Anayasacılık (constitutionnalisme), Anayasa’nın bağlayıcı özelliğinin kabul edilmesi ve ihlali durumunda yaptırım uygulanması demektir.

Anayasa eğer herkesçe saygı görmüyorsa, ‘yalancı anayasacılık’ (pseudo-constitutionnalisme) vardır.

Pseudo (Grekçe pseudés “yalancı”) sıfatı kullanılarak, Anayasacılık ve “yalancı” anayasacılık ayrımı yapılır.

Anayasa yargısının etkisiz kılınması sonucu Anayasa hukukunda; sembolik anayasalaştırma ve sözde anayasalaştırma, anayasacılık olmadan anayasalar ve anayasal hayalet, ‘görünüşte ve ‘özgürlükçü olmayan’, ‘otoriter ve istismarcı’, ‘yapay ve kaçak’ anayasacılık kavramları bu bağlamda kullanılır.

AMAÇ NE?

Otoriter yönetimler için Anayasa, “topluma yönelik olarak, muhalefeti denetlemek, düzen ve güvenliği sağlamak için bir disiplin aracı işlevi görür. Uluslararası kamuoyuna yönelik olarak anayasa, devletin ululslararası standartlara uyma konusundaki istekliliği üzerine belirsizliği ortadan kaldıracak bir “kimlik kartı” işlevi görebilir ve aynı zamanda potansiyel ortaklarla güven yaratmayı amaçlayan sembolik bir “vitrin” görevi de görebilir. Öte yandan otokratlar, iktidarda kalabilmek için toplumu koruma ve rahatlatma odaklı bir söylem kullanarak, karizmatik demagog ve halk arasındaki doğrudan bağın önemini ihmal etmezler” (G. Frankenberg, Authoritarianism, Constitutional Perspectives, 2020).

AKP VE MHP DÖNEMİ

Türkiye’de AKP dönemi şu anayasal çelişki ile tanımlanabilir: Sürekli ihlal etmek ve sürekli gündemde tutmak.

Gerçi, 16 Nisan 2017’de mühürsüz zarf ve oyları da geçerli sayan YSK, ‘evet’ oylarının çokluğunu sağladıktan sonra AKP-MHP ikilisi, Anayasa sayfasını kapattı. Öyle ki, TBMM’de, “demokratik Anayasa” söylem ve istemlerine AKP ve MHP grup başkan vekilleri anında, “anayasa sayfası16 Nisan oylamasıyla açılmayacak şekilde kapandı” sözleriyle tepki gösterdi.

Ne var ki, istismarcı anayasa değişikliğini sahiplenme, 1 Şubat 2021’de “sivil anayasa” çağrısı (RT Erdoğan) ile sonlandı.

 Anayasa çalışmaları başlattıkları açıklayan AKP ve MHP’nin 2022 gündemi, seçim ve ‘dezenformasyon’ kanunu değişikliklerine öncelik vermek oldu.

Yılın son aylarında ise, ‘başörtüsü’ gündemini kendilerine verilen pas olarak niteleyen ikili, iki maddelik “fırsatçı Anayasa değişikliği”ne soyundu.

KATİL-MAKTUL İLİŞKİSİ

Eşit yarışın olmadığı 2023 seçimlerinin ardından, “sivil anayasa” söylemi yeniden ısıtıldı.

Cumhuriyet’in yüzüncü yılında ise yargı yoluyla “anayasa suçu girişimi” eşliğinde “sivil anayasa” düğmesine basıldı.

Bu süreç, katil (öldüren)-maktul (öldürülen) ilişikisini çağrıştırmıyor değil: Hani eşini veya sevgilisini öldüren erkeğin, “neden öldürdün?” sorusuna “çok sevdiğim için” yanıtı gibi. Anayasa suç ortaklarının ‘katliam ve sevicilik” ikilemi,  istismar ve fırsatçılık ötesinde “katlederek anayasa istemi” görüntüsü veriyor.

Türkiye’de ‘yalancı anayasacılık’ süreci, ‘anayasasızlaştırma’ ile başlamış  ve ‘anayasa suçu’ nitelemesi (D. Bahçeli, Ekim 2016) ile zirve yapmıştı.

Anayasacılık ile doğası gereği bağdaşmayan Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY), tümüyle anayasa dışı alanlar oluşturdu: Kişi+Parti+Devlet birleşmesi, tipik bir anayasa-dışı alan göstergesi.

Atanmış ve siyasal sorumluluğu bulunmayan bakanların siyasal söylem ve eylemleri de, Anayasa’nın sürekli ihlali.

PBDBY AYRACI KAPATILA!

Yargı’nın da ihlaller zincirine takıldığı bir sırada, 50+1 gündeme getirildi. Getiren kişinin, “kimin eli kimin cebinde belli değil” yakınmasına karşı ortağının, “ihraç ettiğimiz kişi, aynı kareye girse de içimiz sızlasa da ses çıkarmadık” sözleri, “kimin elinin kimin cebinde olduğu”nu belli etti.

 50+1 atışması, PBDBY ayracının neden kapatılması gerektiğinin ciddi bir göstergesi..

Demokratik muhalefet olarak CHP ve öteki partiler ne yapmalı? Şimdilik;

-Pseudo-anayasacılığı sürekli teşhir ederek bunun anayasacılıkla ilgisi olmadığını anlatmak,

-Anayasal demokrasinin asgari standartları üzerinde oydaşma sağlamak,

-Anayasacılık gereklerini toplumla sürekli paylaşarak anayasal kamuoyu oluşturmak.