Sanmayın ki bu memlekette her önemli konuda fikir ayrılığı var. Türkiye’de hemen herkesin anlaştığı tek konu...

Sanmayın ki bu memlekette her önemli konuda fikir ayrılığı var. Türkiye’de hemen herkesin anlaştığı tek konu, CHP’nin tam da Tayyip Erdoğan’ın dişine göre bir parti olduğudur, böyle bir muhalefetten daha iyisinin (aktüel bakımdan da) ancak “Şam’da kayısı” sayıldığıdır. Evet, Dersim tartışmasından söz ediyorum.

Bu tartışmalarda gözden kaçan bir husus da vardı. Düpedüz bir katliam yaşanmıştı elbette, bunun sebebi de Kürtlerin Türkleştirilmesi arzusundan başka bir şey değildi. Bu “milli” gerekçenin ardındaki sınıfsal sebep ya da asıl sebep ise burjuva demokratik devrimini tamamlayacak, yani yoksul köylüleri feodalizm hakimiyetinden alıp piyasa hakimiyetinde “özgür” kılacak bir kapasitenin bulunmamasıydı.

Feodalizmi tasfiye etmek, ıslahat yapmak adına girişilen bu kanlı katliamlarda, feodalizm sadece bir üst yapı kurumu olarak görülmüş ve gösterilmişti. Yani güçleri esas olarak yoksul Kürt köylülerine yetmişti, onların köle edildiği feodal ağalık düzenine değil. Oysa kapitalizmin de lehine olabilecek “kansız” çözümlerden birisi önlerindeydi: Toprak reformu.

İşte her şeyi becermişler, bunu becerememişlerdi.

Çünkü bu isyanlar bastırılırken Kürtlerin ağa, bey, şeyh, aşiret reisi gibi mülk sahibi sınıfları yanı sıra ve nüfusun elbette ağırlıklı kısmını oluşturan topraksız Kürt emekçileri de katledildi, mecburi iskana tabi tutuldu, sürgün edildi. Onların toprağı ise sonradan Kürt bölgelerine yerleştirilen Türk nüfusuna dağıtıldı. Ağalık düzeni yıkılmadı, Kürt toprak ağalarına, beylerine, feodal-ağa oldukları için değil Kürt oldukları için tavır alındı.

Peki neden bir türlü toprak reformu yapılamıyordu? O dönemin CHP milletvekillerinden Mazhar Müfit bunu şöyle açıklamıştı: “Mustafa Kemal, birçok reform yapmak istiyor. Toprak reformu için burada ağalarla, özellikle Kürt ağalarıyla Kürt mebuslarından Fevzi Bey ve diğerleriyle konuşmalar yaptık. Bu reform meselesi çok çetin bir mesele. Ağalara toprak reformunu anlatmak imkânsız. Bu reformu ele almak bütün ağaları, eşrafı kaybetmek demektir. Şimdilik toprak reformu defterini kapattık.” (Sabiha Sertel, Roman Gibi, s. 70)

Evet rejim bir yandan da Kürt olsun Türk olsun ağaları yanında tutmak zorundaydı. Çünkü ciddi şekilde toprak reformuna filan yeltenselerdi, bu kez Batı’daki toprak ağaları, yani başta Tayyip Beyin demokrasi yıldızlarından Adnan Menderesler olmak üzere hakim sınıflar ittifakının öteki unsurları isyan ederdi. Çünkü Türkler ile Kürtler arasında artık ittifaka gerek yoktu, ama ülkenin “asıl sahipleri”, yeni yetme burjuvazi, toprak ağaları, tefeci bezirganlar, eşraf, mütegallibe birbirine mecburdu. Dolayısıyla yönetici sınıflar arasında tek çare, zoraki ve çelişkili bir hakim sınıflar ittifakını sürdürmek olmaktaydı.

Kısacası, Kuruluş döneminde bu ittifak nedeniyle feodalizm de ancak üst yapıda tasfiye edilebilirdi, onun sınıfsal dayanaklarını yok etmek, burjuva devrimini bu yönde “ilerletmek” riskliydi. Burjuva “aklı” feodalizmin iktisadi alandaki tasfiyesini kapitalizmin gelişim sürecine terk etti. Demokrat Parti ve Adalet Partisi yıllarında da süreç böyle gelişti. Toprak ağaları filan ancak kapitalizmin tekelci bir nitelik kazanmasıyla ve ağırlıkla 12 Mart koşullarında siyaset sahnesinde bir kenara itilebildiler. Zaten tarımdaki kapitalistleşme düzeyi de toprak reformunu filan anlamsız hale getirmişti.

Bundan 75 yıl önce devlet Dersim’de Alevileri, Zaza ve Kürt oldukları için katletti, tenkil etti ve buna “ıslahat” adını verdi. AKP’nin devleti de sadece Dersim’de değil tüm Kürt coğrafyasında tenkil stratejilerini sürdürüyor ve buna da “açılım”  adını veriyor. 75 yıl önce devletin gözünde Dersim’deki Kürt aşiretleri “ağaların” baskısı altındaydı ve de silahlıydı, ha deyince bir “ıslahat harekatı” yapılamazdı. Silahlar toplanmadan da Dersim “ıslah” edilemezdi. Yani şimdilerde nasıl Kürt sorununu çözmek için “önce terörün bitmesi gerekir” deniyorsa, o zaman da Kürtler için “ağa terörü” gerekçe gösteriliyordu.

Farklılık elbette var: Eskinin toprak ağalarının, tefeci bezirganların (hani şu demokrasi yıldızlarının) torunları şimdi post modern burjuvalar, kendi katliamlarını gizlemek için Dersim nedeniyle “özür” dilermiş gibi yapıyorlar. Efendim, yakın çevresi gıyabında söz ederken Tayyip Erdoğan için “patron” dermiş, eskiden olsa “ağa” derler miydi, bilemem. Ama şimdi hakikaten kapitalist, yani patron oldular ve geçerken, sanki Kürtlerin ayağına basılmışçasına öylesine “pardooon” diyebiliyorlar.

Biz ne diyelim? Bu memlekette “pardon” çıkalı burjuvalar çoğalmadı mı?