19 Aralık 2000’de yaşanan “Hayata Dönüş” katliamında medyanın rolü hatta işbirliği bahsini herhalde yeniden açmaya gerek yok. Medyadaki sorumlularından henüz bir özür gelmese de hem bu köşede, hem de diğer pek çok mecrada örnekleriyle defalarca yazıldı. O dönemin medyası, devletinin “hayata dönüş” yalanını halka aktarma konusunda elinden geleni ardına koymamıştı. O katliamın üzerinden 12 yıldan fazla zaman geçti, devletin sahipleri değişti; güya darbelerle hesaplaşılan, yerseniz çetelerin çökertildiği ve yutarsanız ileri demokrasiye geçiş yapılan yeni bir dönem başladı. Bu dönemin gazeteleri de ona göre şekillendi. Bu yeni medyanın, eski merkez medyaya öykünen hatta daha fazlasını vaat eden manipülasyon faaliyetlerini gördük, okuduk. Cumartesiyi pazara bağlayan gece Şanlıurfa Cezaevi’nde tıpkı o katliamı hatırlatan bir yangın yaşandı. Yaşananlarda ihmal ve insan hakları ihlali açıktı; 275 kişilik cezaevine 1057 kişi konulmuş, bu sıkıntıyla ilgili tüm şikayetler ve dilekçeler görmezden gelinmiş nihayetinde 13 mahkumun hayatını kaybettiği yangın yaşanmıştı. Mesele bazı gazetelerde bu açıklıkla işlendi ve ölümün nasıl göz göre göre geldiği gözler önüne serildi. Ancak bazı gazeteler vardı ki, bu sıkıntıyla ilgili hükümeti serinletmek için adeta vantilatör işlevi üstlendi. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda işte bu vantilatör medyasından söz etmek istiyorum.

ÖLÜMLER ÜZERİNE ESPRİ YAPABİLMEK
Cezaevinde insan hakları ihlalleri sonucu yaşanan katliamla ilgili haberlerin en çirkini Takvim gazetesinde çıktı. Hükümete yakın medyanın yaramaz çocuğu Takvim, olayı iyice sulandırıp, meseleye ”iyi” tarafından bakmayı denemişti. Ölen 13 kişiye değil de, tuvalete kilitlendikleri için kurtulduğu öne sürülen 5 kişiye odaklanıldı ve buradan “100 numara kurtuluş” diye manşet devşirildi. Tuvalet yerine kullanılan “100 numara” benzetmesiyle kelime oyunlu cin bir başlık atılmıştı. İnternet baskısında aceleyle olacak “Kurtuluş tuvalette!” başlığıyla insanlık sınırları biraz daha zorlanmıştı. Zaten Takvim gazetesine göre olay da C-15 koğuşunun iki çeteye bölünmesinden, bir grubun diğerini dövüp tuvalete kapatmasından ve koğuş da yangın çıkarmasından ibaretti. Ölenler “öfkeli gruptu” diğerleri, bu öfkeliler tarafından tuvalete kilitlendiği için kurtulmuştu. Haberde öyle bir dil kullanılmıştı ki, “kendileri ettiler kendileri buldular” sonucuna varmak ve “neyse ki ölenler öfkeli grupmuş” diye oh çekmek mümkündü. Olayla ilgili manşet haberinde hafif tarafsızmış gibi görünme kaygısıyla bile “ihmal” ihtimaline değinilmedi. Bu kadarı biraz fazla gibi görünse de, Takvim gazetesi hükümeti serinletme görevinde üzerine düşeni yapmıştı.

VANTİLATÖR KAVGASI YAKLAŞIMI
Yeni medyanın amiral gemisi olmaya oynayan Zaman gazetesi olayı manşetten “Cezaevinde çıkan fan kavgası 13 canı yaktı” diye gördü. Vantilatör, paylaşılamamış, gruplardan biri de yatakları ateşe vermişti. Adalet Bakanı Ergin’in “ihmal varsa asla üstü örtülmez” garantisi verdiği de süs niyetine belirtiliyordu. Nihayetinde mahkumlar kavga etmiş, bir grup da kendini ateşe vermişti. Hadise bir kavgadan ibaretti. Yaklaşım ne kadar da “Hayata dönüş medyası”na benziyordu. Aynı şekilde Yeni Şafak da “koğuşu yakan yer kavgası” manşetini atıyor. Olayın sorumluluğunu Adalet Bakanlığı’ndan uzaklaştırıp mahkumlara yüklüyordu. Adalet Bakanı’nın “ihmal ve kusuru olanlara gereken yaptırımlar uygulanacak” açıklamasıyla içler rahatlatılıyordu. 13 kişinin büyük bir ihmal ve insan hakları ihlali sonucu öldüğü yangın, bir başka yeni merkez medya oyuncusu Star gazetesinde manşete bile değer görülmemişti. Manşet altında bir kutuyla verilen haber, “13 kişiyi vantilatör kavgası yaktı” başlığıyla olayı öncelikle mahkumların kavgasına bağlıyordu. Haber metninde “aralarında daha önce de kavga eden mahkumlar” vurgusunu da ihmal etmiyor, olay da hükümetin ihmali minumuma indirgeniyordu. Yeni merkez medyanın bu üç önemli oyuncusu, sıcak yaz günlerinde hükümete dolayısıyla devlete vantilatör serinliği yaşatma görevini başarıyla yerine getirmişti.

YENİ ‘HAYATA DÖNÜŞ’ MEDYASI
Kimi yazarlarca ortaya savrulan “Olayların fitilini KCK mi ateşliyor?” analizlerine hiç girmiyorum bile. 275 kişilik cezaevine 1057 kişi yerleştirerek fitili kimin ateşlediği açık. Böylesine ciddi bir ihmal ve insan hakları ihlali sonucu gerçekleşen felaketi, “vantilatör kavgası”na indirgemek en hafif tabiriyle gazetecilik cinayeti. Örneklerle incelediğimiz “yeni merkez medya aktörleri”nin gazetecilik gibi bir dertleri de yok zaten. Olaya Adalet Bakanı’nın klasik “sorumlular cezalandırılacak” açıklamalarının perspektifiyle bakmakla yetiniyor, hükümete vantilatör hizmeti veriyorlar. Tıpkı “Hayata Dönüş Katliamı”nda devletle adeta işbirliği yapan eski merkez medya gibi.