Özlem
Kamusal, laik ve bilimsel eğitim hakkından tüm çocukların eşit, ücretsiz ve ayrımsız yararlandığı günlere özlem öyle güçlü ki…
1-3 Aralık’ta 20. Milli Eğitim Şura’sı gerçekleştirilecek.
7 yıl sonra neden şura yapılıyor?
Neden alelacele 2, 5 ay gibi bir süre içerisinde gerçekleştiriliyor?
Salgın süresinde artan ve devam eden tüm sorunlara ve eşitsizliklere rağmen neden “Salgın ve Eğitim” başlığı Şura’da gündem dahi olmuyor?
Son Şura’dan bugüne geçen 7 yıl ve son 20 yıldır eğitim alanında yaşadıklarımızla çok iyi biliyoruz ki; siyasi iktidarın tek amacı bir kez daha kendi ajandasını yaşama geçirmek…
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve Milli Eğitim Bakanı’nın son açıklamaları; 2021 yılı Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu’nun eğitim hizmetine yönelik planlanan faaliyetlerin 3. maddesinde “4-6 yaş grubu Kuran kurslarının zorunlu eğitimden sayılmasına yönelik MEB ve ilgili akademisyenlerle toplantı gerçekleştirilecektir “ ifadelerinin yer alması Şura’nın gündeminin bu meseleye odaklanacağının kanıtı…
Diyanet’in tüm açıklamalarında temel vurgu da çok tanıdık: “Tercih.”
Zorunlu değil. “Tercih” eden velilerin çocuklarının zorunlu olarak düşünülen okul öncesi eğitimi almış kabul edilmeleri…
Kamusal, bilimsel eğitim hakkının bir “tercih” değil, temel bir hak olduğunun gerçekliğini reddetmenin ideolojik duruşu…
Tercih adı altında 20 yıldır milyonlarca çocuğumuzun yaşamları karartıldı.
2007 sonunda Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül döneminde Anayasa değişikliği sonrasında AYM ve Danıştay’da kadrolaşmayı hayata geçiren siyasi iktidar, gerici ve piyasacı dönüşümleri yasal bir zemine oturtarak adım adım, kesintisiz bir şekilde gerçekleştirdi.
652 saylı KHK ile Din Öğretimi Genel Müdürlüğü hukuken ve fiilen özerk hale getirildi. 653 sayılı KHK ile Kuran kurslarına başlama yaşında sınır kaldırıldı. 2021 yılında “kindar-dindar” gençlik çağrısıyla 4+4+4 yasası çıkarıldı.
“Tercih” adı altında mahallelerdeki tek ortaokul, tek lise imam hatibe dönüştürüldü. Çocuklarımız imam hatip okullarına mecbur bırakıldı.
“Tercih” adı altında seçmeli din dersleri fiilen zorunlu hale getirildi.
“Tercih” adı altında sınav sistemi değişiklikleri ile istedikleri okullara yerleşemeyen çocuklarımıza tek seçenek olarak imam hatip okulları ve açık liseler dayatıldı.
“Tercih” adı altında kıyafet yönetmeliği değiştirilerek, 9 yaşından itibaren kız çocuklarının bedenleri kapatıldı.
“Tercih” adı altında ortaöğretim yönetmeliği değiştirilerek çocuk yaşta evliliklerin önü açıldı.
“Tercih” adı altında okullar TÜRGEV’lerle, TÜGVA’larla, ENSAR’larla kuşatıldı.
19. Milli Eğitim Şura’sı, değerler eğitiminin temel referans olarak gösterilmesi sonrası müfredatın değişiminden öğretim programlarının içeriğine, dini yapılarla gerçekleştirilen protokol ve iş birliklerinden okullaşma politikasına eğitimdeki gerici adımların hızlandırılmasının temel aracı oldu.
Şimdi de Şura aracılığıyla tercih adı altında 4-6 yaş arasındaki çocuklarımızın kamusal, laik, bilimsel eğitim hakkı ellerinden alınıyor, Kuran kurslarına gitmeleri zorunlu hale getiriliyor.
Geçtiğimiz yıl sosyal medyada #10YearChallenge paylaşımları haftalarca gündem oldu. Bu paylaşımlar memleketin çocuklarına yaşatılan karanlığın, aynı zamanda memlekette yaşanılan değişimin önemli bir gerçeğiydi. Kadınlar yaşadıklarını özgürleşme serüveni olarak ifade ederek kendi hikayelerini paylaştılar. Yaşadıklarını paylaşan Emine, şimdi bir kez daha çocuklarımıza yaşatılmak isteneni, çocukluğunu paylaşıyordu: “Ben 4 yaşında iken camiye Kuran öğrenmek için gönderildim. Bu her yaz devam etti. 7 yaşıma bastığım yaz, babam başımdaki örtüyü göstererek, ‘Bu bir daha çıkmayacak’ diyordu.”
Emine’lerin özlemi, arayışı milyonlarca çocuğun özlemi, arayışı artık…