Avrupa’da geçtiğimiz haftalarda başlayan çiftçi ve köylü eylemleri sürüyor. Eylemlerin Türkiye’de ele alınış biçimi hayli sorunlu ilerliyor. Gerçek anlamda bir dezenformasyon üretildiğini dahi söyleyebiliriz. Katılımcılar ve talepleri konusundaki üstünkörü tespitler zaman zaman eylemleri topyekün ilerici addetmeye varırken zaman zaman da gerçekten ilerici ve hatta sosyalist tarafın toptan görmezden gelindiği bir iki uçlu körlüğe varıyor. Bu körlük Türkiye için barındırdığı dersleri de görmemize engel oluşturuyor. Halbuki eylemlerin akla getirdiği ilk soru, Türkiye’de de çiftçiler eyleme geçer mi sorusu son derece önemli.

Öncelikle Türkiye’deki küçük çiftçi ve köylülerin itiraz edecek çok fazla sebebi var. En basitinden küçük çiftçilerin ve köylülerin hiçbir koşulda emeklerinin karşılığını alamadığını biliyoruz. Hatta enflasyona bağlı olarak dalgalanan girdi maliyetleri karşısında herhangi bir güvenceden de yoksunlar. Bu nedenle çoğu durumda maliyetin altına üretim yapmaya zorlanıyorlar. Bir yandan da toprakları artan şekilde gasp ediliyor, borç yükü artıyor ve üretimi bırakmak zorunda kalıyorlar. Hapsoldukları bu cendereden çıkamazken çözüm diye öne sürülen politikalar bu sömürüyü derinleştirmeyi vaat ediyor. Bu anlamda Avrupa’da sokakta olan çiftçi ve köylülerden çok daha fazla ve çok daha derinleşmiş sorunlar olduğunu söyleyebiliriz.

∗∗

Bu koşullara karşı ortaya çıkan tepkilerin etkisizliği de sorunların bir diğer yanına işaret ediyor. Tepkiler olmuyor değil, ancak bunlar çoğu zaman anlık, cılız, birbirinden kopuk, kısa vadeli ve savunmacı biçimde seyrediyor. Bütünlüklü bir talep olmadığı gibi üretim ve yaşam koşullarını topyekün dönüştürücü bir dert veya nitelik de taşımıyorlar. Bunun değişmesinin önemli bir koşulu, geçmiş deneyimlerin de gösterdiği gibi solun küçük çiftçi ve köylülerle ilişkisini güçlendirmesi.

Günümüzde tüm tarımsal yapı, tarım politikaları küçük çiftçilerin ve köylülerin yukarıdaki girdaptan çıkamayacakları biçimde şirketlerin lehine olacak biçimde örgütlenmiş durumda. Şüphesiz ki güncel durum sadece bugüne bakılarak anlaşılamaz. Zira yapısal bir sorundan bahsediyoruz. Yine de bugün bir çiftçi-köylü hareketinden neden bahsetmediğimizi konuşabileceğimiz çeşitli uğraklardan söz edebiliriz. Bunların başında 1980 darbesiyle başlayan örgütsüzleşme ve örgütlenmenin kriminalize edilmesi süreci geliyor.

Elbette bundan öncesinde örgütlenme sorunları vardı. Bunun kimi sebeplerini Necdet Oral’ın “Türkiye Tarımında Kapitalizm ve Sınıflar: IMF ve Dünya Bankası Programlarının Türkiye Tarımına Etkileri” kitabında özellikle kooperatifçilik pratikleri bakımından görebiliyoruz. 1960’ların sonlarından itibaren egemen sınıfların yoksul köylü potansiyeline müdahalesinin hayvancılık ve orman köylerine yoğunlaştığını ifade eden Oral, bilhassa kooperatifçilik adına yapılan düzenlemelerin öteden beri tüccar ve sanayicilere yaradığını gösteriyor. Bu süreçte Dünya Bankası dayatması kimi projeler yoluyla tekelci burjuvaziye yeni pazar olanakları yaratılmış, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Köy Kalkınma Kooperatifleri de dönüştürülmüş; kırsal muhalefet adım adım etkisizleştirilmiştir. Nihayet Oral’ın ifadesiyle 1980lere gelindiğinde kırsal-tarımsal alan toplumsal muhalefet odağı olmaktan çıkmıştır.

∗∗

Tüm bunlara karşı bu dönemdeki koşullar 1980'lere kadar solun kırsaldaki varlığı ile kırılarak bir mücadeleye dönüştürülebiliyordu. Ancak 1980 darbesiyle solun ortadan kaldırılması ve bununla birlikte daha sert biçimde uygulanan neo-liberal politikalarla örgütlenmenin önündeki engeller arttı. Üretici birlikleri, tarımsal kalkınma kooperatifleri, ziraat odalarının kalan kırıntıları da işlevsizleştirildi ve sermaye karşısında etkisiz hale geldi. Bugün küçük çiftçi ve köylülerin üretim ve yaşam koşullarını birer mücadele konusu haline gelmiyor çünkü örgütlü yapıların büyük çoğunluğu sermaye güdümlü. Dahası tek adam rejimi koşullarında hal böyle olunca taban fiyat açıklaması ile sınırlı bir itiraz dahi etkisiz kalıyor.

Girişteki soruya geri dönelim, Türkiye’de de çiftçiler eyleme geçer mi… Bana kalırsa bu ancak solun tekrardan kırsalda varlık bulmasıyla, yüzünü kırsala dönmesiyle mümkün olabilir.