Bu işlerden hiç anlamadığım için kolaylıkla ahkâm kesebilirim. Şu rap denilen hadisenin kökleri aslında bu topraklarda da var. Küçüklüğümden bilirim, panayırlarda ve hatta pazaryerlerinde omzunda megafonla gezen destancılar vardı. Destanlarını pedallı matbaalarda bastırırlardı bolca dizgi hatasıyla. Köprüden geçerken duvağıyla dereye düşüp boğulan gelinin destanını şarkı gibi değil ama belli bir müzikaliteyle okurlardı ve beş kuruştan satarlardı. Ahali yöresinde olup bitenlerden haberdar olurdu. Kısacası klasik destan türünden farklı olan bu tür güncel destanların devamı, iddia ediyorum ki, şimdiki rap şarkılarıdır.

Ve işte son kanıtı, şu satırlar yazılırken 13 milyonu aşkın kişinin izlediği Şanışer ve arkadaşlarının ‘Susamam’ rapidir. Bu rap şarkıdan da yirmi dört yaşındaki oğlumdan önce yetmiş yaşındaki abimin facebook sayfasıyla ve yetmiş iki yaşındaki ablamın gönderdiği whatsapp mesajıyla haberdar oldum. Eh sizler de zaten dinlemişsinizdir, rapçiye rap satmayayım. Bu hafta Canan Kaftancıoğlu, İstanbul Belediyesi’ne kayyum, Suriye filan yazmama da gerek kalmadı yani. İlgili rap sözlerini şuraya bırakayım yeter.

[Hukuk mu dediniz?] Adalet öldü, ucu bana dokunana dek sustum ve ortak oldum. Şimdi tweet atmaya bile çekiniyorum. Kendi ülkemin polisinden korkar oldum. Üzgünüm ama senin eserin ülkedeki umutsuz nesil. …Bu yorgun sesim. Fakirin vergisiyle yatına, katına katana salak. Haşere geri yolsuz vekil seni, senin eserin! … Şimdi kapını kollaması gereken adalet gelir acımaz. Vurur kırar kapını. Çünkü çocuk öldü vuran memurdu diye “Haklıdır” dedin. Sesini çıkarmadın, yani suçlusun! Çünkü iki gün üzülüp sonra gözündeki nehri kuruttun. … Bi’ gece haksızca alsalar içeri seni. Bunu haber yapacak gazeteci bile bulamazsın. HEPSİ TUTUKLU! Salınan katillerin aldığı canlar (Geri gelmeyecekler!) Haksız yere hapiste geçen yıllar (Geri gelmeyecekler!) Sen sustun, ses etmediğinden bindiler tepene. Haklarını elinden aldılar ve güzellikle geri vermicekler.

[Türkiye mi dediniz?] Merhaba Türkiye. Bende var hüviyet. Yaşamaya çalışıyoruz hasbelkader gitmeden katakulliye. Ekrana süs diye çıkan şarlatan, hep fanatik biri! Fesatlık, kötü niyet salgın gibi. Eder daha manipüle! Bu bir temsil ya da piyes! Bu uçaksa bu türbülans! Komşumuzdu Suriye. Şimdi bu gemideki vatandaş mı? (Yurttaş mı?) Huzurda değil ölü bile topraktakilerin ahı var. Sadece gazeteydi “Hürriyet”. Sen olabildiğince özgür ol!

[Faşizm mi dediniz?] Ey! Faşizm ne mi? En amiyane deyimiyle faka basacağız. Beynelmilel el birliğiyle. Tek bildiğiniz siz. Ve de pek çok kazanın asıl sebebi aşırı hırs. Bu hırs bi’ ebedi his. Evde eşine kız. Sokakta kriz. Fıss, tokatla köpeği. Cins ise değil de miks ise tabii. Akılsız, ey. Kendinden çalan hırsız. Polisten tırs, ey. Ol ister sistem. Hiç çiğ sığ birey. Bir neyin ne olduğunu. Bi’ de bizi bil. Biz façası pis de eli temiz bir nesiliz. Bu işin selesi siz de. Tekeri gidonu biz. Ey, e bi tabi biz de biz gibi bir nes’lin peşindeyiz. Ey, bu tek emelimiz saygı, tohum. Torun, ayna ol. Kaygı bol da yol. Ey, tam da bu. Ya boğul ya doğ. Tonla yanlışa, gırla doğru. Olsun torun, saygı tohum.

[Sokak mı dediniz?] Yüzüne bakamam yüzüm düşer o yerlere. Ayakları çıplakken gözleri dalar düşlere. Başı önünde ama beden çıkıyor sefere. Yok mecal dizinde. Bak, her bi’ günü sürgüne. Kaçamıyo’ kovalıyo’ zalimler. Ele güne, ele bakıyor o gözler. Kodamanın parasını ateşe ver. Ve de koyduğumun egosunu bi’ yere ser. Sokağa bakanın adını değil. Yoksulumun, yetimimin adını ver. Zabıtaları seyyara değil. Gökdelenlere gönder.

[Şimdi de Nakarat’ı hep birlikte tekrarlayalım:] Gel, gün olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susma, susamam! Korkma yanıma gel! Gel, gün olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susma. SUSAMAM.