‘Yalancının mumu yatsıya kadar yanar’ ifadesinin doğruluğu bugünlerde biraz tartışmalı. ‘Gerçek çizmesini giyene kadar yalan dünyayı dolaşır’ sözü, sanki internet çağına daha uygun. Yine de çok peşin hükümlü olmamak gerek. İstanbul seçiminin yenilenmesinden sonraki süreçte en çok merak edilenler arasında herhalde şu soru var: Medyasından siyasetçisine, pişkince söylenen ve tekrarlanan yalanların, yine de alıcısı olacak […]

‘Yalancının mumu yatsıya kadar yanar’ ifadesinin doğruluğu bugünlerde biraz tartışmalı. ‘Gerçek çizmesini giyene kadar yalan dünyayı dolaşır’ sözü, sanki internet çağına daha uygun. Yine de çok peşin hükümlü olmamak gerek.

İstanbul seçiminin yenilenmesinden sonraki süreçte en çok merak edilenler arasında herhalde şu soru var: Medyasından siyasetçisine, pişkince söylenen ve tekrarlanan yalanların, yine de alıcısı olacak mı? Yoksa bazı seçmenler, “bu kadar da olmaz” diyerek kanaatlerini mi değiştirecek? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun soruları bunlar.

UYDURMA HABERYENİ BİR ŞEY DEĞİL

Hakikat-Sonrası (Post Truth) kavramıyla birlikte tartışılmaya başlanan ‘uydurma haber’ olgusu yeni bir şey değil. Uydurma haberin tarihi gazeteciliğin tarihi kadar eski. Konuyla ilgili pek çok kaynak uydurma haberin tarihini matbaanın icadına kadar götürüyor. Bu konuda en çarpıcı örnekler arasında da 1898’de patlak veren İspanyol-Amerikan savaşının hazırlanması sürecinde yapılan uydurma haberler sayılıyor. Zaten bugün ideal kabul ettiğimiz ‘tarafsız habercilik’ konusu da o yıllarda, Associated Press’in siyasi açıdan çeşitlilik gösteren müşterilerinin tümünü kendine çekme enstrümanı olarak beliriyor. Yani nesnel haberciliğin doğuşu aslında ticari bir kaygının sonucu.

UYDURMA HABERİN ZEMİNİ

Lee Mcintyre hakikat-sonrası olgusunu çok boyutlu ele aldığı, Post-Truth (Türkçede: Hakikat-Sonrası, Tellekt, Nisan 2019) kitabında şöyle soruyor, “Haber medyasının tarihinin tarafgirlikle örülü olageldiğini gördük. (…) Nesnelliğin hakkımız olduğunu düşünüyoruz ve haber kaynakları bunu bize sağlamayınca şaşırıyoruz. Peki ama olgu temelli, tarafgir olmayan içerik beklentimizi kendi cebimizden çıkan dolarlarla destekliyor muyuz?” Bu sorunun cevabı çoğumuz için hayır. Mcintyre işte haberciliğin başlangıç noktasına dönüşünü de bir ölçüde buna bağlıyor ve “İnternet, biz tembelleştikçe haberlere ulaşımımızı kolaylaştırdı (ve ucuzlattı). İmtiyazlı olduğumuzu düşünmemiz, eleştirel düşünce becerilerimizi aşındırdı”diyor. Uydurma haberler tam da bu zeminde yükseliyor.

GERÇEKLER GERİ TEPEBİLİR

Geleneksel (ya da sosyal) medyadan ve siyasetçilerden ortalığa saçan yalanların kabul görmesi insanın bilişsel önyargılarıyla çok ilgili. “İstanbul seçimlerinin tekrarlanması sürecinde söylenen yalanlar karşılık bulacak mı? Sorusunun cevabı biraz burada gizli. İstanbul seçimlerinde hile olmadığını bilimsel kesinlikle ispat etseniz bile, birileri buna inanmayacak. Bunun en büyük nedeni ‘backfire effects’. Türkçeye Geri Tepme Etkisi olarak çevirilebilecek kavramı deneysel bir çalışma sonucu ilk kez dillendirenler Brendan Nyhan ve Jason Reifler isimli bilim insanları. Buna göre insanlar, inançlarıyla ters düşen gerçek bir kanıtla karşılaştıklarında, bu kanıtı reddedip inançlarına daha sıkı sarılabiliyor. Çeşitli eğitim, bilinç ve siyasi kamplarda farklı şiddette oluyor ama oluyor.

NE YAPMALIYIZ?

“Ne yaparsak yapalım geri tepecekse, hakikatın ne önemi var?” diye sorulabilir. Neyse ki, ‘geri tepme etkisi’ daha ziyade en keskin tarafgirler için geçerli. Herkesin siyasi tarafgirliği ve kutuplaşma derecesi aynı oranda değil. Kaldı ki, öyle olsa bile, Lee Mcintyre’ın aktardığı bir bilimsel makaleye göre (David Redlawsk vd.) ne kadar adanmış olursa olsun seçmenleri ebediyen kandırmak mümkün değil. Seçmenlerin inançlarıyla uyuşmayan hakikatlerle sürekli karşılaşmaları halinde, konuyu yeniden değerlendirecekleri bir taşma noktası var. Peki o taşma noktasına eriştik mi? Onu bilimsel kesinlikte söyleyemeyiz ama yalanlar nasıl tekrarlanıyorsa, hakikati de yılmadan tekrarlamak gerekiyor. Kendi kendimize değil elbette.

İşte tam da bu yüzden herkese konuşabilen siyasetçiler kadar, herkese konuşabilen itibarlı bir medya ve sosyal medya kullanım pratiğine ihtiyaç var. Alaycı, hakeratamiz tweetlerin, sert ve ötekileştirici manşet ve haberlerin, bu noktada hakikatin karşılık bulmasına bir faydası yok. Onlar en fazla geri tepme etkisi yaratıyor. Çünkü günümüzde hakikat tek başına iş görmüyor. Hem doğru kitleye sık tekrarlanması hem de üslubunca olması şart.