Ne yani, neyi bekliyordunuz? Genelkurmay başkanı, “Sakin olun beyler! Bu işler suhuletle çözülür” mü diyecekti? Hem de bu memlekette… Lafı uzatmadan söyleyeyim, teorik ve pratik...

Ne yani, neyi bekliyordunuz? Genelkurmay başkanı, “Sakin olun beyler! Bu işler suhuletle çözülür” mü diyecekti? Hem de bu memlekette… Lafı uzatmadan söyleyeyim, teorik ve pratik olarak biliyoruz ki, genelkurmay başkanı demokrat olamaz! Ama olmak istemediği için değil, çünkü rejimin tabiatına aykırıdır böyle bir şey. Siyasete de müdahale eder, koşullar olgunlaştığında darbe de yapar, demokrasi lafını da ancak işte o zaman ağzına alır ve “En kısa sürede demokrasiye geçeceğiz” der. Ne yani, neyi bekliyordunuz? Başbakan çıksın, cümlemize fırça atan genelkurmay başkanına, “Beyefendi siz bana bağlı bir bürokratsınız, bu münasebetsizliğinizden dolayı sizi görevden alıyorum” mu diyecekti? Hem de bu memlekette... (Sahi bu arada, başbakana sitem eden sağ liberaller, benzer sözleri söyleyen cumhurbaşkanını neden es geçtiler?)

Ama biz şunu diyebiliriz: Hiç kimsenin bize “Akıllı ol!” diye sataşmasına fırsat vermeden ve aldırmadan ve tepkimizi ortaya koyarak, kendi aklımıza sahip çıkalım, sağ liberallerin gevezeliklerinin uzağında duralım yeter. Kendi aklımız bize yeter! Çünkü, bakın işte….

Kendi aklımız, yani kaba solcu dedikleri, ‘sınıf indirgemeci’ dedikleri tahliller bir kez daha galip gelmedi mi?  İşler sarpa sarınca, ‘ikili iktidar’ derhal yek vücut oldu, bu kadar basit… Sırtını AKP’ye dayayıp kostak kostak konuşanlar, sandılar ki hep sıvazlanacaklar. Ama, çizgiyi geçince, hem de başbakanlarının ağzından, ağızlarının payını aldılar ve oyunun dışına atıldılar.

Demek ki neymiş? Baskıcılara karşı çıkarken baskıcılardan destek aranmazmış… Askeriye elbette demokrasiden yana değildir. Nasıl olsun ki? Ama AKP zihniyeti ve uygulaması da zorbalığın, oryantal despotizmin daniskasıdır. Oryantal despotizme de oryantal liberalizm ne güzel yakışır; ama sakın AKP’den vazgeçip (tekrar) AB’den medet ummayın, hem de şu küresel kriz ortamında, çünkü AB müktesebatında ‘demokrasi’ olabilir ama bu devletler de, unutmayın ki, emperyalisttir!

Demek ki neymiş? Hâkim güçler kendi aralarında çatışırlar, bundan demokrasi çıkmaz, sadece devrimcilerin bağımsız siyasetlerini, mazlumların muhalefetini yükseltebileceği fırsatlar çıkabilir. Çünkü hâkim güçler hem çatışırlar hem de aniden ‘ortak düşman’ karşısında birleşiverirler. Hâkim güçlerden birisine destek çıkanlar, ondan destek umanlar ise apışıp kalırlar ve hiçbir retorik kurtaramaz onları. İşin encamı budur ve bu da  henüz temmuz ayında işaret ettiğimiz bir ‘mutabakat’tır.

Ergenekon operasyonuna bakıp AKP’yi darbe karşıtı ve demokrasi gücü ilan edenlere şöyle demiştim: 12 Mart muhtırası Adalet Partisi ve ABD karşıtı (ve sol iddialı) 9 Mart cuntasının önünü kesmek üzere ve 9 Mart cuntasında yer alan iki generalin saf değiştirmesi sayesinde, zamanın cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanının hakemlik misyonu yüklenmesiyle verilmişti ve her şey ABD’nin bilgisi dahilindeydi. Şunu sormuştum: Ergenekon operasyonu da darbe karşıtı bir hamle olmaktan ziyade daha büyük bir operasyon için döşenen taşlar mıdır? Çünkü büyük fotoğrafta yer alan aktörler ve faktörler, ABD ve Ortadoğu dikkate alınmadan atılan demokrasi çığlıklarının bir anlamı yoktu. (Kimileri, bu tespitle dalga geçmişlerdi.)

Yine temmuz ayında “Zoraki hâkim ittifak” başlıklı yazımda, “ABD ve Ortadoğu faktörleri (yani Kürt sorunu ve İran), hakim ittifakı zoraki de olsa, kendi çelişkilerini çözmeyi erteleyerek yeniden bir araya gelmeye mecbur kılmaz mı?” diye sormuş ve cevabını da “Göreceğiz” diye vermiştim.

Görüyoruz işte…  Mesela Ergenekon sürecini ve ‘Barzani çözümü’nü alt alta koyun, sonucu belki daha da net görebilirsiniz.

Bugün Ergenekon davası başlıyor. Salı ya da çarşamba da AKP kapatma davasının gerekçesi açıklanabilirmiş. Gündem yine alt üst olacak. Bu yüzden altını çizmekte fayda var: Karşımızdaki, zoraki hâkim ittifaktır, arkadaşlar! Bu ittifak, elbette çatırdamaktadır. Hele bir de küresel krizde, bu “çelişkili ve zoraki ittifak” ile bu kez “halk” arasındaki çelişkiler derinleşince… İşte o zaman, şimdi televizyonda gördüğünüz her sakallı iktisatçıyı sakın Marx sanmayın! Ve bu arada, müjde! Gözümüz aydın! Bizim ‘Das Kapital’ best seller, yani en çok satan kitap oldu… Tavsiye ederim, iyi kitaptır, üstelik bu kitapta katil uşak değil, kapitalisttir!