Emrah Serbes'in katıldığı bir televizyon programında Salih Memecan'a yönelik yorumları özellikle sosyal medyada epey konuşuldu. Salih Memecan'ın açlık grevleri henüz bitmeden çizdiği açlık grevindeki mahkumlara pasta koşturan  karikatürü söz konusuydu. Serbes'in doğrudan üslubu nedeniyle ilgi toplayan konuşmada bir yere takıldım. "Sen ancak Tayyip Erdoğan'ı güldürürsün" diyordu
 
 Serbes, Salih Memecan'a. Konuşmanın bu kısmına takılmamamın sebebi, Salih Memecan'ın o karikatürüne sadece Başbakan Erdoğan'ın değil, daha fazlasının güleceğinin, gülmese de alttan alta katılacağını düşünmemdi sebep. Bana bunları düşündüren çok şey var. Bir örnek isterseniz Sözcü gazetesinin dünkü manşeti. "Bu gidişle Apo'nun heykelini dikerler açılışı da AKP'liler yapar" diyen manşetin ve medyada geniş tezahürü olan bir zihniyetin okumasını yapmaya çalışacağım bu haftaki Köşe Vuruşu'nda.
 
AÇLIK GREVLERİNİN BİTTİĞİNE ÜZÜLMEK
Sözcü gazetesinin yazının girişinde bahsettiğim manşeti, "eylemleri bitirsin diye ne verdiniz açıklayın?" diye soruyordu. Yani açlık grevleri can kaybı olmadan bitti, birçok insanın hayatı kurtuldu diye sevinecek yerde bambaşka şeylerin derdine düşmüştü Sözcü. Metnin tümünden Salih Memecan'ın karikatüründki pastaya ellerinden gelse bir mum da onlar dikecek gibi bir tavır seziliyordu. Tamam bir muhalefet çabası vardı, ama artık o muhalefet çabası iktidara değil, barışa karşı yapılıyordu. İktidara muhalefet edilecek daha birçok konu varken üstelik.
 
SİLAHLI MÜCADELEYE DEVAM
Sözcü gazetesi manşetten sorunun çözülmesine karşı adımlara bu şekilde karşı çıkarken, iç sayfalarında "Kahramanlara son veda" başlıklı bir haberle, Şemdinli'de hayatını kaybeden 5 askerin yasını tutuyordu. Bu insanların, bu çocukların neden hâlâ ölmeye devam ettiklerine dair hiçbir merakları yok olacak ki, her iki taraftan da daha fazla insanın ölmemesi için "müzakere" olasılığını bir an olsun bile düşünmüyorlardı. Zaten böyle bir düşünce, böyle bir samimi irade olsa bundan barış gazeteciliği doğar. Barış gazeteciliğinden neden korkuyorlar peki? Bekledikleri tirajı yapmayacağını mı düşünüyorlar? Eğer çok satmazlarsa, zamanında 12 Eylül zindanlarının halkla ilişkiler çalışması için yazı dizileri yapan, "kahraman" yazarları Emin Çölaşan'ın maaşını ödeyememekten mi korkuyorlar yoksa?
 
BARIŞ GAZETECİLİĞİ SÖZCÜ'YE NİYE UYMAZ?
Ortada algıları yılların TRT'siyle, Ertürk Yöndem'iyle, o vıcık vıcık hamasetle, devlet gazeteciliğiyle kirletilmiş bir kitle varken; onun ratingi, onun tirajı tatlı gelir çünkü. Barış gazeteciliği yapıp meselenin silahla çatışanların ötesinde tüm taraflarını görmeye çalışmak, "yeter artık daha fazla insan ölmesin" demek zordur çünkü. Evet, arada "yeter artık" derler, ama meselenin daha fazla ölerek ve öldürerek çözüleceğini düşünürler. Tüm müzakerelere şüpheyle yaklaşırlar, daha fazla insanın ölmemesi için atılan her adımı "taviz" olarak görmeye yatkındırlar. Çocukların artık aramızda olmayan bir kahraman yerine, bir baba istediklerini bile fark edemeyen bu algının da gazetecilikle bir ilgisi yok hiç kuşkusuz. Savaş bülteni hazırlamakla gazetecilik arasında derin bir fark olmalı çünkü.
 
NEDEN SÖZCÜ GÜLER?
Sözcü veya bir başkası, müzakereye ya da barışa karşı gösterilen direncin; muhalefetle de, gazetecilikle de ilgisi yok. İşte tam da bu sebeplerden Salih Memecan'ın açlık grevindekilere pasta koşturan o karikatürüne bir de Sözcü gazetesi güler, gülmese de en iyi onlar anlar. Çünkü böyle bir şey ancak açlık grevlerinin bitmesinin, insanların hayatının kurtulmasının ardından "söyleyin ne verdiniz?" diye başlık atandan beklenir. "Ama Sözcü gazetesi muhalefet ediyor" demeyin. İktidara muhalefetle, barışa muhalefet çok farklı şeylerdir çünkü. Açlık grevleri bitmese, ölümler olsa, bu çatışma büyüse, barış tamamen hayal olsa kim kazanacak peki? "Şehit haberi" manşetiyle muhalefet ettiklerini sananlar mı? Hayır, hiçbirisi kazanmayacak. Hepimiz toptan kaybedeceğiz; hem çocuklarımızı, hem geleceğimizi.