Son seçimlerde Türkiye demokrasisinin en temel özellikleri iyice su yüzüne çıktı; açığa çıktı.
Bu ülkede demokrasi, partilerin çok büyük çoğunluğuyla “başkan partisi” olduğu ve “beş yılda bir sandığa” gidilen bir olgudan başka bir şey değildir: Demokrasi eşittir başkan artı sandık, o kadar!

BAŞKAN PARTİLERİ

Ülke siyasetinin niteliğini göstermesi yönüyle 2023 Seçimlerinin tarihsel olduğu çok açıktır.
Seçimlerde yarışan iki büyük ittifakta, Cumhur İttifakı ile Millet İttifakında, yer alan partiler tartışmasız genel başkan partileridir. Bu partilerde, siyasetin iki ana konusunda, görüş belirlemede ve aday saptanmasında, kesinlikle, “Genel Başkanın Dediği Olur!”
Genel başkan “partinin yapısını” belirliyor. Parti içi seçim yarışı genel başkana yakınlık yarışına dönüşüyor. O kadar ki, parti üyelerinin seçimi, onların seçtiği delegeler, delegelerin seçtiği ilçe ve il örgütleri; giderek, kadın ve gençlik kolları genel başkan tarafından oluşturuluyor.

Genel başkandan farklı düşünmeyi tümüyle engelleyen bu yapı, parti içinden birilerinin güçlenmesine söylem ve eylemiyle öne çıkmasına da olanak tanımıyor. Sonuçta, genel başkanı dışında hiçbir kişisi ve organı bir varlık gösteremeyen, iyice uyuşturulmuş parti yapıları ortaya çıkıyor. Hem kadro hem de görüş olarak, yıllarca, tek kişinin tekelinde kalan, onun tarafından biçimlendirilen partiler, en yaşamsal konularda bile duyarlılıklarını yitirdikleri gibi, gerektiğinde ya da yeri geldiğinde genel başkanı da değiştiremiyor.

Birikimli ve kendini besleyen bir biçimde süregelen bu oluşum, toplumun tabanında demokrasi kültürünü de yok ettiğinden, günümüzde doğal ya da olağan sayılıyor. 

Oysa demokrasi, yalnız ülkede değil, partilerin içinde de hukukun egemen ve hak ve özgürlüklerin var olduğu bir ortamda, halkın, düşünce ve eylemiyle “katılarak” siyaseti belirlemesi ve böylelikle ülke yönetimine egemen olmasıdır.

Türkiye’de ise bunların hiçbiri yoktur. Genel olarak halk, daha özelde partililer için siyaset, yalnızca, genel başkanın görüşlerini, tartışmasız bir biçimde sahiplenip savunmak ve “gösterdiği adaylara” oy vermek üzere sandığa gitmektir.

SANDIK DA SAKAT

Siyasetin yapısal yetersizlik ve bozukluğu, demokrasi=sandık gibi bir sonuç doğuruyor. Seçmenin önüne beş yılda bir sandık konulması, demokrasinin varlığı için “gerekli ve yeterli” bulunuyor. Seçmenin önüne gelen bu olanağı kullanmasıyla demokrasinin varlığı kanıtlanmış oluyor.

Oysa sandık sonuçtur. Önemli ve belirleyici olan, yapısal sakatlığın asıl göstergesi olan “başkanın partisi” oluşumlarını tamamlayan “sandığa giden yolun” niteliğidir.

Bu noktada temel gösterge, seçim yarışının eşit koşullarda yapılıp yapılmadığıdır. Özellikle şu üç konuda, seçimin finansmanının açık ve kurallara bağlı kılınmış olması; devletin ya da kamu yönetiminin seçime girenlere eşit uzaklıkta olmasının sağlanmış olması; sandık güvenliği. Eğer bunlardan biri eksikse, sandık da sakattır.

Türkiye Mayıs’ta iki çok önemli seçim geçirdi; bunların ikisine de genel başkanların “her şey” olduğu partilerle ve “sakat sandıkla” girdi.

İki seçimi de, “yerli ve milli gömleği giydirilmiş inanca dayalı siyaset çizgisinin iktidarı kazandı. Siyasetin bozuk yapısı nedeniyle seçim sonuçlarının ülkenin yalnız siyasetini değil, toplumsal yapısını da tamamıyla dönüştürecek sonucu verdiği tümüyle görmezlikten geliniyor.

Çünkü, bu tarihsel seçimin asıl kaybedeni Altılı Masa’nın başkan adayı, partisini “ideolojik olarak kimliksiz” yapan ana muhalefet partisi genel başkanı, seçim yenilgisine hiç aldırmadan yerinde kalmak için çırpınıyor. Kılıçdaroğlu, bizzat seçip Meclis’e taşıdıklarının “ayakta alkışları” arasında yalnızca çevresindekileri değiştiriyor; gizli pazarlıklara giriyor; kendi partililerini hiçe sayarak Meclis’e iktidara destek olabilecek çok sayıda milletvekilini seçtirmiş olmasının ve geçmişte yaptığı çok büyük yanlışların, örneğin, son günlerin utanç verici A. Şener olayının hesabını verecek yerde onların tümünün üstünü örten bir tutum sergiliyor. “Göründüğü kadarıyla”, başta ideoloğu ve cumhurbaşkanı adayı olmasını sağlayan B. Kuşoğlu olmak üzere siyasal varlıklarını ona borçlu olanların tamamı da onu yerinde tutmaya çalışıyor.

Eğer yerel seçimlere de ana muhalefet partisinin şimdiki genel başkanı ile gidilirse o seçimin sonuçları da bugünden bellidir!

Bu nedenle özellikle bu partide genel başkan sultasından kurtulmuş gerçek bir değişimin yolu mutlaka bulunmalıdır.