Google Play Store
App Store

Fatih Erbakan, Milli Görüş’ün tek gerçek mirasçısı olma iddiasıyla Yeniden Refah Partisi (YRP) saflarına üye çağırıyor, babasını andıran sertlikteki bir üslupla “düzen karşıtı” siyaset yaptıklarını söylüyordu. YRP’lilere göre Saadet Partisi Millet İttifakı’nın parçası olmakla düzen siyasetine eklemlenmiş, radikalliğini kaybetmişti. AKP ise zaten Milli Görüş’e ihanet ederek kurulmuş ve kora kor mücadele edilecek ne varsa onun sembolü haline gelmişti. YRP’nin örgütlü gençleri yoksul mütedeyyinlere düzenin çürümüşlüğünü göstermek için AKP’li zenginleri işaret ediyordu. Lüks evler, arabalar, giysilerle şatafatlı yaşam bir yerde, ayı nasıl çıkaracağını bilmeyenler bir başka yerde…

YRP için sokakta ter döken o partililer 20 Mart günü Fatih Erbakan mikrofonların önünde “yetkili kurullarımız ve teşkilatlarımızla gerçekleştirmiş olduğumuz son derece kapsamlı istişareler sonucunda milletvekili seçimlerine herhangi bir ittifaka dâhil olmadan müstakil olarak girme kararı aldık” dediğinde bir derin oh çekmişti. Erbakan’ın arkasında bu sözleri kendinden geçercesine alkışlayanlar vardı. Tüm yöneticiler nezdinde olmasa da tabanda iktidarın tuzağının boşa çıktığını düşünenler çoktu. Fatih Erbakan cumhurbaşkanlığına adaylığını koyduğunu açıkladıktan sonra canhıraş bir biçimde imza toplamaya başladılar. Parti yöneticileri, AKP’nin protokol imzalamaya razı olmaması nedeniyle ittifakın gerçekleşmediğini söylerken partili gençler 100 bin imza peşindeydi.

***

YSK’ye ittifakların bildirilmesine saatler kala, istediğimizi aldık diyen YRP, Cumhur İttifakı’na katıldı. Bu karardan imza toplayan gençlerin çoğu haberdar bile değildi. Volkan misali patlama yapmaya hazır olduklarına inandıkları YRP, Erdoğan-Bahçeli’nin içe doğru patlayan ittifakının resmi bir parçası olmuştu. Şimdi YRP’liler yoksul mahallelerde, fabrikalarda gezip Saray’da oturan Erdoğan ve onun sayesinde zenginleşenler için nasıl oy isteyecek orası meçhul. Net olan tek şey, İslamcı muktedirlerin daha önce bin kez olduğu üzere pragmatizmi “ilkelere” yeğ tuttuğudur. 20 Mart’ta Fatih Erbakan’a söylemediğini bırakmamış olanların 24 Mart’ta onun sırtını sıvazlaması da sahiciliğin, omurgalı davranmanın siyasal İslam’ın tabiatına ters olduğunu bir defa daha kanıtlandı.

Hüda-Par’lıların AKP listelerinden milletvekili adayı olması, YRP’nin Cumhur İttifakı’na resmen katılmasıyla Türkiye tarihinin en gerici ittifakı tesis edilmiş oldu. 1970’lerin Milliyetçi Cephe hükümetleri bile gericilikte böyle bir “aşamaya” ulaşamamıştı. Cumhuriyet’in 100’üncü yılında tarikatlar, çeteler, özgürlük ve eşitlik sözcüklerinin baş harfini bile duymaya tahammül edemeyenler, gençlere ve kadınlara yaşam alanı tanımayanlar bir araya gelmiş vaziyette. Bu ittifakın tek ortak paydası olsa olsa laik cumhuriyet ve demokrasi düşmanlığıdır. Kendine “cumhuriyetçi” ya da “seküler” gören Perinçekgiller ve kimi ulusalcı gruplar bu imha odaklı siyasetin parçasıdır.

***

Erdoğan, seçim kampanyasını ittifakın son haline uygun bir biçimde şekillendireceğinin sinyalini İlim Yayma Vakfı’nın Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayla tescilledi. Ayasofya’nın ibadete açılmasından Çamlıca ve Taksim camilerine, başörtü meselesinden sakalı yüzünden “horlanan” mütedeyyin erkeklere İslamcı müktesebatın tüm örneklerini aynı paragrafa sığdırdı. İslamcılığın ve hatta onun ötesinde en genel haliyle milliyetçi-mukaddesatçılığın kendisine şükran duyması gerektiğini ima etmiş oldu. AKP’nin mütedeyyinlere sağladığı imkânları hatırlatırken “biz gidersek elinizdekileri alırılar” mesajını alttan alta adrese teslim etti. Erdoğan’ın ittifakın bu şekliyle başka bir retorik denizine açılması zaten mümkün değil. Kalan 1,5 ayda İslamcı siyasetin her türlü manipülasyonuyla karşı karşıya kalacağız.

Bu kadar gerici bir blok karşısında muhalefet rahat kazanır sonucuna varmak mantığa uygun gibi görünse de çok farklı dinamikleri içeren seçim süreci sürekli müteyakkız olmayı ve doğru adımlar atmayı gerektiriyor. Doğru adımların başında iktidarın manipülasyonlarını boşa düşürecek bir birlikteliğin muhafaza edilmesi geliyor. 15 Mayıs sabahında değişim başlayacaksa bunun yolunun hem cumhurbaşkanlığını hem de parlamentoda çoğunluğu kazanmaktan geçtiği unutulmamalı. Parlamento üstünlüğünü elde edecek çok iyi düşünülmüş bir mutabakatın derhal nihayete erdirilmesi gerekiyor. İktidar bloku dışındaki tüm ittifaklar, en çok vekil çıkarak formül üzerinde kendi içinde anlaşmak zorunda. İkinci olarak kararsızları ve tepki oylarını muhalefet lehine çekecek bir söylemin tüm liderler tarafından benimsenmesi elzem. Üçüncü önemli nokta milletvekili aday listeleri açıklandıktan sonra oluşabilecek türbülansı ustalıkla dindirerek sahadaki çalışmaları en üst seviyeye çıkarabilmek, sandık güvenliğini bu çalışmaların doğal bir parçası haline getirebilmek. Seçime bu kadar az zaman kalmışken kim en az hatayı yaparsa ipi o göğüsleyecek.

Türkiye tarihinin en gerici ittifakı, cumhuriyetin ikinci asrında yenilgiye uğratılmalı. Gençler, kadınlar, emekçiler ve özgür bir ülke isteyen milyonlarca yurttaş için başka bir seçenek yok.