Siz inandınız mı?
Dün TÜİK mayıs ayı enflasyon verilerini açıkladı. Yıllık bazda yüzde 73,50 ile AKP dönemi enflasyon oranlarının zirvesine çıkmış. Meğer Mayıs’ta enflasyon yüzde 2,98 imiş. Gıda fiyatları ise sadece yüzde 1,63 artmışmış.
Açıklanan bu oranlar, enflasyon hesaplaması yapan ve bunu kamuoyu ile paylaşan diğer kurumların açıkladığı oranlardan oldukça düşük. İstanbul Ticaret Odası aylık yüzde 5,84, Enflasyon Araştırma Grubu(ENAG) yüzde 5,46 açıklarken; diğer tahminler yüzde 5 ile 6 arasında dolaşırken resmi verinin bu seviyelerin yarısı civarında olması izaha muhtaç bir durumdur. Anlaşılan enflasyon ile mücadele tanımı değişmiş, artık merkez bankasının görevi olmaktan çıkmış ve doğrudan “veriler” ile mücadeleye dönüşmüş ve bu görev de TÜİK’e verilmiş.
Yayımlanan verilere daha fazla kuşku ile yaklaşılmasına yol açan bir diğer gelişme ise TÜİK’in enflasyon sepetinde yer alan ürünlerin aylık fiyatlarını duyurduğu “madde sepeti ve ortalama madde fiyatları” verilerini açıklamayı bırakmış olmasıdır.
Madde bazında verilerin yayımlandığı dönemlerde bunlara bakıp, açıklanan enflasyon oranlarının ne kadar “gerçekçi” olabileceği konusunda karşılaştırmalar yapabiliyorduk. Ama artık öyle bir imkân kalmadı. TÜİK “alın size veri” diyerek bir manşet verisi yayımlamakla yetindi.
Sepette yer alan ürünlerin fiyatlarını açıklamayı bırakmasını, “TÜFE kapsamında yayımlanmakta olan ve Eurostat tarafından talep edilmeyen tabloların kaldırılarak, aynı şekilde talep edilen yeni tabloların da eklenmesine karar verilmiştir” diyerek açıklıyor TÜİK. Bizim talep etmemiz önemli değilmiş meğer. Eurostat bunlara gerek yok dediği için bırakmışlar. İleride başka formatta yayınlayacaklarmış. Öyle diyorlar. Ben açıklamadan tatmin olmadım. Eğer bir format değişikliğine gidilecekse bile, bunu hazırlığı yapılmış ve o formata göre bu verilerin açıklanmış olması gerekirdi. Verileri hiç yayımlamamak, haklı olarak kamuoyunun daha fazla şüpheye düşmesine yol açmıştır.
ZAMANLAMA MANİDAR
Detaylı verileri yayımlamama kararının zamanlaması da ilginç. Niye şimdi diye sormak gerekiyor. Bir ay sonra yılın ilk altı aylık enflasyon verisini göreceğiz. Tabi açıklanacak olan veri sadece bir gösterge olarak kalmayacak, aynı zamanda kamu çalışanları ve emeklilerin enflasyon farkı hesaplamasında da kullanılacaktır. Siz her ne kadar verileri gerçekçi bulmasanız da, iktidar bunu kullanarak aylık ve ücret artışlarını belirleyecek. Sizin maruz kaldığınızın bir önemi olmayacak. TÜİK’in söylediği referans alınacağı için oranın “düşük” çıkması işlerine geliyor. Düşük çıkan oranı hesaplarken hangi fiyatları kullandıklarını söylemeyerek, açıklanan verilerinin sorgulanmasını da önleyeceklerini düşünmüş olmalılar.
Ayrıca, asgari ücretin Temmuzdan itibaren artırılması baskısı da gündeme gelecek. TÜFE verisi ne kadar düşük çıkarsa, özel sektör üzerindeki “ücret maliyet artışı” da o kadar sınırlı kalacaktır. Yanlış anlamayın, onlar para kazanamadığı için değil, çalışanları ile paylaşmak istemedikleri için bu artışların sınırlı olmasını arzuluyorlar. Bu hafta açıklanan milli gelir verilerinde de gördük ki çalışan kesime pastadan düşen pay hızla azalırken, sermayenin payına düşen artıyor. Hem de ne artıyor. Mesela, bankacılık sektörünün yılın ilk dört ayındaki karı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 374 artmış. Yaklaşık dört kat demektir. Siz hala “aman enflasyona ezilmeyelim” diye çaba sarf ederken bazıları karlarını katlayarak artırıyor.
Şirketlerin karlarının ve milli gelirden aldıkları payın artıyor olması acaba onların üretim maliyetlerinin düşmesini bir sonucu mu diye merak ediyor insan. Dönüp ÜFE verisine bakıyoruz. Yurt içi üretici fiyat endeksi yıllık bazda yüzde 132 artmış. TÜFE artışının yüzde 73,5 olduğu bir dönemde üretim maliyetinin bundan yaklaşık 60 puan fazla artmış olması, şirketlerin artan maliyetlerini fiyatlarına “yansıtamadığı” sonucunu ortaya çıkarır. Eğer durum böyle ise, şirket karlarının azalması ve milli gelirden aldıkları payın da düşmesi gerekmez mi? Ama tam tersi oluyor. O zaman şu soruyu soralım: acaba şirketler tüm maliyet artışlarını sattıkları ürünlerin fiyatlarına yansıtıyor ancak, TÜİK bunu TÜFE’yi hesaplıyorken göremiyor olabilir mi? Diyebilirsiniz ki, TÜFE’de tarımsal ürünler ve hizmet sektörü de var ondan olabilir. Ama Hizmet Üretici Fiyat Enflasyonu yüzde 83,27 olarak açıkladı. Tarımsal üretim maliyetleri yüzde 105 artmış! Tüm üreticilerin maliyetleri TÜFE’nin çok üstünde artmış. Talebin güçlü seyrettiğini milli gelir rakamlarında zaten söylüyorlar. İlk çeyrek büyüme verisine bakınca, buna en güçlü katkının vatandaşın tüketim harcamasından(yüzde 19,5 artmış) kaynaklandığı görülüyor. Üretim maliyetleri hızla artıyor, tüketim talebi güçlü seyrediyor ama üreticiler maliyet artışlarını fiyatlara tam olarak yansıtamıyor. Ben demiyorum. TÜİK verileri öyle diyor.
O zaman bir kez daha soralım, yüksek maliyetlerle üretim yapanlar karlarını artırırken, onların sattıkları mal ve hizmetlerin fiyat artışları gerçekten düşük mü kalıyor yoksa fiyatlar da maliyetlere paralel artıyor ama bu açıklanan istatistiklere yansımıyor mu?
Nereden, nasıl bakarsanız bakın, sizin maruz kaldığınız enflasyonun TÜİK’in açıkladığının çok üstünde olduğu aşikâr.