Twitter geçen hafta şimdilik sınırlı bir grup için geçerli olacak Bahşiş Kavanozu (Tip Jar) özelliğini açıkladı. Özellikten ilk yararlanacak olanlar arasında İngilizce kullanmak şartıyla gazeteci, uzman ve sivil toplum kuruluşları var. Bu, Twitter için yeni bir şey olsa da içerik üreticileri evreni için bir yenilik değil. Halihazırda Twitch, Tiktok gibi mecralarda da yayın sırasında bahşiş verme özelliği var. İlk bakışta mantıklı da görünüyor. Fikirlerini ya da ürettiği içeriği beğendiğimiz birini (ya da sivil toplum kuruluşunu) desteklemenin nesi kötü olabilir ki? Zaten Patreon tarzı sitelerle bunu halihazırda yapıyoruz. Ancak bu özelliklerin bir bir tüm sosyal medya platformlarına gelmesi bize bir şeyler söylüyor. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun da derdi bu. Tüm bu kullanıcılara para kazandırma hevesi nereden çıkıyor olabilir ve bu özellikler dijital emeklerimizin bir karşılığı olabilir mi?

REKLAMA BAĞIMLILIKTAN KAÇIŞ

Dünyada giderek yükselen veri güvenliği farkındalığının, hedeflemeli reklamcılığı da tartışmalı hale getirmesi önemli bir sonuç. Nitekim Apple’in iOS 14.5 güncellemesiyle reklam amaçlı takibi kullanıcı iznine bırakması da hedefli reklamcılığa büyük darbe vurdu. Bu güncellemeye karşı Facebook’un başlattığı savaş da zafere ulaşmadı. Dolayısıyla platformlar reklama bağımlılığı azaltıp gelir kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışıyor. Şimdilik Bahşiş Kavanozu’na atılacak bahşişlerden yüzde alınmayacağı söylense de bunun sonsuza kadar sürmeyeceği açık. Kaldı ki Twitter, yakınlarda satın aldığı ücretli bültenler hazırlamaya olanak veren Revue sitesinde abonelik bedeli üzerinden yüzde 5 bir kesinti yapıyor. Dahası vox.com’da Peter Kafka, Twitter’ın son satın alması Scroll’a da dikkat çekiyor. (Twitter makes all of its money from ads. It’s trying to change that) Scroll, kullanıcıların yayın kuruluşlarında reklam görmemek için abonelik satın aldığı bir hizmet. Scroll bunun karşılığında reklamını engellediği sitelere abonelik gelirlerinin büyük çoğunluğunu veriyor. Özetle ücretsiz ama reklam çöplüğü internetten, kullanıcıların finanse ettiği yeni bir modele doğru yürüyoruz.

BİRİ YER BİRİ BAKAR DÜZENİNE DOĞRU

Bu köşenin düzenli okurları özellikle son bir yıldır “dijital emek” konusunu sık sık işlediğimi bilir. Sosyal medyada, sosyal bağlantılarımızı kaybetmemek için bulunmamız, geyik çeviriyor, saçmalıyor ve eğleniyor bile olsak bir ticari değer ifade ediyor. Yani bir emek veriyoruz ve bunun karşılığında sadece ücretsiz kullandığımızı düşünerek rahatlıyoruz. İşte sosyal medyanın gittiği yönde, bu tarz bahşişlerle, abonelik özellikleriyle kullanıcıyı kullanıcıya finanse ettiren yeni bir yapı yükseliyor. Öncelikle nitelikli içeriğe ulaşmak daha da zorlaşıyor ve dijital emeğimiz karşılık bulmadığı gibi bireysel abonelik ve bahşişlerle bir de üzerine para vermeye başlıyoruz. Bu paranın büyük bir kısmı birilerinin emeğinin karşılığı olsa da tüm özel yayıncıların dev platformların işçisi olma gibi bir riski var.

GAZETECİLİK NASIL ETKİLENİR?

Diğer yandan önceden bir bağımsız yayını satın aldığımızda ya da ona abone olduğumuzda göreceğimiz içerik çeşitliliği yerine Substack, Patreon gibi modellerde çok daha küçük bireysel içerik üreticilere tek tek abone olmak gibi bir ihtiyaç yaratılıyor. Böyle bir sistemde, bir yayın kuruluşu markasının temsil ettiği ortak bir itibar veya güven duygusunu yaratmak çok zor. Ancak ilk anda gazetecilere bir bağımsız kalma avantajı sağladığını görüyoruz. Ayrıca içerik üreticisinin de işine geliyor çünkü bir yayından alacağı maaştan daha fazlasını aboneliklerden elde edebilir. Ama bu sistem ne kadar sürdürülebilir? Yeni eşitsizlikler yaratmaz mı? Gazetecilik açısından bakarsak geleneksel Türk medyasının altını oyan faktörlerden biri olan “star köşe yazarı” olgusunun yeni bir türüne dönüşmez mi? Burada çok fazla soru var. Benim fikrimi sorarsanız, yaygınlaşırsa gazetecilik açısından faydasından çok zararı olacaktır.

DİJİTAL EMEĞİN KARŞILIĞI BU MU?

Başlıktaki soruya dönersek; bu bahşişlerin de platformların içerik üreticilerine sağladığı abonelik yoluyla para kazanma imkanlarının da dijital emeğin bir karşılığı olduğunu söyleyemeyiz. Bu ancak, dijital emek tartışmalarını kamufle edip “en iyiler kazansın, diğerleri bizim için karşılıksız emek vermeye devam etsin” anlamına gelir. Sorun, internetin sahipliğinin birkaç şirket ve kişinin eline geçiyor olması ve öyle ya da böyle herkesin onlar için çalışır hale gelecek olması sorunu. Sorun, bağımsız yayıncıların yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olması sorunu. Bu nedenle, blok zinciri temelli, gücün belli ellerde toplanmadığı yani merkezi olmayan yeni bir sosyal medya düzeni üzerine daha çok düşünmemiz gerekiyor.