“Benim Kabem İnsandır” diyen Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin huzurunda olmanın huzuru ile tanık olduklarımın huzursuzluğu var üstümde.

“Benim Kabem İnsandır” diyen Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin huzurunda olmanın huzuru ile tanık olduklarımın huzursuzluğu var üstümde.

Son 20 yıldır aralıksız tüm “şenliklere” katıldım. Bu yılki “Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma etkinlikleri” üzerinden bazı hakikatleri dile getirmek istiyorum.

Hünkar’a yönelik sahiplenme duygusu bilinçli olarak zayıflatılıyor. Aleviliğin çoğulculuk ve “yetmiş iki milleti aynı nazarda görme” ilkesini, Belediye Başkanı Selmanpakoğlu tek tipleştirmeye bırakıyor.

Şenlikler Alevilerin dışındaki siyasi aktörlerin propaganda merkezine dönüştürülmüş. Alevi kimliği ise “panel” ve “söyleşiler” aracılığıyla “Türkçülük”, “Ulusalcılık” ve “Alevi İslamcılığı” ekseninde inşa ediliyor ve Aleviler bu ideolojinin teolojik zehirlenmesine maruz bırakılıyor.

“Neden böyle oldu?” diye sorabiliriz.

Alevi hareketi Serçeşme’den uzak durarak bu işi başardı galiba!..

Alevi hareketi işgal edilmiş Serçeşme ile ilgilenilmediği için, doğal olarak Türk İslam Sentezciler bu alanı doldurmuştur!

Alevi hareketi Hacıbektaş Belediye Başkanlığı seçimini kazanacak güç, birikim ve halk desteğine sahip olmasına karşın kazanacak adayı desteklemediğinden belediye Türk İslam Sentezci zihniyete teslim edilmiştir.

Dolayısıyla demokratik Alevi hareketi suçlu sayılır!..
          

HACIBEKTAŞ’TA ÜÇ HAYAT
Hacıbektaş’ta Alevi öğretisine aykırı ve birbirlerine yabancılaşmış üçlü bir hayat vardı. 

Birinci hayat devletin, CHP’li belediyelerin, siyasetçilerin içinde olduğu ve Alevi değerlerini istismar eden, kendi siyasi reklamlarını Hünkar’ın öğretisinin önüne koyan “resmi hayat”.

İkinci hayatta ise yüzlerce kilometre uzaklardan gelen ötekileştirilmiş, söz hakları ellerinden alınmış, şenlikler boyunca Hacıbektaş’ın kızıl toprakları üzerine kurdukları bez çadırlarda, tozlu kaldırımlar üzerindeki “açık hava oteli’’nde, arabalarında, kiralanmış okul sınıflarında, bahçelerde, su, temizlik ve alt yapı olanaklarından mahrum yaşayan Alevilerin “günlük hayatı”var.

Üçüncü hayatta ise Serçeşme’de süregelen asimilasyona ve “resmi şenliğe” karşı bir seçenek sunamadan “faaliyet raporu” için kurdukları ayrı ayrı dernek çadırlarında, kendi dar hücrelerine hapsolmuş toplantılarıyla “örgütlü hayat” vardı.

Bir tarafta kırmızı halı üstünde yürüyenlerin “resmi hayatı”, diğer tarafta itikat için Hünkar’ının huzuruna niyaz için gelen onbinlerce Alevi, Çepni, Bektaşi, Arap Alevi, Tahtacı. Diğer tarafta ise onbinlerin dışında onlara yabancılaşmış “Alevilerin geleceğini” 75 kişi ile konuşan ve salt yöneticilerden oluşan Alevi hareketinin “Örgütlü hayatı”!


ÖNCE İNSAN, ÖNCE HAK
Alevilik gibi evrensel bir öğretinin merkezi olması gereken Hacıbektaş sahipsiz, kasıtlı olarak ilçedeki işsizlik, alt yapı, çevre ve temizlik gibi sorunlarına çözüm üretilmiyor. İlçeyi kamu kaynaklarından mahrum bırakıyorlar. Hünkar’ın huzuruna gelen Aleviler binbir çile içinde Çilehane’yi ve Hünkar’ı ziyaret edebiliyor.

Ayrıca Hacı Bektaş-ı Veli adına düzenlenen “Şenlikler” aslında bir dramı sergiliyor. “Bu ‘Şenliklerin’ yapılmaması yapılmasından daha da faydalıdır” diye geçiyor içinizden. Şenliklerin içeriği ve verilen mesajlara bakıldığında giderek iç ve dış asimilasyona hizmete dönüşmüş.

Kemalist, Ulusalcı, Milliyetçi, Siyasal İslamcı ve Diyanetçi “Aydınların” tek tipleştirici panelleriyle tahrip edilen Alevilik, asimilasyona maruz bırakılıyor. Zihinlere “İslamcılık, Şiilik ve Ulusalcılık” şırıngalanıyor.

Demokratik Alevi hareketi mi? Onlar Serçeşme’de temas dahi kuramadıkları “Alevilerin Geleceğini” konuşuyorlar!

Tekrardan öteye geçmeyen, vizyonsuz, burnunun dibinde olup bitene iç ve dış asimilasyona kayıtsız kalan umursamazlığın içindeler. Aynı yüzler, aynı sözler ve ertesi gün sabah “Resmi protokole”girme telaşında olan ABF yöneticileri.


SERÇEŞME’DEKİ EĞRİ ODUNLAR
“Aşıkların kabesi, eksik gelenin tamam olduğu”Serçeşme’nin, yani Hünkar’ın Rıza Şehrinin kapısı ‘’doğruluk kapısıdır, değil insanın eğrisi odunun eğrisi bile giremez“ iken şenliklere “eğri insanların gireceği yeni ideolojik ve teolojik kapılar’’ açılıyor.

Bektaşilik doğruluk kapısıdır. Şenlikler, Alevi öğretisi gereği ayrımcılık ve yozlaşma üreten “resmi protokolü” tanımaz.

Doğruluk kapısından giren her can, unvanlı unvansız olsun, varlıklı, varlıksız olsun, resmi ya da sivil olsun, herkes birdir, eşittir ve candır!

Peki bu sorunun çözümü var mı? Var!

Aleviler Dergahına ve Hünkar’ın öğretisine sahip çıkmalıdır. İç ve dış asimilasyoncuların Hünkar’ın öğretileri üzerinde yarattığı tahribatlara karşı Alevi kimliğini korumak ve sahiplenmek zorundadır. Çünkü bu amaçla örgütleniyorlar.

Asimilasyona hizmet eden “Resmi Şenliklere” karşı  “1. Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma Şenlikleri’’ni 2015 yılında gerçekleştirmelidir. Üç günlük İnançsal, Kültürel, Siyasal, Sosyal Programı’nı Nisan 2015’e kadar hazırlayıp kamuoyuna duyurmalıdır.

Ancak alternatif etkinlik ile Türkiye ve Avrupa Alevi hareketi, Hünkar’ın huzuruna gelen onbinlerce Alevinin gerçek eğilimlerine kucak açabilir. Türk Alevi İslam Sentezcilerinin Serçeşme’de kurmaya çalıştığı hegemonya ve Aleviliği Cami-Cemevi gibi projelerle devletleştirme çabaları boşa çıkartılabilir. Hünkar’ın dergahı üzerindeki işgalin ve Alevi öğretisine yönelik tahribatın durdurulması ancak “Diyanet ve zorunlu din dersleri kaldırılsın, Cemevlerine ibadet yeri statüsü tanınsın, Alevi Alevi-Bektaşi dergahları üzerindeki işgal kalksın” diyen Alevilerin bu etkinliklerde buluşarak, doğru talepler ve düşünceler etrafında toplumsallaşmasıyla mümkündür.

Zorunlu din dersleri, iç ve dış asimilasyon Alevi çocuklarını çalıyor ve Aleviler bu tehlikenin yeterince farkında değil. Alevi hareketi şimdi çocukların geleceğine ve kimliğine sahip çıkmak için görevini yapmak zorunda!.

Alevilerin umudu olmaya aday örgütlenmeye ihtiyaç var. Bunu yaratmak Alevi hareketinin Alevilere borcudur.