Sonbahar hep umut...
Sonbaharın renklerin değil, tonların mevsimi olduğunu düşünürüm. Yaz rehavetinin sona erdiği, kültür sanat ajandalarının hareketlendiği, yıl bitmeden yapılacaklar listelerinin gözden geçirildiği sonbahar, planlama yapmak ve eyleme geçmek için en elverişli mevsimdir. Sayesinde kentlerin solgun siluetleri aydınlanır. Kısalan günler biraz moral bozsa da göğün cezbedici ışığı bir şekilde gönlümüzü alır. Tabiatın nabzı sonbaharda yatışır, edebiyatın nabzı da bu mevsimde gayet güzel tutulur.
Bugün sevdiğim mevsimin üzerimde yarattığı etkiyle resimli kitaplar yerine yakın geçmişte okuduğum kitaplardan birkaç örnek vermek istiyorum.
- ‘Mış gibi’liği en iyi anlatan yazarlardan biri olan Romain Gary‘nin 2020’de dilimize kazandırılan romanı Beyaz Köpek’ten bahsetmek istiyorum. Gary’i ilk olarak Emile Ajar adıyla yazdığı "Onca Yoksulluk Varken" adlı kitabıyla tanıdım. Kalemini küçümseyen kimi eleştirmenlere muzip bir cevap niteliğindeki "Yalan-Roman" adlı kitabını çok ayrı bir keyifle okudum. Yazar, "Beyaz Köpek" adlı kitabında 1968 yılının ekonomik ve politik krizlerini, yükselen ırkçılığı, toplumda derinleşen karşıtlıkları anlatıyor. “Dünyayı değiştiren kitapları kimsenin önemsemediği” bir dönemi eski bir polis köpeğini merkeze alarak kurgusallaştırıyor. “İnsan adına konuşabilmenin yollarını” arayan yazar kalemiyle nefrete ve adaletsizliğe karşı çarpışması hiç de kolay olmayan yeni bir cephe daha açıyor. (Sel Yayınları)
- Kayıp Kitaplar Kitabı kapağında yer alan ‘Asla okuyamayacağınız bütün büyük kitapların tamamlanmamış tarihi’ ifadesiyle okurda merak uyandırıyor. Yazar Stuart Kelly Shakespeare’den Homer’a, Hemingway’den, Dante’ye, Zola’dan Goethe’ye 81 yazarın yazın geçmişine uzanıyor. Tarih, felsefe, sanat senteziyle yazın tarihinin aynı zamanda ‘kayıp eserler tarihi’ olduğunu gösteriyor. Bilinen, bilinmeyen ve varsayılanlar kurgunun masasına yatırılıyor. Bir yanda gizemler korunurken bir yanda gerçeğin kaynağına varılıyor. Bu ilginç derleme, kitaptaki metinlerde derinleşmek isteyenlere de edebiyat alanındaki bilgisine ana hatlarıyla yenilerini ekleme niyetindekilere de kaynak teşkil ediyor. (Bilgi Yayınları)
- Wittgenstein’ın Metresi adlı kitapta yazar David Markson, düşünürün "Dünya nedir?" sorusuna odaklanıyor. 54 kez reddedilen metinde anlatıcı dışında bir başka kişinin olmadığı bir dünya kurgulanmış. “Dünyadan arındırılmış” bu dünya sanatçı ve filozofların izleri, üretimleri ve ifadeleriyle dolu. Sevip ile sevmeme arasında gidip geldiğim, kafam karışırken birdenbire duygusal düğümleri çözebildiğim, şehre giden yollara, insandan dönene yollara, akıldan taşan yollara düşebildiğim bir anlatı oldu. (Jaguar Yayınları)
- Babasının diplomat olması nedeniyle çocukluğu yurt dışında geçen, farklı ülkelerde eğitim görmüş olan ve Oslo’da yaşayan Yaprak Moralı, "Bir Varmış, Bir Yokmuş Bir de Böylesi Varmış" adlı anı kitabında, kurgu mektuplarla hem geniş ailesinin kültürel tarihine uzanıyor hem de yaşadığı coğrafyalarda insan davranışlarının fotoğrafını çekiyor. Gündelik yaşamdaki ayrıntıları özenle yakalıyor. Kültürler ve diller arasında hoş karşılaştırmalar yapıyor. Değişimin oyunbazlığına dikkat çekiyor. Resimli kitap okurları, yazarı "Baykuşlar Nasıl Konuşur" adlı eğlenceli kitabıyla hatırlayacaktır. (Klaros Yayınları)
İçinde doğa bilimci Jane Goodall’ın gezegenin sözcülüğünü yaptığı özverili yaşamından kesitlerin yer aldığı UMUDUN Kitabı - Zor Zamanlarda Hayatta Kalma Kılavuzu’nda yazgıdan öte seçme hakkına inanmanın ve doğal dünyayla yeniden ruhsal bağ kurmanın gerekliliği üzerine umut yüklü satırlar okumuştum. İklim değişikliğinin gelecekteki etkileri diye bir şey kalmadığını ifade eden bilim insanı artık içinde bulunduğumuz anda tehlikeyi soluduğumuzu ama yine de vaktimiz dar olsa da doğada yarattığımız tahribatı onaracak güce sahip olduğumuzu hatırlatıyor. Çare ise eyleme geçmek. Ne ki ruhlarımızdaki tahribatı onarmadan eyleme geçemiyoruz. Umut nedir? sorusunun belki de en çok sorulduğu mevsimde çetin geçeceği aşikâr olan kışa yine ve yeniden umutla hazırlanıyoruz.