Yeni ekonomi yönetiminin göreve gelmesinden sonra politikalarda köklü değişiklik olacağı, “rasyonele” dönüleceği gibi söylemler sürekli ortalıkta dolaşıyor. Aslında bir değişiklik de yaşanıyor. Merkez Bankası’nın politika faiz oranının yüzde 30’a çıkarılması bunun bir göstergesi. Ancak ne bu faiz artışı yeterli bulunuyor ne de başka alanlarda beklenen değişimin yeterince hızlı olmadığı “piyasacılar” tarafından ifade ediliyor.

Özellikle yurt dışından kaynak girişi sağlamak için sürekli yabancı yatırımcılarla toplantılar yapan Bakan ve diğer ilgililer, bekledikleri kaynak girişini bir türlü sağlayamıyor. Ekonomi programının değiştiğine dair güvenlerinin yeterince oluşmadığı değişik şekillerde ifade ediliyor.

∗∗∗

En son Londra’da yapılan toplantı sonrasında, yabancı fon yöneticilerinin medyaya düşen değerlendirmelerinde ağırlıklı olarak önümüzdeki mart ayında yapılacak olan yerel seçimlere atıf yapıldığı, seçimlere kadar politika değişikliğinin sınırlı kalacağı, ancak seçimler bittikten sonra durumu tekrar değerlendirecekleri anlaşılıyor.

Altı ay sonra yapılacak olan seçimlere atıf sadece yabancı yatırımcılar tarafından değil, yerli “piyasacılar” tarafından da çok sık yapılıyor.

O zaman biz soralım: Fon yöneticileri, yaklaşmakta olan seçimlere neden bu kadar atıf yapıyorlar, seçimler olmasaydı iktidarın nasıl bir ekonomi politikası izleyeceğini düşünüyorlar ya da seçimlerden sonra neleri yapmalarının daha kolay olacağını öngörüyorlar?

Bu sorulara verilecek yanıt aslında “yeni” olarak adlandırdıkları ekonomi politikasının özünde ne olduğunu da açık bir şekilde ortaya koyacaktır.

Ekonomi politikası kararlarının seçmen davranışı üzerine etkisi neden olur? Çünkü alınacak kararlar seçmen refahını doğrudan etkileyecek de ondan.

Ülkede altmış milyon seçmen var. Seçmen kitlesinin büyük bölümü sabit ve düşük gelirli kişilerden oluşuyor. Madem ekonomi politikası seçmen refahını etkileyerek seçmen davranışını belirleyecek, o zaman biz, herkesin atıfta bulunduğu “seçim sonrası dönemde” bizi nelerin beklediğini de tahmin edebiliriz: Daha derin yoksulluk.

• Çalışan ve emekliler, maaş ve aylıklarında ciddi orandan bir artışı sadece seçimlerden önce görecekler. 2024 yılının ocak ayında, enflasyonun ve yaklaşan seçimlerin de etkisiyle muhtemelen yüzde 40-50 arasında bir artış yapılacak. Ve bu, göreceğiniz son artış olacak. Ondan sonra “hedef enflasyon.” Zaten Bakan Şimşek de bunu sık sık söylüyor.

∗∗∗

• Asgari ücrete Temmuz ayında artış yapılmasını artık unutun gitsin. Seçimler de geride kalacağı için bir sonraki asgari ücret artışı 2025 yılı ocak ayında yapılacak.

• Vergi ve harçlarda artışlar olacak. Bazı mallara ÖTV gelecek, hâlihazırdaki ÖTV oranları artırılacak. Bütçe disiplininden ne kastettiklerini sanıyorsunuz?

• Sosyal transferler azaltılacak.

• Emeklilere bayramlarda verilen ikramiye tutarları artırılmayacak, miktar nominal olarak sabit olacağından, enflasyon karşısında o paranın alım gücü pula dönüşmüş olacak.

• Deprem bölgesine yapılan harcamalar uzun bir zaman dilimine yayılacak. İhtiyaç duyulan konutların yapılması yıllar sürecek.

• Kamusal hizmetlerin bedelleri artırılacak.

• Konutlarda kullanılan enerjiye (doğalgaz, elektrik) sağlanan sübvansiyonlar sonlandırılacak, bunların fiyatlarında ciddi artışlar yaşanacak.

Bu listeyi uzatmak mümkün. Ama sanırım siz ana fikri anladınız.

Yerli ve yabancı “oyuncuların” seçimlerden sonra alınacak kararlara bakıp ona göre bir değerlendirme yapacağız söylemindeki “kararların” vatandaşın hayrına olmayacağı açık.

Kısaca demem o ki “kemer sıkma” politikasındaki kemer sizin belinizde olandır, yeni delikler açıp sıktıkça sıkacaklar.