Filistin’de 7 Ekimde başlayan ve giderek yoğunlaşan kanlı savaş, başta hiçbir sorumluğu ve suçu olmayan çocuk ve kadınlara yapılanlar olmak üzere,  birçok yönüyle ele alınabilir. 

Ancak, olayın özüne inilirse görülür ki, bu savaş, “bilimin ve bilimden uzaklığın”   savaşıdır. 

İsrail’in kurulmasıyla başlayan Ortadoğu’daki savaş-barış gelgitleri yaklaşık 75 yıldır hep vardır. Ve her savaşın kazananı İsrail’dir. 

Bu gerçeğin “ana nedeni”  doğru saptanmalı ve buradan ders çıkarılmalıdır. 

BİLİM TOPLUMU 

Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında  “teknolojinin hızla gelişmesinden” gidilerek her yıl “ulusal gelirden araştırma ve geliştirmeye (Ar-Ge) ayrılan pay” güçlü devlet olmanın ve gelişmenin temelidir. Çünkü, bir ülke Ar-Ge gücünü ne kadar artırırsa o kadar hızla zenginleşiyor ve gelişiyor. 

Bilindiği gibi, Ar-Ge üniversiteler, kamu araştırma kurumları ve özel girişimler eliyle yapılır. Bu üçlünün eşgüdüm içinde çalışması ve bilimsel bilgi üretmek üzere yapılanması gerekir. Bunun için de “sınırsız araştırma özgürlüğü” olmazsa olmazdır. 

Araştırma özgürlüğü varsa ve kurumlaşma gerçekleşmişse, bunların, nitelikli eğitimle ve yeterli parasal kaynakla tamamlanması gerekir. 

Her yıl ulusal gelirden Ar-Ge için ayrılan pay ölçüsüne göre İsrail yılardır  “dünya birincisidir”. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü- OECD’nin en son (2021) verilerine göre İsrail yıllık ulusal gelirinin yüzde 5,6’sını Ar-Ge için ayırıyor.  İsrail’i G. Kore (% 4,9)  ABD (%3,5) İsveç (%3,4) ve Almanya (% 3,1) izliyor. Merak ediyorsanız Türkiye’nin toplam ulusal gelirden Ar-Ge için ayırdığı payın 2021’de  % 1,4 ile OECD sıralamasının, sonlarında yer almakta olduğunu ve on yıllardır hemen hiç artmadığını belirteyim. İsrail ile savaşanların Ar-Ge durumu bilinmiyor.  

İleri teknolojinin, II. Dünya Savaşı sonlarında Japonya’ya atılan iki atom bombası ve İsrail’in elinde  “insanlığı” hiçe sayan bir “terör aracına” dönüşmesinden doğan ağır sorunlar saklı kalmak kaydıyla bu nitelik İsrail’i uluslararası düzlemde bağımsız karar alabilen çok güçlü bir ülke yapıyor. 

BİLİMDEN UZAKLIĞIN YARATTIĞI 

İsrail ile savaşan ülkelerde çağdaş anlamda bilimden eser yoktur; ne bilgi üreten kurumsal yapılar, ne onların dayanağı olacak bir çağdaş eğitim düzeni ve ne de bu amaçla ayrılan parasal kaynak vardır. 

Bu yoksunluğun ana nedeni bilgiye bakıştır. Şöyle ki bilimsel bilgi, gözlem, deney ve usa vurmalarla elde edilen ve çok daha önemli olarak gerektiğinde “yanlış” olduğu öne sürülebilen bilgidir. İsrail ile savaşanlar, böyle bir bilgi anlayışından, asırladır, yoksundur. Ek olarak İsrail ile savaşanlara göre teknoloji dışarıdan kopya edilerek alınabilir; o teknolojinin içinde doğduğu bilim anlayışının ve kültür ortamının oluşturulması gerekmez.  Oysa, tarihsel gelişmeler, özellikle büyük teknolojik sıçramanın gerçekleştiği 1850’lerden  bu yana, teknolojik gelişmenin yalnız ve ancak bir “özgürce yaratıcılığı” esas alan bir bilim kültür ortamında gerçekleşebileceğini kanıtlıyor; örneğin o yıllarda koyu Katolik L. Pasteur öğrencilerine  “laboratuvara girmeden İncil’i kapıda bırakın” diyor. Özetle, İsrail ile savaşan toplulukların, bilimin yol göstericiliğinden ve buradan kaynaklanan birikimli gelişmelerden hiç haberleri yok.  İsrail çocuğu bilim ve sanatla yeteneklerini geliştirirken ona karşı olacaklar, aklıyla ve bedeniyle sarılıp sarmalanıyor; önce kız çocuklarına okuma olanağı, sonra da kadına yaşam hakkı tanınmıyor; gençleri  “okçuluk” eğitimi alıyor. 

Sonuç olarak, ortada  “aklını kullanarak bilimsel gelişmelerini gerçekleştirmiş olanlar ile bilimle ilgisi olmayanların”  savaşımı var. Bu savaşı bugüne dek olduğu gibi, bugün de kimin kazanacağı çok açıktır. Kuşkusuz Filistin halkı haklı, ancak, haklılık, kazandırmıyor. 

Gelinen noktada, İsrail ile savaşanların uyanışının sağlanması ve bu olayın “şeriat savunuculuğuna dönüşmemesi” büyük önem taşıyor. Aynı önemde olmak üzere barışı “veto eden ABD” ve ona bağlı emperyalist güçlerin İsrail’i korumasına karşı çıkılması gerekiyor. Önce her olanak kullanılarak derhal ateşkesin sağlanması, sonra da şu anda geçerli “savaş hukukunu” hiçe sayan; Gazze halkına yardım kapılarını kapatan ve soykırım yapan suçlu İsrail’e “yaptırım” uygulanması yoluna gidilmelidir. 

Daha da önemlisi,  uluslararası anlaşmalarla savaş suçlarına verilen “cezaların ağırlaştırılması” ve bir “barış için teknoloji”  düzenlemesi yapılması mutlaka sağlanmalıdır.