Ortadoğu’da yaşanan savaşlar, mezhepçilik ekseninde inşa edilen dış politikalar, IŞİD ve benzeri cihatçı çetelerin Ortadoğu halklarına yönelik soykırım ve katliamları iki şeyi gösterdi

Ortadoğu’da yaşanan savaşlar, mezhepçilik ekseninde inşa edilen dış politikalar, IŞİD ve benzeri cihatçı çetelerin Ortadoğu halklarına yönelik soykırım ve katliamları iki şeyi gösterdi:

Savaş çirkindir! Barbarlık yoludur!

Yüzbinlerce insanın kaderiyle ve hayatıyla siyasal ve stratejik savaş oyunu oynamaktır. Bedelini halktan insanların hayatıyla ödediği oyun.

Oyunun karar vericileri ise sırça köşklerinde konforlarını bozmadan, ölümlere, sürgüne ve zorla yerinden edilmelere onay veriyor. Ölmeyen sadece karar vericiler.

Ölenler ise masum halklar. Bu savaşta cephede olmayan ve ölümü göze almayanlar, sadece karar vericilerdir.

Onlar ölümleri ve barbarlıklarını izliyor.

KARAR VERENLER ÖLÜMSÜZ
Dünyanın sahipleri, kendilerini dünya halklarının da sahipleri olarak görüyor. Karar verenler ayrıcalıklı ve ölümsüz!
Doğruya sadece onlar karar veriyor. Milyonlarca insanın savaşlarda ölümüne ve can güvenliği için topraklarını bırakarak çirkin savaşlardan kaçmasına sadece onlar karar veriyor.
Anlamsız ihtiraslarının ve egemenlik yarışlarının sahipleri kurbanlarını insanlardan seçiyorlar. Milyonlarca insanı göçe zorlayanlar ve yaşamlarından koparanlar, yine bu dünyanın gerçek sahibi olduklarını iddia eden savaşın efendileri.
Bu nedenle Suriye halklarına yönelik işgalci savaşın, Ezidilere yönelik soykırımın, Lazkiye’de Alevilere, Rojava’da Kürtlere, Musul’da Türkmenlere, Kesab’da Ermenilere yönelik katliamlar, kinin ve hırsın esiri olmuş emperyalist karar vericilerin ve onların Ortadoğu’da ve Türkiye’de uzantılarının ürünüdür.


UMURSANMAYAN ÖLÜM

Siyasetiniz, evinizdeki ve komşunuzdaki insanınızı mutlu ve huzurlu kılmak yerine, insanların mutsuzluğu ve ölümleri üzerinde bölgesel aktörlük arayışına dönüşürse Şengal’de, Musul’da, Şam’da, Halep’te, Roboski’de, Rojava’da, Lazkiye’de ve Reyhanlı’daki ölümleri umursamazsınız.

Yüzbinlerce insanı topraklarından, evlerinden, sevdiklerinden ve anılarından zorla koparan savaşın efendileridir. Ölüm ile yaşam arasında tercihte zorunlu kaçışı tercih edenler, yaşam umutlarını ve hayatta kalma mücadelesini sınır ötesinde aramaya başlar. “Mülteci” diye anılır, sığınılan devletin resmi kayıtlarında…


PARÇALANMIŞ HAYATLAR

Zordur mülteci olmak! Yolculuktur, göçtür, kaçıştır. Ayrımcılığın ve yabancı düşmanlığının en soğuk yüzünü yaşamaktır. En azla yetinmenin ve yaşamanın adıdır.

Belirsizlikle, umutsuzca geleceğe ve boşluğa bakıştır. Parçalanmış aile hayatlarının, yaşamı sığıntı duygusuyla; horlanan bakışları yüreğinde hissederek yaşamaktır.


Zordur mülteci olmak! Sınır ötesinde umudu gece yeşertmek, gündüz tüketmektir. Bazen mültecilere çadır kent kuranlar, AKP örneğinde olduğu gibi mülteci yaratan politikaların tarafı da olabiliyor.

AKP ÖLÜMÜ İHRAÇ EDİYOR
Bugün Türkiye’de yaşanan durum, böyle bir şeydir. AKP iktidarının Suriye politikası, bir yandan komşu ülkede işgalin, müdahalenin ve savaş ortamının gelişmesinden sorumlu olduğu gibi, sığınma amacıyla ülkemize gelen mültecilerden de sorumludur.

Eğer siyasetiniz silah ve ölümlerle “özgürlük götürmek” ise insanların yerinden edilmelerine neden olursunuz. İnsanların alışılmış yaşamlarından, evlerinden, mahallelerinden, komşularından ve sevdiklerinden zorla kopmalarına sebep olursunuz. Savaşa taraf olursanız, ölümlerin ve mültecilerin artmasına ortak olursunuz.

AKP iktidarının yaptığı şey tam da budur!

Ayrıca Türkiye’deki Suriyeli mülteci kamplarında, savaşın doğrudan tarafı olan, ölümlere ve zorunlu göçe neden olan cihatçı çetelerin barındırılması ve onlara doğrudan destek verilmesi savaşı beslemektir.

AKP iktidarı ve işgalci emperyalist ülkeler ve cihatçı çeteler ölümlerden ve mültecilerin artmasından sorumludur.

Suriye ve Irak’tan gelerek ülkemize sığınan mülteciler, yaşadıkları yerlerdeki can güvenliği ve olumsuzluklardan kaçmışlardır. IŞİD ve benzeri radikal dinci çetelerin saldırıları ve emperyalist müdahale sonucu oluşan savaşın mağduru mülteciler, can güvenliği, işgaller ve talan sonucu ülkelerini terk etmek zorunda kalmıştır.

Yaşadığı yerlerden kopmuş Suriyeli mültecilerin zorunlu göç hikâyeleri ve travmaları ortadayken, sığınmak zorunda kaldıkları ülkemizde ayrımcılığa, yabancı düşmanlığına ve sosyal dışlanmaya maruz bırakılmaları ve bunu teşvik edici politikalara ve vicdansızlaşmaya karşı; mültecilerle insan ve yaşam hakkı odaklı dayanışmanın örgütlenmesine toplumsal sol muhalefet öncülük yapmalıdır.