Palavra atıyorlar. Ama kimsenin inanmayacağını biliyorlar. Vaat ediyorlar. Ama kimsenin kulak asmayacağını biliyorlar. İftira atıyorlar, hakaret ediyorlar, küfür ediyorlar. Ama kimse yine umursamıyor, sallamıyor. Sıralamama gerek yok, çünkü her gün bir yenisini ekliyorlar.

Yine de, gülümseyin diye, @Ahaber’in 2014 yılında attığı bir tweet’i aktarayım: “Ankara – İstanbul arasını 7 liraya gidecek ilk yerli elektrikli araç 2017’de yollarda.”

Neden böyle yapıyorlar? Çünkü yapacak başka işleri kalmadı, vakit dolduruyorlar. Ya tutarsa, ya inanan çıkarsa diye düşünüyor olabilirler ama bu da fazla iyimserlik sayılmalı.

Siyaset ve yaşam mottoları aşikâr: Salla gitsin!

“Milletin diliyle” söylersek, “sallamak”, palavra sıkmaktır. Ayrıca, “salmak”, bırakmak, koy vermektir; “koy ver gitsin” halleriyle de, dertleri, sıkıntıları önemsememeyi tavsiye ediyorlar. O tavsiyeleri de sıklıkla dinliyoruz. AKP milletvekili Uğur Aydemir ne demişti? “Paranızın bittiği zamanlar olabilir, paranız kalmayabilir, başınızı bir kaldırın, şu yolların güzelliğine bakın, gözünüz gönlünüz açılır.” Koy ver gitsin. Yine başka bir AKP milletvekili Veysel Eroğlu ne demişti? “Dua edin, bol akaryakıt çıksın.” Koy ver gitsin.

Koy ver gitsin, salla gitsin diyenlerin kendilerine itiraz edenlere yönelik niyetleri de belli: Sallandıralım gitsinler! Peki, onlar nasıl gitsinler?

Geçen hafta Selçuk Candansayar, zorbanın zulmü arttıkça en basit trafik sürtüşmesinde bile silahların çekildiği ezilenler arası bir şiddet artışına işaret ederek, “Sokakta, toplutaşımada, restoranda herkes çatacak bir yer arıyor gibi değil mi?” diye sordu. “Daha gık demeye kalmadan iktidarın ensesinde boza pişirdiği koşullarda yaşayanlar, birbirlerini kırıyorlar. İsyan halinde insanlar. Fakat isyan etmeleri gerekene edemiyorlar ve bunun sorumlusu kesinlikle kendileri değil. Belki de herkes bir diğerinden bekliyor isyanı.” Yani? İsyan edeceklerin bir araya gelebilecekleri, birlikte hareket edebilecekleri politik yapılar sayesinde, isyan etmek isteyenler kendilerini “bir başına” hissetmediklerinde o bekleyiş bitebilir. Yeter ki her politik yapı da bir diğer politik yapının harekete geçmesini beklemesin. İşte bu bekleyiş aşıldığında, demek ki soracağız o zaman “el mi yaman bey mi yaman?” Cevabını elbette biliyoruz: “El yaman!” Üstelik bu atasözünün açıklamasını “resmi” TDK sözlüğü bile şöyle yapıyor: “Baştaki ne kadar güçlü görünürse görünsün, asıl güç halktadır.”

Bu arada AKP Genel Başkanı “seçimden önce seçimi kazanmaktan” söz etti ve “Her üyemiz bir üye ilave ederse seçimden önce seçimi kazandık demektir” dedi. Olmaz mı? Olmaz demeyin, bu memlekette her şey oluyor. “Seçimi zaten kazandık, seçim yapmaya ne lüzum var” diyemezler mi?! Oysa asıl muhalefetin seçimi kazanabilmesi için hakikaten şimdiden kazanması lazım, rejimi şimdiden fiilen değiştirmeye başlaması lazım. Anketlerle filan değil.

Fikr-i takip yapayım. Önceki hafta “tüm seçim çalışmalarının özeti, hiç gitmeye niyetimiz yok şeklindedir” demiştim. Öyleyse seçimde tüm hile hurdaya rağmen ezici bir çoğunlukla kaybettiklerini kabul etmek zorunda bırakılmalıdırlar. Öyleyse seçim yaptırmayıp iç savaş çıkarmaya yeltendiklerinde büyük bir hezimete uğrayacakları, kaçacak yerleri olmayacağı kendilerine şimdiden ispatlanmalıdır. Muhalif politik yapılar bir diğer politik yapının harekete geçmesini beklememelidir.

Fikr-i takip yapmaya devam edeyim. Önceki hafta “kumarhane ekonomisi”nden söz etmiştim ve böyle bir ekonomide sadece bankaların ve rantçıların ve ihalecilerin kârlarına kâr eklendiğini ve her kumarda olduğu gibi kazananın hep kasa olduğunu hatırlatmıştım. Kumarhane ekonomisine elbette “kumarhane siyaseti” de eşlik ediyor. Zarlar cıvalı, kâğıtlar hileli, kumarbazlar usta! Kazanan hem kasa hem sopa olsun derdindeler.

İşte bu yüzden seçimden çok hilesiz seçim, seçim güvenliği konuşuluyor. SOL Parti bu yönde örgütlü bir toplumsal seferberlik çağrısı yapıyor. Her seçim noktasında tüm muhalefetle ortak bir mücadele içinde örgütleneceğini şimdiden ilan ediyor.

Saraylılar yalandan kim ölmüş deyip “salla gitsin” hallerindeler. O halde biz de aynısını yapalım, sallayalım ki gitsinler…