Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, geçen pazartesi gazetecilik mesleği adına önemli bir adım atmaktan son anda vazgeçtiklerini muştuladı. Fatih Altaylı'nın da aralarında bulunduğu birkaç yayın yönetmeni olaraktan "medyanın teröre yaklaşım biçimi" üzerine "ilkeli" bir metin yazmaya karar vermişler. Şanssızlık o ya, onlar bu hazırlık içindeyken Başbakan Erdoğan bu konuya açıkça girerek onların zaten yapma sözü verecekleri şeyleri istemiş. Hâl böyle olunca, Dumanlı ve arkadaşlarının "ilkeli" metni güme gitmiş. Bu saatten sonra yayınlarlarsa, Başbakan istedi de yaptınız olurmuş  Tam "fırça geliyor fırça, bir şeyler yapalım" derken fırçaya yakalanmak üzücü bir durum tabii. Neyse ki, Ekrem Dumanlı sonrasını iyi toparlamış, Başbakan'ın basına karşı sözlerinin "sansür" olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiş. Nitekim sansür öyle açık açık söylenmez, kapalı kapılar ardında konuşulurmuş. Ekrem Dumanlı'ya hak vermemek elde değil bence de. Sansürü gizli kapaklı yapmak yerine, açık sözlülükle önleyen bir Başbakan'a sahip olmak herkese nasip olmaz. Bu haftaki Köşe Vuruşu'nda Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın savını desteklemek için Başbakan Erdoğan'ın geçmişteki açık sözlülükleri içinde bir gezinmek ve halimize bir kez daha şükretmek istiyorum.

1-PATRONLARA DOSTÇA UYARI
"Şimdi o gazetelerin patronlarına sesleniyorum, Ne yapayım, köşe yazarı, hâkim olamıyorum diyemezsin. Köşende yazı yazanın maaşını sen veriyorsun. Yarın feryat etmeye geldiği zaman da feryat etmeye hakkın yok" Başbakan Erdoğan 2010 yılında aynen böyle seslenmiş medya patronlarına. Gördüğünüz üzere "sansür uygula" filan demiyor Başbakan Erdoğan, "maaşını sen veriyorsun katlan" diyor sadece. Bunun üzerine medya patronları da kimi yazar ve gazetecilerin maaşlarını vermemeyi dolayısıyla iş akitlerini fesh etme yoluna gidiyorlar. Böylece hiç sansür uygulanmadan hallediliyor mesele. Ekrem Dumanlı haklı mı, haklı?

2-ÖNCE HALKI UYARMIŞTI
"(...) yalan yanlış haberleri yapan medyaya karşı sizler de kampanyanızı yapın, bu gazeteleri evlerinize sokmayın, bu kadar açık konuşuyorum. Biz ülkede bu hizmetleri canla başla sürdürürken bir de sizinle mi uğraşacağız ya, bizim işimiz gücümüz var" Başbakan Erdoğan, Deniz Feneri e. V. haberleriyle ilgili olarak 2008 yılında önce gördüğünüz üzere halka seslenmiş. Daha, yukarıdaki örneğe yani patronlara seslenişe 2 yıl var. Anlaşılan o ki, Başbakan Erdoğan açık sözlülüğünün yanında sabırlı da bir insan. Uyarısına rağmen hâlâ o yazarları okuyan bir kısım halkın kaldığını düşünene kadar patronlara seslenmemiş. Ekrem Dumanlı'nın dediği gibi açık sözlülükle sansürü yenmiş.

3-SANSÜR DEĞİL KATKI VAR
"Dün kavşak açılışı yaptık gazetelere bakıyoruz bir teşekkür edin ya. Şöyle manşetten verin ya ne olacak." Başbakan Erdoğan'ın, Ekrem Dumanlı'nın son yazısına konu alan geçen pazarki açıklamasının detaylarından birinde bu var. Beğenmediği manşetler için "medyanın o manşetleri alçaklıktır" dedikten sonra neyin manşet yapılması gerektiğini de hatırlatmış sayın Başbakan. Bu noktada Ekrem Dumanlı'yı desteklemeden duramıyorum. Sansür neresinde bunun? Bırakın sansür uygulamayı, fazladan bir manşet konusu bile vermiş Başbakan. Apaçık medya içeriğine katkıda bulunmuş. Buradan kalkıp sansür var demek, hakikaten anlaşılır gibi değil.

"İLKELİ METİN" YİNE DE YAYINLANSIN
İşte tüm bu örneklerin ışığında Ekrem Dumanlı ve diğer birkaç yayın yönetmeninin "terör haberlerinin veriliş şekline dair hazırladıkları o ilkeli metni yine de yayınlamalarını öneriyorum. Ama örneklerle zenginleştirerek. Mesela; Uludere'de 34 sivilin öldürüldüğü o "kazayı" nasıl ufak ufak unutturmaya çalıştıklarını. gündemden düşürmek için nasıl çaba verdiklerini kanıtlayabilirler. Bunun gibi pek çok örneği ortaya döküp, bu özverimizi nasıl görmezsiniz diye sitem bile edebilirler. Ne de olsa Ekrem Dumanlı'nın kelimesi kelimesine dediği gibi onlar "terör örgütleriyle bağı olmayan gazeteciler." Onlar gibi düşünmeyenler ise "terör örgütleriyle bağı olan gazeteci." İşte bu kadar basit. Zaten o yüzden bu kadar gazeteci hapiste ya. Yoksa ne Başbakan ne de Ak Parti hükümeti kimsenin sırf gazeteci diye hapse atılmasını istemez. Gerekirse İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin -açık sözlülükle belirttiği üzere-o yazıyı yahut bu yazıyı ağzımıza tıkıverir, ama sansür yapılmaz Arada AKP yerine AK Parti yazdığıma bozulmayın lütfen. Satır dolsun diye yazdım, zira Taha Akyol tarzı kendimden başka kimsenin anlamayacağı bir hicvin peşindeyim.