Fındık hasadının başlamasına kısa bir süre kaldı. O nedenle son birkaç haftadır farklı aktörlerin konuya ilişkin açıklamalarında artış görüyoruz. İlk açıklamalardan birisi Ulusal Fındık Konseyi (UFK) Yönetim Kurulu üyesi Sebahattin Arslantürk’ten gelmişti. 10 Haziran’da basına yansıyan açıklamada Arslantürk üreticinin fındıkta piyasa beklentisinin 45 lira olduğunu söylüyordu. Kulağa son derece spekülatif gelen bu açıklama tahmin edilebileceği gibi hiçbir üretici tarafından sahiplenilmedi.

Nihayet 45 lira üreticinin beklentisini değil, fındıktan kâr elde etmek isteyen piyasaların beklentisini ifade ediyordu. Bu açıklamayı takiben üreticilerin kur korumalı fındık fiyatı istedikleri, 3-4 dolar olması gerektiği vb bir dizi fiyat önerisi gündeme taşındı. Fakat büyük oranda taban fiyat üzerine kurulu açıklamaların birçoğu yalnızca günler içinde kendini geçersiz kılar hale geldi. Nitekim benzer durumu başka tarım ürünlerinde de yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz yaşam maliyeti krizi bizlere fındık üreticisinin beklentisinin fiyatın ötesinde bir yanı olduğunu gösterdi.

MÜCADELENİN ÖNEMİ

SOL Parti’nin 24 Temmuz Pazar günü Fatsa Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlediği fındık mitingi bu anlamda, diğer tüm açıklamalar karşısında kamucu, demokratik ve bağımsız bir perspektifin farkını ve buna yönelik ihtiyacı da ortaya koyan bir nitelik taşıyordu. Fındık mitingi, fındik emekçisinin insanca yaşanabilecek bir taban fiyat beklentisinin önündeki engelleri düşünmemize zemin oluşturdu. Bize üreticinin gerçek sorunlarının ve ihtiyaçlarının neler olduğunu, sorunların çözümünde mücadelenin önemini gösterdi.

Üretici girdi maliyetinden yakınıyor, üretici karnını doyuramamakan yakınıyor. Üretici, benimsenen neoliberal politikaların bir sonucu olarak Fiskorbiliğin tasfiye edilmesine ve fındığın Ferrero gibi uluslararası tekellere emanet edilmesine karşı çıkıyor. Üretici sesinin kısılmasına, iradesizleştirilmeye itiraz ediyor. Çocuğunu okutamamaktan, evine ekmek, yumurta gibi temel besinleri alamamaktan; kendisi açlık ve yoksulluk içinde yaşam mücadelesi verirken fındığa verdiği emekten şirketlerin ve tekellerin zenginleşmesinden yakınıyor.

Miting bu anlamda spekülasyonun, piyasaların veya diğer türden ticari kaygılar güden kuruluşların veya uzmanların kulak tıkadığı, yok saydığı veya baskılamaya çalıştığı bu sesi, sorunları görünürleştirdi. Sorunun öznelerini yan yana getirdi. Tüm bu sorunlara karşı Fatsalı fındık üreticisi emekçilerin, kadınların iradesine sahip çıktı. Seslerini kürsüden meydana, meydandan da saraya duyurdu. Üreticilerin haklarını arayacaklarının ilanı oldu. Üretenlerle yönetenler/sermaye arasındaki uçuruma, gelir adaletsizliğine itiraz etti. Tüm bunları başarabilmenin yolunun örgütlü ve bir o kadar da cüretkâr bir mücadeleden geçtiğinin hatırlatmasıydı.

YOLUMUZ AÇIK OLSUN

Mitingde konuşma yapan fındık üreticilerinden Hatice Salbaş şöyle diyordu: “Bizim hakkımız bu. Bir ekmeği 10 liraya çıkardılar. Nasıl alalım. Ben 70 yaşındayım bir türlü doyamadım. Doyan gidiyor, biz hep açız. Biz doymadan şükrediyoruz, doymadan insan şükreder mi? Etmez... Hakkımızı alana kadar devam edeceğiz. Ya verecekler ya verecekler.” Bir diğer fındık üreticisi Seyhan Ocak ise şöyle diyordu: “Biz hakkımızı istiyoruz. Yanlış bir şey yapmıyoruz. Bir kilo fındıkla bir kilo şeker alınmıyor düşünebiliyor musunuz? Fındık 70 lira olsun, yolumuz açık olsun!”

Başa dönelim. Hasat yaklaşırken piyasaya yön verme güdüsüyle davranan, üreticinin gerçek sorunlarına kulak tıkayanların unutmaması gereken şey şu: Fındık üreticileri açlığa da, emekleri üzerindeki haklarının gasp edilmesine de razı değil. Fındık üreticisinin beklentisi insanca üretip yaşayabilecekleri, bahçelerinin maden projeleriyle tehdit edilip zehirlenmediği adil, demokratik koşulların oluşturulması. SOL Parti’nin mitingi de, tıpkı Hatice ablanın vurgulamak istediği gibi, tüm bunların ancak örgütlü bir mücadele ile başarılabileceğinin ifadesiydi: Vermeyecekler, alacağız.