2023 yılının son günlerini ekonomik, siyasal, toplumsal krizleri hem özetleyen hem de derinleşeceğine alamet eden olaylar zinciriyle kapadık. Bunlardan biri İstanbul’un Maltepe ilçesinde önceki gün bir AVM’de “Açım, çocuklarım aç, borcum var” diyerek yaşamına son vermek isteyen Yılmaz Çakır’ın, bu girişimden sonra öğreneceğimiz hepimizi derinden üzen hayat hikayesiydi. Bilmediğimiz bir hikaye olmasından değildi üzüntümüz de, bildiğimiz ve hatta yazdığımız ama çare olmanın yolunu bulamadığımız derinleşen yoksulluğun gerçekliğini, duygu dünyasını olanca yalınlığıyla aktarıyor olmasındandı sanıyorum…

Eşinden öğrendiğimize göre Çakır işsizdi ve bundan utanç duyuyordu: “Kendinden utanıyordu çalışamıyor diye.” “Borcumuz var, maddi durumumuz iyi değil.” diye devam ediyordu. Çocuklarına sosyal yardım alıyordu ama borçları yatıramadığı için çocukların maaşından kesiliyordu. Devlet bu altı kişilik ailenin 4 çocuk üyesi için verdiği yardımdan borç nedeniyle kesinti yapıyordu. Bu nedenle kağıt toplamak için aldıkları arabayı da satmak zorunda kalmışlardı. Bunlar da yetmezmiş gibi bir de kiraları 750 TL’den 2 bin’e yükselmişti. Eşiyle birlikte kağıt toplayarak geçinmeye çalışıyorlarsa da yeterli gelir elde edemedikleri için marketlerin kapıya koydukları tarihi geçmiş ürünleri tüketmek zorunda kalıyorlardı. Çocuklarını ancak bu şekilde doyurabiliyorlardı.

∗∗

Madalyonun öteki yüzünde, market raflarından bir kare çarpıyor gözüme. İrfan Donat’ın sosyal medya hesabında paylaştığı bu fotoğrafta İzmir mandalina kilosu 44 lira 90 kuruş. Narenciye üreticisinin yorumuyla paylaşılmış: “Bu mandalina dalında 4.50-5 TL idi. Hem de ihracata giden.. Bunlar ihraç ıskartası…”. Mandalina deyip geçmeyin, henüz kısa bir süre önce aynı sebeple limon üreticileri ağaçlarını söküyordu. Maliyeti karşılamayan alış fiyatlarına karşın market raflarında fiyatlar öylesi yüksek seyrediyordu...

Başka ürünlerle dalındaki fiyatla raflardaki fiyat arası uçurum örnekleri çoğaltılabilir. Üretimi planlıyoruz denilerek, ithalat ve ihracata dayalı tarım politikası benimsenerek gıdayı şirketlere teslim etmenin getirdiği bu noktadan bakınca 2024’te ithal limona onlarca katı paralar harcamak zorunda kalırsak şaşırmayalım. Keza çalışanın enflasyona ezdirilmediği iddiasına yaslanan yüzde 49’luk asgari ücret zammından hareketle kimi tarım ürünlerine baktığımızda, çiftçinin bırakın enflasyona ezdirilmemeyi emeğinin görmezden gelindiğini anlıyoruz.

Market raflarına dönecek olursak, hani satılmadığında ve tarihi geçince kapı önüne konularak yoksulun gıdasını oluşturan şu market raflarındaki ürünlere… nasıl bu kadar yüksek olabiliyor diye hayıflanmayan yoktur. Gıda enflasyonunda dünya birinciliğini koruduğumuzu biliyoruz malum. Toplumun geniş kesimlerini yetersiz beslenme ve Çakır’ın hikayesinde gördüğümüz çaresizliğe itecek derecede bir gıda enflasyonu sorunu var. Tarihi geçmiş gıdaları, kapı önüne konulan sebze meyvayi, pazarın sonunu bekleyenleri, ancak bu şekilde, yeterli beslenemese de hiç değilse doyabilenlerin azımsanmayacak kadar çok olduğunu biliyoruz. Keza sosyal yardım almaksızın beslenebileceklerin de. Ancak bunun nedenlerine dair herhangi anlamlı bir adım atılmadığını da biliyoruz.

∗∗

2023 halkla piyasalar arasındaki makasın açıldığı; üretenin ve tüketenin insanca yaşayamadığı ancak yönetenlerin keyif sürdüğü bir yıl oldu. Yoksul çocuklar için verilen sosyal yardımlardan borçlar kesilirken, zincir marketlerin, gıda şirketlerinin, tekellerin zenginleştiği bir yıl.

2024 tablosunda bu gidişatı tersine çevirecek örneklerin çoğalmasını diliyoruz elbette. Zira 2023’ün getirdiği bu yöndeki çabaları da görmüyor değiliz. Sözleşmeli köleliğe boyun eğmeyerek kantara gitmeyen tütün üreticilerini, tarım arazilerinde OSB’ye geçit vermeyen Çambükü köyünü, zeytinliği için direnen Dikmeceli’leri, ormanı savunan Akbelen’i ve daha birçokları olduğunu biliyoruz. Sorunlarımıza çare olmanın yolunun bu mücadeleden geçtiği bilinciyle, 2024’ün sermayenin değil, halkın kazanacağı bir yıl olmasını dilerim.