklarına yapılacak ek artış oranının tek belirleyicisi de Erdoğan oluyor. O alan büyük olursa seçim arifesinde olan iktidar için o kadar iyi olur çünkü ”veren el” konumuna gelmiş oluyor. Dolayısıyla açıklanan verilerden ziyade gözler Erdoğan’ın emeklilere ne “takdir” edeceğine çevrildi.

Kamu çalışanlarına ve emekli aylıklarına yapılacak artışlar konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan iki farklı açıklamada bulundu. Pazartesi günü yaptığı açıklamada artış oranının yüzde 25 olacağını duyurmasının hemen ardından, Salı günü oranın yüzde 30’a çıkarıldığını söyledi. Bu yazı yazılırken yeni bir açıklama henüz gelmedi. Belki siz bu yazıyı okuduğunuz zaman yeni bir oran daha telaffuz etmiş olabilir. Etmemiş olsa bile bu konu haftaya Meclis gündemine gelmek durumunda. O zamana kadar vakit var. Dolayısıyla şimdiye kadar duyurulmuş olan yüzde 30’luk oranın yetersiz olduğunu ifade etmeye devam edin.

İster özel sektörde çalışsın ister kamuda ya da emekli olsun, insanlar ihtiyaçlarını karşılamak zorunda. Sokağa çıktıklarında maruz kaldıkları güçlükler ve fiyatlar hepsi için aynı. Durum bu olunca emekli aylıklarına yapılan artış oranının asgari ücrete yapılan artışın altında kalması nasıl açıklanabilir? Artış oranlarının farklılaştırılmasının gerekçesi ne olabilir?

İktidar emeklilerin mevcut gelirleriyle zaten iyi durumda olduklarını bu nedenle “fazla bir artışa gerek olmadığını” düşünüyor olabilir mi? Eğer böyle düşünüyorsa hali hazırda 5 bin lira alan bir emekliye durumunun ne olduğunu bir sorsunlar, bakalım ne yanıt alacaklar? Dolayısıyla, nereden baksanız tutarsız bir karar.

ORTA SINIF MI KALDI?

Ücretli çalışanların ortalama ücretinin asgari ücrete doğru yakınsadığı, diğer bir ifade ile herkesin hızlı bir biçimde yoksullaştığı bir dönemde iktidar, “orta gelir grubunda” olanlara yönelik yeni bir konut finansman modelini açıkladı. Bu modele göre orta sınıfa giren ve konut sahibi olmayanlara kamu kaynakları ile desteklenmiş düşük faizli kredi kullandırılacakmış.

Sahi kim bu orta sınıf? Hangi gelir grubu bu sınıflamaya giriyor? Bakan Nebati’nin açıklamasına göre aylık geliri İstanbul için 80 bin liraya kadar olanlar, Ankara ve İzmir için 65 bin ve diğer bölgeler için ise 45 bin liraya kadar olanlar orta sınıf sayılmış. Dikkat ettim bunlar üst limitler. Orta sınıfa girmek için alt limitin ne olduğu belirtilmemiş. Ben bunu manidar buldum. Eğer bir alt limit açıklasalardı bu gelir seviyesine ulaşamayanların oranına bakarak ülkede orta sınıf olmadığını rahatlıkla söyleyebilirdik. Sanırım iktidar bunun telaffuz edilmesini istemiyor. Zaten orta sınıf kavramını da bu proje hariç, pek kullanmıyorlar. Haklılar. Olmayan şeyden nasıl bahsetsinler?

Söz konusu finansman olanağı kapsamında kredi kullanılması durumunda aylık taksitleri ödeyecek gelire sahip çok fazla kişi de yoktur sanırım. “Kampanya” kapsamında alınmasını bekledikleri konut sayısının 100 bin civarında olmasını bekliyorlar olmaları bunun bir göstergesi olsa gerek.

Üstelik bunlar sadece birinci el konutlar olabilirmiş. Bu bile bize gösteriyor ki amaç vatandaşı konut sahibi yapmaktan ziyade hazırdaki konutların satılmasını sağlamak. Bakan Kurum, “Başta gayrimenkul sektörü olmak üzere tam 250 sektörün çarkları hızlanmaya başlayacak, şehirlerimizin ekonomisi güçlenecek, yüzbinlerce kardeşimiz de yeni iş imkânına erişecek” diyerek asıl amaçlarının ne olduğunu da ifade etmiş.

Neyse, boş verin konut sahibi olma hayali kurmayı. Siz önümüzdeki hafta Meclise gelecek olan emekli aylıklarına ilişkin düzenlemeyi takip edin.