Photoshop ülkesine hayır
Bu ülke kendine "dindar" diyenlerin yönetiminde yalnızca demokrasisini değil adalet duygusunu ve vicdan terazisini de kaybediyor. Bir gece vakti ansızın evi basılıp acımasızca öldürülen Dilek Doğan'ın katiline yalnızca altı yıl verildi. Ceza değil sanki ödül! Aynı saatlerde bir başka mahkeme salonunda Bahadır Grammeşin'in katiline "iyi hal" indirimi uygulanırken dışarıda kararı protesto edenlere polis saldırıyordu. İşlerini geri almak için beş ayı aşkın süredir oturma eylemi yapan ve yakınlarda açlık grevine başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın direnişini tehdit olarak algılayan devlet çareyi yine onları gözaltına almakta buldu. Hollanda kapısındaki Aile Bakanı için hamasi nutuklar atan ve mağduriyet hikâyesi anlatanlardan tek bir kelime duydunuz mu bu haksızlıklar için? "Bizimkiler de kantarın topuzunu kaçırdı" diyen var mı? Yok çünkü bu ülkede mağdurun kim olduğuna karar veren tek bir merci var, o da Saray! Ne işsiz kalan emekçiler umurlarında, ne yasal mermisiyle can verenler, ne cezaevinde rehin tutulanlar…
Evren'den Erdoğan'a
Bu ülkenin ortak tarihinde bir dönüm noktası, bir sembol olan 18 Mart'ı dahi evet propagandasına dönüştüren bir istismarcılık var karşımızda. "Yerli ve milli" dikta için ayaklar altına alınmayacak hiçbir tarih, hiçbir değer yok ne de olsa. Biz bu senaryoyu bir başka kadro ve yönetmenin elinden 35 yıl önce izlemiştik. Darbeciler, 12 Eylül rejimini halka kabul ettirmek için Atatürk'ün 100. doğum yılı dahil her fırsatı değerlendirmişti. Süreçteki benzerlik sadece istismarla da sınırlı değil.
Takvimler 4 Kasım 1982'yi gösteriyor, 12 Eylülcüler iki yılda toplumsal muhalefetin tüm unsurlarını baskı altına almış yetmemiş bir de bu koşullarda yeni anayasa hazırlatmış. Sermaye ve devletin üzerinde uzlaştığı anayasa referandumu öncesinde Evren 'sahaya' inmiş. En görkemli miting Taksim meydanında yapılacak. Meydana çıkacak yollar günler öncesinden kapatılıyor elbette. 3 Kasım'da güvenlik güçleri, ortada herhangi bir geçerli neden olmamasına rağmen 'olağan şüphelilere' operasyon düzenliyor. Sayısı bini aşan gözaltı dalgası devletin rutin önlemleri kılıfına sokuluyor.
Meydana giriş noktalarında evet oy pusulası şeklinde bastırılmış küçük beyaz bayraklar dağıtılıyor gelenlere. Öğrenciler meydana taşınıyor, ellerine dövizler tutuşturuluyor. "Milli mizansen"in tamamlanması için sloganlar da belli: "Millet için Evet", "Devlet için Evet", "Paşam Her şeyine Evet". Evren 12 Eylül öncesi "karanlık günleri" hatırlatıp aba altından sopa gösteriyor. Evet demezseniz kaos olur, kardeş kavgası çıkar… Anayasanın içeriğine dair tek kelime yok! Tanıdık değil mi?
Takvimde bugüne geliyoruz. Cumhurbaşkanı evet çıkartmak için yine "toplu açılış" adı altında mitinglere girişmiş. Yer Sakarya, daha önce Sedat Peker'in elini kolunu sallayarak miting yaptığı AKP'nin pilot kentlerinden. Önlemler 35 yıl öncesi Taksim'i ile neredeyse aynı. Hayırcılara "önleyici" gözaltı yapılmış! Miting alanını doldurmak için AKP ile kimi okul müdürleri işbirliği yapmış. Ortaokullardan ve liselerden öğrenciler meydanlara taşınıyor. Birçok okulda sınıf başkanları memur edilmiş, listeler hazırlanmış. "Topu açılış alanı" ise bildiğimiz gibi, kürsüden yükselen ses mezarında yatan Evren'i dahi kıskandırıyor. Buram buram sağ popülizm, Batı karşıtlığı, hayır düşmanlığı… Aynısı bir gün sonra Çanakkale'de yaşanıyor.
Kaçak güreşenler
Meydanlarda tek adam şovunu seven iktidar sözcüleri tek adam rejimi getiren paketin içeriğini hayırcılarla yüz yüze tartışmaktan ısrarla kaçınıyorlar. Başbakan'ı CHP'li ya da hayırcı bir milletvekili ile kamuoyu önünde tartışırken düşünebiliyor musunuz? Ya da yandaş gazeteciler yerine muhaliflerin olduğu bir programda resmi Saray danışmanlarını, sözcülerini? Her fırsatta evet propagandası yaparken kendilerini eleştirecek tek bir katılımcıya dahi tahammülleri yok. Çünkü ezberlerini bozan sorulara karşı korunaksızlar. Hayır'ı gerekçeleriyle anlatacak isimlerin katılacağı programlar peşi sıra iptal ediliyor; hem de üniversitelerde. CHP yönetiminin tüm engellemeler karşısında bu denli düşük perdeden tepki vermesi ise büyük bir siyasi hatadır.
İnşaat işçisi Tahsin Durmuş'un Hayır'ını Gökçek photoshop ile evet yaptı malum. Bu memleketin geldiği yerin özetidir. Zira Türkiye Cumhuriyeti Saray-AKP iktidarında photoshop ülkesine dönmüştür. Göndere "Osmanlı bayrağı" çekip "ecdat ruhu" ararken hiç olmadığı kadar itibarsızlaşmıştır. Bakara-makaracıların iç savaş tehdidine mahkûm edilmiştir. Tüm değerler, ilkeler, adalet, özgürlük ve eşitlik kavramları tersyüz edilmiş, sahiciliğinden kopartılmıştır. 16 Nisan'da Hayır diyenler, bu memleketi yalnızca tek adam rejiminden değil, bu sahtecilikten ve istismarcılıktan da kurtarmak isteyenlerdir.