Google Play Store
App Store

AKP-MHP ittifakı, devlet mimarisini kendi ve egemen güçler lehine değiştirdi değiştirmesine ama ortaya çıkan “yapı”, iktidarı ayakta tutmaya yetmiyor. Üstelik Saray’ın etrafında açık bir çatışmaya dönen klikler arasındaki rekabet, havuç ve sopa eşliğinde inşa edilen “yapıyı” temellerinden sarsıyor.

Tek adam rejimi görünümünün ardındaki “reisçikler” düzeni, Merkez Bankası’ndan HSK’ye her yerde yeni kavgalar ve krizler yaratıyor. Her biri pozisyonunu korumak adına kâh kendi adamını kurtlar sofrasına atıyor, kâh aracılar üzerinden rakip gördüğü kişi ya da grupların ipliğini pazara çıkartıyor. Bahçeli ile “istişare ederek” istifa eden HSK üyesi örneği, kavgalı bakanların kapalı kapılar ardında yürüttüğü pazarlıklar ve yandaşlar arası rol çalmalar, iktidar içi nüfuz mücadelesinin kangrene dönüştüğünü gösteriyor.


Resmi kurumların parsellenmesini “yönetmek” üzerine kurulu iktidar stratejisi iflas etmiş durumda. Tarikat ve cemaatlerin doyurulamayan hırsları bir yana, Erdoğan kendi etrafında kümelenen “reisçikleri” dahi hizada tutmakta zorlanıyor. Sis bulutu kalınlaştıkça kimin nerden, nasıl bir hamle yapacağı da belirsizleşiyor. Dolayısıyla iktidar mahfillerinde dün hiç gitmeyecek gibi keyif çatanlar, bugün tedirgin bir biçimde gölgesinden kaçıyor.

PEKER, SADAT, TÜGVA...

SADAT ve TÜGVA gibi başlıklar, iktidarın daha önce üzerini örtebildiği diğer meselelerden çok farklı bir atmosferde gündeme geliyor. Çünkü iktidar hem seçmen hem de müttefik kaybediyor. Mahcup ve defansif bir muhalefete alışmış iktidar ortakları, özgüvenle peşi sıra politik çıkış yapan muhalefet karşısında bocalıyor, öfke nöbetlerinin ötesinde siyasi bir cevap üretemiyor. Kılıçdaroğlu’nun sürpriz MB ziyareti ve bürokratlara ültimatomu, muhalefetin hesaplaşma vaadinden kaçınan tavrını değiştirdiğini gösterirken, AKP’li siyasetçilerin paniği çözülmenin devam edeceğini tasdik ediyor. Bu saatten sonra iktidarın bürokrasi çevrelerinde kaynayan kazanı söndürmesi çok zor.

Bir gayrinizami harp aygıtı olarak iktidarın yamacında büyütülen SADAT’ın, kendisi gibi bir fonksiyon üstlenen suç örgütü lideri Peker tarafından yeniden gündeme getirilmesi bir ironi değil. Eli silah tutanlar, en iyi eli silah tutanları tanıyor. İktidarın menfaati için “koordineli” davranmaları beklenenler arasındaki husumetin derinleşmesi de “reisçikler” sisteminin çatırdamasından kaynaklanıyor. Bu çatırdama bir yandan reel bir güç kaybına işaret ediyor; fakat diğer yandan provokasyonlara açık bir ortamın oluştuğunun da sinyalini veriyor. Muhalefetin siyasi cinayetler ihtimalini gündeme getirmesi, iktidarın iddia ettiği gibi bir hezeyan değil, aksine bu atmosferi hissederek olası saldırıların önünü kesme çabası.

Kısa bir zamanda AKP’nin zayıflayan resmi teşkilât yapısının yerine konan TÜGVA da “reisçikler” düzeninin çatırdayan bir parçası. TÜGVA’nın sadece kendisine kamudan bina tahsis edilen, kaynak aktarılan bir yapı olmadığı ötesinde bakanlıklardan yerel yönetimlere uzanan geniş bir alanda kadrolaşma aparatı olarak devreye sokulduğu iddiası son ortaya çıkan bilgilerle kuvvetleniyor. İktidar kanadından verilen “kıskanıyorlar” tepkisi olup bitenlerin örtük kabulü anlamına geliyor. TÜGVA yöneticileri, tıpkı diken üstündeki bürokratlar gibi panik halindeler. Öfkelerini kontrol edemiyorlar, demek ki iktidarın bahşettiği dokunulmazlık zırhından şüphe duyuyorlar.

TASFİYELER KAPIDA

Peker’in açıklamaları, SADAT ve TÜGVA meseleleri, Yaşar Aydın’ın cumartesi günkü yazısında ifade ettiği gibi birbirinden kopuk başlıklar değil. Yeni dönem tartışmaları sürerken, iktidardaki zayıflama beraberinde iç konsolidasyonu değil, tasfiyeleri getirecek. İktidarın “kaleleri” olarak gördüğü yerlerde açılan gedikler büyüyecek. “İçeriden sızıntı” denilen şeyler ise muhtemelen iktidar içindeki bir kanadın ya da kanatların yeni döneme hazırlığının bir parçası olarak önümüzdeki günlerde devam edecek. Tansiyon daha da yükselecek.

Neticede kendisini vazgeçilmez sanan “reisçikler” hiç de o kadar güçlü olmadıklarını anlamış durumdalar, soğukkanlılıklarını kaybetmeleri bundan. Sırtlarını dayadıkları egemen güçlerin oyun planlarında kimileri kılık değiştirerek var olmak isteyecek, kimileri tarihin çöplüğüne atılacak. Asıl önemlisi bu çatırdayan ve fakat ısrarla sürdürülmek istenen düzeni tamamen değiştirecek bir halk iradesinin örgütlenmesi. Hesap soran, yalnızca piyonlarla değil ama onları var eden neoliberal kapitalist düzen ve sağcılıkla mücadele eden bir siyasi tutumun vücuda gelebilmesi. Bunun için sola, solun sözüne ve eylemliliğine ihtiyaç var. Bir başka ifadeyle sola sırtını dönerek sahici bir “yeni”nin inşası mümkün değil.