Ne olduğunu yazmayacağım, başlığı okuyanların internet jargonuyla haşır neşir kısmı başlıktaki çifte göndermeyi anladı. Bildiğiniz üzere AMK isimli yepyeni bir spor gazetemiz oldu. Gazetenin ismini –yerseniz- Açık, Mert, Korkusuz sözcüklerinin bir kısaltması olarak sunuyorlar. Ancak internetle biraz haşır neşir bir insan, tıpkı bu yazının başlığındaki oyunda olduğu gibi neyin ne olduğunu gayet iyi anlıyor. Zaten AMK’yı çıkartanların da, ismi bulan reklam ajansının da amacı bu. İyi veya kötü kendileri hakkında konuşturmak istiyorlar ve bunu başardılar. Benim şu anda yazdığım yazı da, bir başkasının yazdığı olumsuz bir yorum da şu aşamada ekmeklerine yağ sürecek. AMK’ya boykot çağrısı yapan grupları her ne kadar haklı bulsam ve desteklesem de, boykot çağrıları da maalesef reklam/PR kampanyasının bir parçası olacak. Kimler boykot edecek biliyor musunuz? Sadece gazeteyi zaten almayacak olanlar. Ayrıca hedef kitlelerini göz önünde bulundurduğumuzda AMK kısaltmasının gerçek açılımını hayatlarında kullanmamaya and içmiş bir çoğunluktan da söz etmiyoruz. Bu acayip isim bir iki hafta dikkat çeker, üçüncü hafta gazetenin kendisi, yani içeriği her şeyi belirler. AMK ismi o noktada ayak bağı olmaya başlayabilir de; çünkü haliyle bir gazetenin ömrü, bir reklam kampanyanın ömründen uzun olmalıdır. Böyle düşünüldüğünde AMK ismi, her şeyden önce orada çalışan gazetecilere yapılmış bir haksızlıktır.

Bu gazete isminin ve bu ismi koyacak cesaretin asıl gösterdiği ise; Türkiye’de artık gazeteciliğin hangi ciddiyette ele alındığıdır. Bir spor gazetesi olan AMK’dan bağımsız bir şekilde bu haftaki Köşe Vuruşu’nda AMK’nın açılımı diye sunulan Açık, Mert, Korkusuz sözcüklerinin günümüz Türkiye medyasında ne anlama geldiğine bir göz atmak istiyorum.

AÇIK
Açık olan şu: Bugün Türkiye’de bir medyada yer almak isteyen bir gazetecinin önce safını belirlemesi gerek. Yani hükümetten mi, yoksa hizmet adıyla yeni bir açılım yapan cemaatten mi olduğunuz açıkça belli olması gerek. Birazcık gri alanda kalayım derseniz, oyunun dışında kalacağınız açık. Muhalif olma ihtimalini göz önüne bile almıyorum zaten. Sözcü vs. tarzı sadece iktidarda olanın simetrisi şeklindeki muhalefetten de söz etmiyorum. Muhalifseniz, yani bağımsız kalmaya kararlı bir muhalifseniz, şimdilik sadece sosyal medya yolları ve alternatif medya açık, artık orada ne kadar taraf toplayıp kamuoyu yaratırsanız artık, onu paraya çeviremeyeceğiniz de açık.

MERT
Türkiye medyasında mertlik her zaman tartışmalı bir kavram olsa da son dönemde daha ilginç bir anlam kazandı. Mert gazetecilerimiz artık muhalif meslektaş veya kesimlere karşı yaptıkları ‘mert’liklerle anılıyorlar. Örneğin; hazır soyadıyla benzerlik yakalamışken kullanalım Nuray Mert’i hedef göstermek bir nevi mertlik olarak anlam kazanıyor. Hedef gösterenlere ekranlar açık; sürekli bağırıp çağırıyorlar. Karşılarındakilerin cevap hakkının bile olmadığı ortamlarda mertliğe devam ediyorlar.

KORKUSUZ
Medyanın geçirdiği dönüşüm içinde “korkusuz” sözcüğünün anlamı da biraz değişti tabii. Korkusuz sözcüğü, korkmayan değil de korkacak bir şeyi olmayan anlamına geliyor artık. Örneğin; “işten atılma korkusu”nu aştığınız zaman korkusuz oluyorsunuz. Bu korkuyu işten atılmadan aşmak için de bir takım tavizler vermek şart oluyor. Biraz dönmek, tarafını iyi belirlemek ve patronun çıkarlarını iyi gözetmek örneğin. Tüm bunları becerirseniz zaten işten atılma korkunuz kalmaz ve “korkusuz” gazeteci oluverirsiniz.

TEK EKSİĞİMİZ...
AMK’nın açılımı diye sunulan Açık, Mert, Korkusuz sözcüklerinin, bugünkü Türkiye ana-akım medyasındaki karşılığı böyle. AMK gazetesine itirazlar, protestolar, boykotlar her ne kadar onların işine yarasa da anlaşılabilir ve desteklenebilir durumlar. Ancak Türkiye’de her şeye susup da AMK’ya karşı çıkmak, üstelik bağlı olduğu medya grubu Sözcü üzerinden bu haklılığı katmerlendirmek fırsatçılıktan başka bir şey değil. Son zamanlarda medyada olup bitenin ve gazetecilere yapılanların ardından tek eksiğimiz AMK isimli bir gazeteydi o da oldu. Vatana millete hayırlı olsun.

Teşekkür Notu: Rasim Ozan Kütahyalı’nın 20 Nisan 2011 “Medyanın ‘Nihat Doğan’ları kimler?” başlıklı yazım nedeniyle Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tarafıma açtığı dava, dün itibariyle reddedildi, yani bu aşamada davayı kazandık. Bu süreçte desteklerini esirgemeyen avukat arkadaşlarım; Seda Günay, Ufuk Atıcı ve İrem Yirik’e teşekkürü borç bilirim.