Kılıçdaroğlu “EYT loading” diye bir tweet attı ve sosyal medya camiasında epey sükse yaptı. Bilmeyenler için söyleyeyim, “loading” bilgisayarda bir programı hafızaya yüklemektir; “unloading” ise bir programı hafızadan silmektir.

Yani mesela dünya bir bilgisayar “olsaydı” ona öncelikle yüklenmiş olanın kapitalizm programı olduğu söylenebilirdi. Yani? Üretim araçlarına sahip olan sermaye sınıfının kâr ederek başkalarının aleyhine zenginleşebilmesini (AKP Reisinin sözleriyle “Caddelerin otomobillerinden geçilmeyişini, otellerin full dolu olmasını!”) ve bu uğurda ucuz hammadde ile ucuz işgücüne ihtiyaç duyması nedeniyle emekçileri ve doğayı sömürmesini sağlayan bir program. Kapitalist sistem, program güncellenerek sermayeyi tekellerinde toplayan tekelci kapitalistlerin hizmetine verilirdi.

Peki, Kılıçdaroğlu “kapitalizm unloading” diyebilir miydi? Diyemezdi. Hiç olmazsa “solculuk loading” diyebilseydi. Ama hayır, ona göre zaten “sağ-sol unloading” olmamış mıydı?

Yani dünya bir bilgisayar “olsaydı” kapitalizm programının bir üst versiyonu, tekelci kapitalizm olarak emperyalizm programı olurdu. O program sayesinde tüm dünya pazarları, hammadde kaynakları siyasi ve ekonomik ve coğrafi olarak hâkimiyet altına alınırdı. Emperyalizmin yeni versiyonuna da fiyakalı bir ad verilir “küreselleşme” programı diye piyasaya sürülürdü. O program izlendiğinde hammadde ve enerji deposu Ortadoğu’nun emperyalizmin nasıl yağma ve savaş arenası olduğu hemen anlaşılırdı. O programda Türkiye’ye de emperyalizmin taşeronluğu/yükleniciliği (loader!) rolü verildiği bilinirdi. Programda emperyalizmin vurucu gücü elbette NATO olurdu.

***

Peki, Kılıçdaroğlu “NATO unloading” diyebilir miydi? Tabii ki diyemezdi.

Ama kapitalizm ve emperyalizm programları etkisiz “kalsaydı” ona güç veren faşizm programına da ihtiyaç duyulurdu. Faşizmin, tarihsel olarak ilk kez tekelci sermayenin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğü olarak burjuva demokrasilerin “beşiği” Avrupa’da “loading” olması da boşuna değildi. Günümüzde sadece göçmen “tehlikesi” bile o demokrasilere nasıl faşizan bir nitelik “load” edildiğini göstermekteydi. Türkiye “bilgisayarında” ise sömürge tipi bir kapitalizm programı olduğundan faşizm de sömürge tipi faşizm olarak “load” edilmiş olurdu.

Hakkını yemeyelim, sadece bu konuda Kılıçdaroğlu elbette “faşizm unloading” derdi!

Günümüz Türkiye’sinde faşizm, sınıfsal içeriği bakımından (şimdi İslami sermayenin de öne çıktığı bir oligarşide) tekelci burjuvaziyle, yönetim metotları bakımından da terör ve demagojiyle sürekli “loading” sürecinde tutulmaya çalışılmaktaydı. “Şeriat loading, laiklik unloading” halleriyle ha bire güncelleştirilmekteydi.

***

Peki, Kılıçdaroğlu “laiklik unloading” uygulamasına itiraz eder miydi? Etmezdi. Çünkü muhafazakârlar tarafından “unloading” işlemine tabi olurdu.

Neyse ki dünya ve toplum bilgisayar, toplumsal hafıza da bilgisayar hafızası değil! Kapitalizm, emperyalizm ve faşizm açısından yukarıda söylediklerim bilgisayarsız da ortaya çıkıyor. Toplumun ve toplumu oluşturan insanların ise acıları var, öfkeleri var, neşeleri var, hatıraları var, beklentileri var. Ve bunlar da bilgisayar programlarındaki, bir başlangıç durumundan yola çıkıp açıkça belirlenmiş bir son durumunda nihayete eren sonlu işlemler kümesi “algoritmalar”dan oluşmuyor. Toplumsal muhalefet, belli bir sorunu çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için algoritmalarla yola koyulmuyor. Dupduru gökyüzünde bir şimşek çakabiliyor ve toplumun öfkesi yıldırıma dönüşebiliyor. Bilgisayar dili ve algoritma belki bir ölçüde tüketici davranışını filan ölçmeye yarayabiliyor, ama hayatın ve toplumun her alanında hakikatin tamamını yansıtamıyor.

***

İşte bu yüzden SOL Parti de “loading” derdinde değil, sınıfsal ihtiyaçları bizzat yüklüyor ve toplumsal öfkenin siyasi sorumluluğunu bizzat yükleniyor. Çünkü halkın ancak kendi talepleriyle harekete geçtiğinde, kendi talepleri için mücadele etmeye başladığında kazanabileceğini tespit ediyor. Bu satırları yazarken SOL Parti, o doğrultuda Fatsa’da “Fındıkta Sömürüye Son” mitingi yapıyordu. Bilgisayar dilinin yetersizliği ve yersizliği bir yana, miting öncesinde Önder İşleyen’in emek ve sol diliyle söylediklerini buraya aktarmak yeterli sanırım:

“Sistem muhalefeti halka ‘Bekleyin’ [loading!] demek dışında hiçbir şey söylemiyor. Biz başka bir şey yapmaya çalışıyoruz. Yapmak istediğimiz şey şu: Halkın acil taleplerini, onlarla birlikte, onların mücadelesini ve örgütlenme bilincini geliştirerek köylerde, mahallelerde örgütlülüğü geliştirerek halkın kendi hakkı için mücadele ettiği bir siyaset zeminini inşa etmek.”