İsmet Özel’in yazının başlığı için adını seçtiğim ünlü konferanslarını hatırlayan vardır. Yazının konusu o konferanslar ya da içeriği değil. Ancak adındaki iki kelimelik şiir, bana epeydir başka bir şeyi hatırlatıyor: Sosyal medyadaki sürekli bir şeylerin peşinden gitme halimizi. Çoğunu kaçırıyor ve kaygılanıyoruz. Bu kaygı halinin adı koyuldu: Fear Of Missing Out yani kısaca FOMO. Kişinin […]

İsmet Özel’in yazının başlığı için adını seçtiğim ünlü konferanslarını hatırlayan vardır. Yazının konusu o konferanslar ya da içeriği değil. Ancak adındaki iki kelimelik şiir, bana epeydir başka bir şeyi hatırlatıyor: Sosyal medyadaki sürekli bir şeylerin peşinden gitme halimizi. Çoğunu kaçırıyor ve kaygılanıyoruz.

Bu kaygı halinin adı koyuldu: Fear Of Missing Out yani kısaca FOMO. Kişinin bir yerde değilken, başkalarının orada çok şahane ya da önemli şeyler yaşadığını sanma hali. Sosyal medya bağımlılığımızın en önemli nedenlerinden biri bu. Cep telefonundan uzak kalma fobisi Nomofobi ile kol kola yürüyor haliyle. Şunu anlamamızın vakti geldi: Ne kadar koşsak da yakalayamayacağız. Buna iknaya ve kafamı toplamaya çalışırken kendimi sık sık böyle uyarıyorum: Toparlan Ümit, gitmiyoruz.

Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda medya okuryazarlığımızdaki ‘dikkat dağınıklığı ve odağı kaçırma’ zaafı ve çözümünü ele almak isterim.

MAZBATA PEŞİNDEYKEN

Bir süredir sosyal medya kullanımımı kontrol altına almış, daha fazla okumaya ve düşünmeye başlamıştım. Seçim sonrası ‘mazbata’ sürecinde bir şeyler oldu ve yine kendimi çılgınlar gibi twit okuyup twit atarken buldum. Sanki ben bakmazken Ekrem İmamoğlu’nun mazbatası verilecek ya da ben bir şeyler yazmasam belki de mazbata verilmeyecekti. Bu hisler içinde yazıya başlarken, Haluk Levent’in şu twitini gördüm: “Twitter artık ‘bir şeyi söyletme’ mecrası oldu. Sabah bi’ kalkıyorum ne yazmam ya da ne yazmamam gerektiğini didaktik bir üslupla yazıyorlar. 4 askerimiz şehit olmuş. Tabii ki başsağlığı dileyeceğim. Analarımız tartaklanmış. Tabii ki kınayacağım. Ya bi’ durun kalkayım bi’ bakayım.” Görüldüğü gibi Haluk Levent’in o günkü programı o uyanmadan önce yapılmış. “O kamuya mal olmuş bir insan, sorumlulukları var” diyebilirsiniz ama çoğumuzun sosyal medyada kapılıp gittiği rüzgâr çok farklı değil.

DETOKS ÇÖZÜM MÜ?

Bir şey kaçırmamak için devamlı koşma halimiz aslında doğamıza uygun değil. Evet, yaşamı sürdürebilmek için yeni bilgilerin peşinde koşmak doğamızda var ama şu yok: Bunca çoklu görevi aynı anda yapmak. Bir iş üzerinde çalışırken açıp Twitter’a bakmak, oradan YouTube’a geçip komik bir video izlemek, onu bırakıp yeniden işe dönmek vs. Bu insani değil. Bizi hem daha mutsuz hem de daha verimsiz yapıyor. Adam Gazzaley ve Larry D. Rosen The Distracted Mind (Türkçede: Dağınık Zihin Yüksek Teknoloji Dünyasında Kadim Beyinler, Metis, 2019) isimli bilimsel çalışmalarında, beyinlerimizin buna nasıl uygun olmadığını detaylıca ele almış ve bazı sonuçlara ulaşmışlar. İlk akla gelen sosyal medya detoksu, yani sosyal medyayı belirli aralıklarla tamamen bırakmak olsa da bunun pek bir faydası yok. Çünkü geri döndüğümüzde her şey daha korkunç olabiliyor. Bunun yerine kontrol altına almanın faydası var: Bazı hedefler koyma, fiziksel ortamı değiştirme (örn: yatak odasına teknolojik cihaz almamak), can sıkıntısının tek ilacını sosyal medya gibi görmeme ve bir şeyler kaçırma kaygısını bertaraf etme gibi. Bilişsel egzersizlerden arada doğaya kaçma hatta video oyunları yardımıyla zihni toparlamaya kadar çok yöntem var. Önemli olan kontrol altına alma farkındalığına erişmek.

BİR SADELEŞTİRME ÖNERİSİ

Cal Newport, Deep Work: Rules fon Focussed Success in a Distracted World (Türkçede: Pürdikkat, Metropolis, 2017) isimli kitabında güzel bir strateji önermiş. Önce kullandığımız sosyal medya platformlarını alt alta yazıyoruz. Sonra hepsini 30 günlüğüne pat diye bırakıyoruz. Bu 30 günde kendimizi izledikten sonra şu iki soruyu soruyoruz: 1. Eğer bu mecrayı kullanmış olsaydım son 30 günü büyük ölçüde daha iyi geçirir miydim? 2. Bu mecrayı kullanmıyor olmam başkalarının umurunda oldu mu? Newport diyor ki; bu 30 günlük oruç sonucunda iki soruya da ‘Hayır’ yanıtını verdiğiniz sosyal medya platformlarını hayatınızdan çıkarın ve kalanları kullanmaya devam edin.

MEDYA NE YAPABİLİR?

İnsanların dünyanın her yerinde tanı koyulan ‘bu dağınık zihni toparlama’ ihtiyaçlarından medyanın çıkarması gereken ders şu: Yolun bundan sonrasında, bu kalabalığın içinden en iyi sadeleştirmeyi yapan mecralar kazanacak. Her şeyi sunmak değil, en ustaca budamayı yapmak değerli olacak. Nasıl insanlar evlerindeki dağınıklığı toplaması, temizlemesi için birilerine para ödemeye hazırsa ve bu bir meslek olmuşsa, zihinlerinde ya da haber akışındaki bu dağınıklığı temizlemek için de birilerine para ödemeye razı olacak. Belki medyanın meşhur gelir modeli tartışması da böyle son bulacak.