Plana sadık kaldılar
Bugün 19 Aralık. Hayata Dönüş Operasyonu’nun 23. yıldönümü.
Operasyon 19 Aralık’ta, sabaha karşı başladı ama o sabaha gelen süreç çok öncesinden planlanmıştı.
Hayır, o süreç açlık grevleriyle de başlamadı.
Süreç, siyaseten 12 Eylül darbesiyle, teknik olarak da ölüm oruçlarından bir ay önce başladı: 25 Eylül 2000’de.
∗∗∗
Ben söylemiyorum, devletin arşivindeki, devlet görevlilerince imzalanmış resmi raporlar söylüyor:
Ölüm oruçlarına başlanan tarih olan 20 Ekim 2000’den bir ay önce cezaevlerinde inceleme yapılarak harekat hazırlığıyla ilgili bir rapor hazırlandı.
Jandarma Genel Komutanlığı Asayiş Daire Başkanı Albay Ali Aydın ile Ceza ve Tevkifevleri Şube Müdürü Binbaşı Cemal Vural, 25-30 Eylül 2000’de Kocaeli, Gebze, Ümraniye, Paşakapısı, Bayrampaşa, Kartal, Metris, Tekirdağ, Çanakkale ve Bursa’daki cezaevlerinde yaptıkları incelemeleri rapor haline getirdi. Rapordan, daha ölüm oruçları bile başlamadan, operasyonun yapılacağının kesinleştiği anlaşılıyordu.
İnceleme raporunda medya ve yargıya dair “tavsiyeler” de vardı:
“Sivil toplum örgütleri ve medya nezdinde girişimlerde bulunularak kamuoyu yaratılması için psikolojik harekat faaliyetlerine ağırlık verilmelidir.”
“Jandarma personeli müdahalenin kansız neticelenmeyeceği inancında ve görev tamamlandığında yargılanacağı endişesi taşımaktadır.”
“Cezaevlerinde meydana gelen isyanlara müdahalede jandarmanın görev ve yetkileri yeniden düzenlenerek isyancı tutuklu ve hükümlülerin mağdur, devlet otoritesini tesis etmekten başka amacı olmayan jandarmanın ise sanık durumuna düşürülmemesi sağlanmalıdır.”
Raporun amacı da şöyle tarif ediliyor: “Protokol uygulamalarının F tipi cezaevlerine geçiş sürecinde cezaevlerinin yerinde görülmesi, olası bir direnişte müdahale birliklerinin harekat tarzını etüt etmek, cezaevi müdahale planlarının uygulanabilirliğini denetlemek.”
∗∗∗
23 yıl önce yazılan bu rapordaki plan, hiç sekmedi.
Hem psikolojik harekat kısmında hem de faillerin yargıdan bağımsız tutulmasında fire verilmedi.
Operasyon öncesi tıkır tıkır işletilen süreç, sonrasındaki yargı sürecinde de aynı planlılıkla sürdü: Cezasızlık süreci.
Ölümlerle ilgili geriye kalan, sadece Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bir dava. O da zamanaşımına uğradı, uğrayacak…
Yargılananlar ise sadece erler ve çok sonradan dosyaya dahil edilen “küçük rütbeliler.”
Dönemin siyasiler ve üst düzey bürokratları ise ancak son birkaç yılda tanık olarak mahkemeye davet edildi. Bazıları teşrif etti, bazıları ona da tenezzül etmedi.
Ve 23 yıldır konuşan “üst düzeylerin” hepsi, o gün yaptıklarını savundu.
Siyasi sonuçlarını bugün daha net gördüğümüz, yeni Türkiye’nin taşlarını döşeyen önemli eşiklerden biri olan o operasyonun planına “sadık kaldılar”.