Yeni bir “muhalefet” biçimi icat edildi. Bize, bu memleket için mücadele edenlere ait olmayan, halkı özne olmaktan çıkaran, gelecek hayallerimizi “popüler kişilere” havale eden bir siyaset. Yoksulluğu, işsizliği, laikliği, depremi konuşmayan, sistemin sınırları içinde hareket eden, tartışan bu siyaset tarzının muhalif olarak ortaya konması ne kadar doğru olur?

Genel seçimler sonrası halkın itirazı bu siyaset tarzının açıktan reddiyken şimdi de benzer görüntüler yaşanıyor. Hangi “popüler” ismin nereden aday olacağı yine temel gündem oldu. Nasıl bir yerel yönetim sorusu gündem dahi olmadı. Ama unutulmamdır ki yerel seçimden sonra dört yıl önümüze sandık gelmeyecek. Ülkede nereye, nerelere yığınak yapmamız gerektiği, kolektif gücümüzü nasıl ortaklaştıracağımız esas meselemiz olmalı.

Gezi direnişi bu seyirlik siyasete itiraz olduğu için tarihi bir direnişti. Deprem dayanışmamız Gezi’nin, Gezi ruhunun bu toprakların her yerinde yaşamaya devam ettiğinin kanıtıydı. Gezi direnişini yaratan, deprem dayanışmamızı ören isimler değil, milyonların örgütlü itirazıydı.

Seyirlik siyaset gösterileri devam ederken yeni rejim inşasının kalıcılaştırılması adımları ise her alanda kesintisiz sürdürülüyor. Eğitimde atılan adımlar ise bizi nelerin beklediğini bağıra bağıra ilan ediyor.

Yalnızca son on beş günde neler oldu bir bakalım:

Seçmeli adıyla ancak yayınlanan yönetmeliklerle, okul idarelerinin dayatmalarıyla, dernek, vakıf adı altında tarikatlarla il/ilçe milli eğitim müdürlüklerinin, Diyanet’in, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün birlikte yürüttüğü kampanyalarla işleyişte zorunlu hale getirilen “dini derslerin” seçtirilmesi süreci tamamlandı. Genel seçim sonrası yayınlanan yönetmeliğin tek başına kendisi artık her gruptan bir din dersinin zorunlu seçtirilmesi anlamına geliyordu ve öğrencilerin, ebeveynlerinin dersleri “özgürce” seçmesi talebinin bir karşılığı kalmamıştı.

Aile ve Gençlik fonu yönetmeliği yayınlandı. Yönetmelik eliyle halk için, gençler için kullanılması gereken kaynaklar vakıf, dernek adı altında faaliyet yürüten tarikatların kullanımına açık hale getirildi.

Vergi muafiyeti tanınan vakıf ve kamu yararına çalışan derneklere yapılacak beslenme ve barınma yardımına dair yönetmelik değişikliğiyle tarikat yurtlarına kamu kaynaklarından aktarılacak kaynakların kapsamı genişletildi.

Müfredat değişikliği en temel gündemlerimizden biri olması gerekirken satır arası bile olamadı ve müfredat değişikliğinin ilk adımları uygulanmaya başlandı.

MEB sosyal sorumluluk programı uygulama yönergesi yayınlandı. MEB’in protokol yaptığı vakıf ve dernek adıyla tarikatların, sermayenin eğitim kurumlarında faaliyet yürütebilmesinin sürekli ve kalıcı hale getirilmesinin bir adımı daha atıldı.

Seyirlik siyasetin doğuracağı tek sonuç yerel seçim sonrası yeni bir umutsuzluk dalgasından başka bir şey olmaz. Oysa biz “Esir şehrin, esir ülkenin insanları” olmayı reddettiğimiz yüzlerce mücadeleyi, dayanışmayı örgütledik.

".. Dünyada bu kadar taze umut varken... Umut bu kadar bolken... Umut doğup yeni umutlar doğurarak durmadan artarken” ve biz umuda açılan yolu çok iyi biliyorken neden umutsuzluğa teslim olalım ki?