Şaşkınız be Erkin Ağabey
Çizim: Halis Dokgöz

Sıkıcı bir İstanbul öğleden sonrası. Elmadağ’dan Gezi Parkı çıkışındaki metroya doğru yürüyorum. Bir sürü insan hızlı bir şekilde -her zaman olduğu gibi- bir yerlere yetişme telaşında. Ben de finikülerle Kabataşa oradan da vapurla Çengelköy’e geçeceğim. Nedensiz bir tedirginlik hatta bir korku var içimde. Biraz önce Erkin Koray’ın kızı Damla ile yazışmalarımız gözümün önünde, Erkin ağabeyin yokluğu ise her yerde. 

Mantığım az çok kabul ediyor bu kaybı ama kalbim henüz hazır değil buna. Finikülerin koltuğunda camdan dışarıya bakarken Erkin Ağabey’in son yıllarını niye Kanada’da geçirdiğini sorgularken, ‘Onu, doğduğu topraklardan, bizlerden, sevdiklerinden, hayranlarından çok sevdiği müzikten, sahneden koparan ne?’ diye kafa yorarken birden camdaki bir şekil çarptı gözüme. Bir adam iki bacağını da açmış ve iki koltuğu birden işgal edecek şekilde oturmuştu. Tam altındaki yazıda da “Yayılarak oturmayınız” uyarısı vardı. Yani ne yazıktır ki, biz buyuz. Eskiden böyle değildik ama artık böyle uyarılara ihtiyacımız var. Hangi medeni ülkede “Çiçekleri koparmayınız”,”Yerlere tükürmeyiniz”, “Yüksek sesle konuşmayınız”, ”Asansöre çöp atmayınız” gibi yasaklarla karşılaşıyoruz. Ben birkaç sene önce bir sahil beldemizdeki umuma açık bir havuzda “Ayakkabıyla girmeyiniz” yazısı bile görmüştüm. Şaka gibi ama değil. Havuza ayakkabıyla giren de olmuş ki bu yazıyı yazmışlar. Bence Erkin Koray yorulmuştu. Daha doğrusu onu yormuştuk. Kalamış’ın, Caddebostan’ın, Cihangir’in o çiçek çocuklarının yerini alan tüm ülkeyi Esenyurt’a dönüştüren bu lümpen, mafya özentisi, kaba saba, aynı tornadan çıkmış magandalar yormuştu Erkin ağabeyi.  

HEP İLKLERİN ADAMI 

Pamuklar içine saracağımız bir ustayı bu hoyratlık, vurdumduymazlık, duyarsızlık koparmıştı bizden. Erkin Koray tanımaktan gurur duyduğum insanların en üst sıralarında yer alır. Onun kadar orijinal birini tanımadım. Özgürlüğüne bu kadar düşkün ikinci bir kişiyi de. Doğu’yu ve Batı’yı bu kadar iyi sentezleyen, şarkılarına yansıtan ikinci bir kişi var mı? Bir konuşmamızda kendisinden “müzmin muhalif” diye söz etmişti. Hep ilklerin adamı. Elektro bağlama, underground müzik, uzun saç, komün yaşam tarzı. Siyasetle, hükümetle, devletle arası her zaman limoni olmuştu. Hatta devlet sanatçılığıyla Hacivatlığı aynı kefeye koymuşluğu da vardı. Bir düşünsenize hangimiz eğitim sistemini kızını okula göndermemeye varıncaya kadar eleştirdi? Keşke burada olup bir kadeh viskime ortak olsaydı. Bitince daha var mı diye sorsaydı. TRT’deki “Yorumsuz” programının soundcheck’inde herkesin dışarı çıkmasını istediğini sadece bakışlarıyla anlatıp, yüzüme bakmadan alçak sesle beni paylasaydı. 

RUHUMUZ KANADA’DA 

Cihangir’deki komün evlerinde kaloriferlerin yanmadığı bir gece şöminede önce akustik sonra elektro bağlamasını ardından da eşyalı kiraladığı evin mobilyalarını birer birer şömineye atıp muhabbete hararetle devam etmesini hafif tebessümle anlatsaydı, ben de ağzım bir karış açık onu dinleseydim. Arda Uskan’la beraber gittiği Cannes Film Festivali’nde izlediği; Yoko Onno ve John Lennon ortak yapımı filmden sonra, izleyenlerin ‘ortak’ memnuniyetsizliği sonucu gerilen atmosfere aldırmadan John Lennon’un kulağına eğilip ertesi gün içinde bir röportaj ayarlayabilmenin sırrını soranlara “Rahmetliye ayıp olur, ikimizin arasında geçen bir şey, söylersem kendisine ihanet etmiş olurum” deseydi de, müzisyenliğine olan hayranlığım, insanlığına olan inancımla pekişerek biraz daha artsaydı. Kısacası keşke burada olsaydı… Ailesinin isteği -belki de Erkin Ağabey zahmet vermek istememiştir de o yüzden- Kanada’da defnedilmesi yönünde. Onların bu isteğine tabii ki hepimiz saygı göstereceğiz. Orada bedenen olamasak da tüm kalbimizle, ruhumuzla, sevgimizle, saygımızla yanındayız bilesin. Hoca senin için helallik istediğinde Türkiye’den milyonlarca müziksever hep bir ağızdan bağırıyor olacağız “Helal olsun, helal olsun, helal olsun”…