Yazıyı yazdığım saatler itibariyle oy sayımı hala devam ediyor. Anka Haber Ajansı’nın son geçtiği verilere göre, Recep Tayyip Erdoğan’ın oy oranını yüzde 49,25; Kemal Kılıçdaroğlu’nun oy oranı yüzde 45,05 ve Sinan Oğan’ın oy oranı ise yüzde 5,28 biçimde gerçekleşmiş durumda. Seçimin ikinci tura kalacağı kesinleşti. Ben Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanmasını uman ve bekleyenlerdendim.

Seçimin ikinci tura kalması herkesin aklına Brezilya seçimlerini getirdi. Hatırlarsanız Lula, Bolsanaro’yu yenmesi için gereken yüzde 50 oy oranını ilk turda geçememişti. İlk turda yüzde 43,2 alan Bolsanaro’yu yüzde 48,43 ile mağlup etmişti. İkinci turda ise yüzde 50,83 oyla kazanmıştı. Bolsonaro’nun ikinci turdaki oyu da yüzde 49,17’ye çıkmıştı. Yani oyunu Lula’dan çok daha fazla artırmayı başarmıştı ancak yine de seçimi kazanamamıştı.

Jeremy Cobryn’in de vurguladığı gibi “bir siyasi parti koalisyonundan çok daha fazlası” olan Lula’nın zaferi dayanışmanın bir sonucuydu. Lula, Bolsanaro’nun hedef aldığı, yaşamlarını alt üst ettiği, kriminalize ettiği, yoksullaşttırdığı, açlığa mahkum ettiği herkesle, taban ve kitle hareketleriyle…

***

Örneğin çiftçilerin hakları ve açlığın sonlanması için Topraksız Kır Emekçileri Hareketi MST ile, yerli halkların hakları için Brezilya Yerli Halk Sözleşmesi kampanyası yürüten APIB ile, barınma sorunu yaşayan, evsizler için Evsiz Emekçiler Hareketi MTST gibi hareketlerle dayanışma içinde sol değerler temelinde bir toplumsal dönüşüm tahayyülü sahiplenen bir kampanya yürütmüştü. Bu anlamda Lula, hem toplumsal hareketlerden güç almış hem de onların güçlenmesini sağlayan bir dayanışmayla kazanmıştı.

Ülkemizde ise bugün itibariyle emek örgütleriyle, emekçiler lehine teması artırarak karşılıklı güçlenmeyi hedefleyen Lula benzeri bir muhalefetin iktidar olasılığından söz etmek ne yazık ki mümkün değil. Yine de Lula’nınki gibi mücadele ve zaferler böyle anlarda iradenin iyimserliğine sahip olmaya devam etmemizi sağlıyor.

Ülkenin bu en önemli dönüm noktalarından birinde seçimin ikinci tura kalması benim gibi düşünen bir çoğumuzda eşikte kalmışlık hissiyatı yarattı. Eşik Türkçe’de yaygın kullanımıyla kapının içerisi ve dışarısını belirleyen bir sınırı ifade eder. Siyaset, mimari, psikoloji gibi birçok alanda kullanılan eşik mekansal, duygusal ve simgesel boyutlarıyla bir engel kadar bir aşamayı, adım atmayı, belirsizliği aşma iradesini, ilerleme umudunu da ifade eder. Bu anlamıyla seçim konusundaki mevcut kolektif duygu dünyamızı tasvir ettiği kadar, ondan çıkışı da mümkün kılacak ihtimalleri de kapsıyor. 

Şüphesiz ki hayal kırıklığının eşlik ettiği eşikte kalmışlık hissinde Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanamaması kadar, Erdoğan’ın bunca tahribata karşın bu kadar yüksek oy alması da önemli rol oynuyor. Az değil, eğitimden sağlığa, kırdan kente, gıdadan barınmaya kadar birçok konuda onarımı son derece güç derin hasarlar yaratıldı 20 yılda.

İkinci turun sonunda bu acı ve tahribat dolu geçmişle vedalaşacak ve bir yeninin umuduna adım atabilecek miyiz yoksa felaketin felaketine doğru mu gideceğiz, bilemiyoruz. Felaketin mümkün olduğunu bilmekle birlikte umutsuzluğa teslim olmamalıyız. Sonuçta her iki seçenekte de tahribatın onarımı seçim zaferinden fazlasına ihtiyacımız var. Birbirinden farklı zorluklarda da olsa her iki seçenekte de eşit, özgür, adil bir dünya için tek umudumuz mücadele etmektir. Zira “Mücadele ederseniz kaybedebilirsiniz; ama mücadele etmezseniz çoktan kaybetmişsiniz demektir.”