“Trump Reis”in gidişine sevinsek mi?
Yerkürenin dört bir yanında dünya kupası finali izler gibi merakla takip edildi ABD seçimleri. Çünkü, küresel hegemonyasını eskisine nazaran bir nebze kaybetmiş olsa da ABD ölçeğindeki emperyalist bir gücün kaptan köşküne kimin oturacağı yalnızca Amerikan halkını değil bütün dünyayı ilgilendiriyor. Ekonomik tercihlerinden göçmen politikasına, iklim krizindeki tavrından askeri müdahalelerine kadar birçok konu başlığında ABD siyaseti küresel gündemi belirlemeyi sürdürüyor.
Fakat ABD seçimleri bu sefer daha önce alışık olmadığımız görüntülere sahne oldu. Liberaller tarafından “demokrasinin mabedi” olarak görülen ABD, her türlü demokratik teamülün ayaklar altına alındığı derin bir kamplaşmaya tanıklık etti. Trump ve Biden arasındaki söz düellosunda seviye yerlerdeydi. Şarlatan vaizler, bizdeki cinci hocalar misali Trump’a destek için kendilerinden geçercesine ayinler düzenliyordu. Pandemi nedeniyle zor günler geçiren Amerikalılara Trump’ın seçim rüşveti olarak yardım paketleri ulaştırılıyordu. ABD’nin kalbinde dükkân sahipleri ise olası bir çatışmaya karşı mağazalarını koruma altına alacak kadar endişeliydi. Zira Trump yanlısı silahlı çetelerin sokaklarda terör estireceği korkusu kulaktan kulağa yayılmıştı.
Trump son 4 yılda nasıl başkanlık yaptıysa seçim sürecini de öyle yönetmek istedi. Kaybetme ihtimalinin kuvvetlendiğini fark eden Trump, daha sandıklar kurulmadan seçim sonuçlarını tanımayacağının sinyalini verdi. Seçim öncesinde Trump yanlıları ellerindeki tüm araçları kullanarak Demokratları oy kullanmaktan vazgeçirmeye çalıştı. Hedeflenen ABD kamuoyuna “Trump reis sandıkla gitmez” mesajını kabullendirmekti. Ancak Beyaz Saray’daki hesap “çarşıda” tutmadı, oy kullanan ABD vatandaşlarının sayısında artış yaşandı. Özellikle postayla gönderilen oylarda Biden’a ciddi bir destek çıktı.
Trump erken bir “balkon konuşması” ile “atı alan Üsküdar’ı geçti” demek istediyse de muradına eremedi hatta bu erken zafer ilanı özellikle ABD medyasında ters tepti. Birçok eyalette Trump yanlılarının oyların yeniden sayılması için yaptıkları başvurular delil yetersizliğinden reddedilirken medya seçime hile karıştı diyen Trump’ın açıklamalarını zırva olarak değerlendirdi. Rüzgârın döndüğünü gösteren en önemli kanıtlardan biri Biden’a gelen tebrik mesajlarıydı. Dünyanın dört bir yanında seçim sonuçlarına sevinenler aslında Biden’ın kazanmasına değil Trump’ın kaybetmesine sevinmişlerdi. Yoksa Biden ile ABD emperyalizminin ıslah olmayacağını, sırf kendine başkan yardımcısı olarak siyah bir kadını seçti diye Amerikan devlet politikalarında sömürülen halklar lehine radikal bir değişiklik gerçekleşmeyeceğini aklı başında olan herkes biliyor.
Mahalle kabadayısı üslubuyla Trump, sağ popülist liderler için bir rol modele dönüşmüştü. Daha o seçilmeden önce başka coğrafyalarda iktidara gelen sağ popülistler Trump’tan sonra kendilerini iyiden iyiye güvende hissetmişlerdi. Trump’ın ikinci kez seçilmemesi, yerkürenin farklı yerlerinde muktedir olan sağ popülist liderler için bir domino etkisi yaratabilir. Zira Bolsonaro’dan Orban’a, Duterte’den Erdoğan’a, “Trump tipi” siyaset yapan liderlerin sandıkta “yenilmez” olmadıkları ortaya çıktı. Bu şüphesiz muhalifler için psikolojik bir rahatlama yaratacak.
Bununla birlikte koltuğuna adeta yapışan Trump’ın bir hezimet yaşamadığı da bir başka gerçek. Onlarca skandala ve hataya rağmen 70 milyondan fazla Amerikalının oyunu alabildi. Üstelik pandemide ağır kayıplar yaşanan bölgelerde Trump’a hatırı sayılır oy çıktı. Sonuçlar açıklandığında yaşananların büyük bir komplo olduğuna inanan Amerikalı sayısı da hiç az değildi. Tek başına bu deneyim bile sağ popülist siyasetin öyle kolay kolay ortadan kalkmayacağını bizlere anlatıyor.
Hiç şüphesiz Türkiye’de Trump’ı cansiperane destekleyen iktidar, şimdi Biden yönetimi ile iyi ilişkiler kurmanın yollarını arayacak. Kamera önünde efelenmelere kapalı kapılar ardındaki yeni pazarlıklar eşlik edecek. Atlantik’in karşı tarafından kâh sopa gösterilecek kâh havuç uzatılacak. Ancak bizim asıl üzerine düşünmemiz gereken bu değil. ABD seçimleri gösterdi ki mevcut sistem sağ popülizmin karşısına liberal restorasyon vaadinden başka bir şeyi olmayan siyasi figürleri çıkarmak istiyor. Biden profilindeki siyasetçiler, gerçek anlamda umut oldukları için değil “ehveni şer” olarak görüldükleri için kazanma şansını yakalıyorlar. Halbuki dünya halklarının ABD’de ve her yerde gerçek bir değişime ihtiyacı var.
Türkiye’de muhalefet, bir süredir kendi “Bidenlarını” çıkararak tek adam rejimini dönüştürmeyi düşlüyor. Sermayeyi ürkütmeden, muhafazakârları kızdırmadan, devlet içindeki güçlere “birlikte çalışabiliriz” mesajı vererek iktidar arıyor. Ancak 18 yılı çalınan bir ülkede geniş halk kitlelerinin kurtuluşu “Bidenlar” da değil. Aksine çözüm cesurca sistemi eleştiren, her türlü güç odağını karşısına alabilen, toplumsal muhalefete yaslanabilen sahici bir değişim iradesinde.