“Bu davet bizim”, bu heves hepimizin! 1 Mayıs: Alandayız. Dayanışmadayız. Yan yanayız. Kol kolayız. Yılmayız. Korkmayız. Kaçmayız.

Yardımcı Ders Kitabı 101: Baharın güldüğü günsün, allara büründüğüsün!
Fotoğraf: BirGün

Günün Dersi
DERSİMİZ Emek
KONUMUZ 1 Mayıs

“Günlerin bugün getirdiği/baskı zulüm ve kandır/ancak bu böyle gitmez/sömürü devam etmez...” Günün dersi bu dizelerle başlıyor, çünkü konumuz 1 Mayıs ve onun şarkısının girişinde de bu sözler var. 1 Mayıs 1886’da Chicago’da ve Kanada’da 350 bin işçi greve gitti, o günün işçi sınıfının uluslararası birlik ve mücadele günü olarak kutlanması, II. Enternasyonal’in 1889 Paris toplantısında kabul edildi.1890’dan beri, yani 100 yılı aşkın süredir kutlanıyor ve dünyadaki pek çok cumhuriyetten daha eski. 1 Mayıs Cumhuriyeti diye bir şey var. 

1 Mayıs’ın şarkısı var, şiiri var, romanı var, coşkusu var, 1 Mayıs’ın bir değil bin kıymeti var. Tıp Bayramı, Denizcilik Bayramı nasıl kutlanıyorsa ve o günlerde o alanlarda çalışanlar nasıl bayram ediyor, şikâyet ediyor, teessüf edip, eh bazen de küfür ediyorsa, küfür haktır, 1 Mayıs’ta da işçi sınıfı ve sınıfın yoldaşları aynı şeyi yapıyor! O kadar doğal yani! 

1 Mayıs dünyanın en büyük cumhuriyeti. Mavi Yakalılar kurmuş ama yakasızları, fiyakasızları da var; mintanlıları, mintansızları, çulsuzları var; sonradan beyaz yakalılar da eklenmiş bu cumhuriyete, bu beyaz yakalı işi biraz karışık aslında, küçük memurlar da beyaz mı sayılıyor yani, yoksullukta işçileri aratmıyor ki onlar, sonra küçük esnaf, seyyarlar, gündelikçiler, işsizler, köylüler, ırgatlar, küçük toprak sahipleri, küçük üreticiler, bohemler, entelektüeller, barış yanlıları, çevreciler, devrimciler, samimiler, hakikatliler, inançlılar, inançsızlar, öğrenciler, gündelikçiler, çalışan kadınlar, ev kadınları, hepsi bu cumhuriyette.

Bu büyük kalabalığın da bir güne sığması zor haliyle. Hani bir değil, bir ay olsa 1 Mayıs, yeri var! Bir de 1 Mayıs’ı lanetli gün ilan edip onu yargılamak isteyenler var, sayıları çok değil ama muktedir ve yandaşları takımından oldukları için dünyanın her yerinde, sesleri çok çıkıyor, Mao’nun dediği, bunlar “Kâğıttan Kaplan” aslına bakılırsa!

1 Mayıs’ı hep Nâzım Hikmet’in dizeleriyle düşünürüm: “Ve elbette ki sevgilim, elbet/dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya/dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle; işçi tulumuyla/bu güzelim memlekette hürriyet...” Bu dizelerle ve şu dizelerle: “İlk gözgöze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan/giyin, kuşan/benze bahar ağaçlarına.../Hapisten/mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına/kaldır öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını/böyle bir günde yılgın ve kederli değil/ne münasebet/böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı/Nâzım Hikmet’in kadını”.

Herkesin en güzel elbisesi farklı. İşçi sınıfının mavi tulumuyla, baretiyle; öğrencinin, öğretmenin ellerinde kitaplarıyla; emeklinin fötr şapkasıyla; köylünün kasketiyle; doktorun beyaz önlüğüyle; yazarın kalemiyle; ressamın fırçası; barış insanlarının zeytin dallarıyla; müzik insanlarının çalgıları; kadınların mini etekleri, allı güllü basma elbiseleri, fistanları, şalvarları; sporcuların eşofmanlarıyla çıkacağı velhasıl işçinin işsizin, emekçinin güzel öfkesini bayramlık giysisi olarak kuşanacağı gündür 1 Mayıs.

Öfkenin en güzel günü. İtirazın bayramı. Reddin şenliği. Sınıfın düğünü. Devrimin arifesi. Sömürünün sönümü. Eşitsizliğin bitimi. Zulmün sonu. Ütopyanın umudu. Dayanışmanın gücü. Emeğin ödülü. Baharın güldüğü. Kırmızının bürüdüğü. Yeryüzü cenneti.

Birinci cemre 1Mayıs, ikinci cemre Hıdrellez, üçüncü cemre... devrim! Feyzini doğadan alan bir cümlenin içindeyiz, “anamız amele sınıfıdır, yurdumuz bütün cihandır bizim” diyen bir geleneğin yolunda gidenleriz. Tabiatıyla, yeryüzü kadar geniş, gökyüzü kadar açık, su gibi temiz bir yolculukta, şairin “Güneşin Sofrası” dediği, sınıfsız, sömürüsüz, eşitlikçi, paylaşmacı, dayanışma kültürüyle var olacak günlerin düşündeyiz, düş yolcularıyız. Cemal Süreya’nın bugünden o günlere yolladığı şiirin selamıyla, “cemi cümle bir sofrada/muhannetlik kalmayana” diyebilmenin hevesindeyiz. “Bu davet bizim”, bu heves hepimizin!

1 Mayıs: Alandayız. Dayanışmadayız. Yan yanayız. Kol kolayız. Yılmayız. Korkmayız. Kaçmayız. “Sayılmayız parmağ ile/tükenmeyiz kırmağ ile/taşramızdan sormağ ile/kimse bilmez ahvalimiz” hey canım!

ANA DÜŞÜNCE “Nisan, en zalimiyse ayların, Mayıs kırmızı gülüdür yaşamanın!”
YARDIMCI KİTAP Wedding Barikatları, Klaus Neukrantz, çev. Sevinç Altınçekiç, Yordam Kitap, 2018. 

Siyaset Dersi 
DERSİMİZ Siyaset
KONUMUZ Hayat 

Dediklerine bakılırsa siyaset kirli bir şeymiş ve kimseye salık verilmezmiş! Onlar bir kere girmişler bu yola, düşmüşler kuyuya, saçılmışlar ortalığa, bulanmışlar karaya, çıkamamışlar deryaya, ah bir kendilerini toparlayabilselermiş bak o zaman nasıl da koşarlarmış kıyıya, siyaset mi aman bir daha mı tövbe asla zinhar katiyyen deyip kaçarlarmış bakmalarından arkalarına...

Ben anamın beşiğini tıngıııııır mıngır sallariken, devenin tellal pirenin berber olduğu, birileri daha yok muydu yahu, fil, karınca, ağustosböceği, aslan, kedi, işte onların da masal sırasını beklediği o güzel mi güzel, hayali cihan değer, büyülü mü büyülü zamanlarda dahi böyle masal duymadığıma yemin etsem başım ağrımaz! Hem masal varken yemine ne gerek var? Masal kadar doğru, gerçek ve hakiki ne var? 

Âdettendir, son yıllarda etimoloji sözlükleri ve sözcüklerin kökenlerine ilişkin kitapların sayısı arttıkça önce bir nereden gelmiş, anlamı neymiş diye bakılıyor, biz de siyaset sözcüğüne bakıyoruz. Bir sözcükle ses benzerliği olduğunu düşünüyorsanız yanılmıyorsunuz, Arapça seyis (at binen) sözcüğüyle bağlantılı siyaset sözcüğü de. Türk dilleri içinde yer alan ve –At kökünden türemiş olan Atkarma, yani siyaset, yönetim sözcüğüyle de aynı anlamda. Atı yöneten seyis, ülkeyi yönetemeyen “reyis”! 

Diyeceğim o ki at koşturmak, yarıştırmak, kupon yapıp altılı oynamak, hatta “at koşar, baht kazanır” filan demek kötü de, siyaset niye kötü olsun? Niye kirli olsun? Ve siyaset niye sadece mecliste olsun? Kırklar Meclisi geleneğimizde, kültürümüzde var; kadın meclisi, canlar meclisi, gençler meclisi, şiir meclisi, musiki meclisi, meclis çok siyaset yapacak yer de çok!

Siyaseti çoğu kez ön seçimsiz, parti başkanlarının oluruyla seçime girip kazanan kadın vekillerin tayyör, döpiyes giydiği; erkek vekillerin lacileri çektiği meclise hapsetmiyorsak, hayatın her anında, her alanında iç içe olduğumuz bir etkinlik, eylem ve bireysel varlığımızı sürdürürken, toplumsal yaşama katılırken kendimizi, duruşumuzu, görüşümüzü ifade ettiğimiz bir anlam ve anlatım biçimi olarak kavramışsak, bu tarz yaklaşımların muktedirlere, burjuvaziye, sömürücülere yaradığını da biliyoruz demektir.

Siyaset yalnızca seçimden seçime oy vermek, kafaya göre televizyonlardaki yorumları, tartışmaları izleyip rahatlamak, eş dost arasında dertlenip “yetti gari” demekle sınırlı değil. Bunlar da gerekli ama, siyaset en çok da yoksullara, işçi sınıfına, köylülere, ezilenlere, dar gelirlilere, emekçilere gerekli, onların kendilerini yönetmeye talip olduklarını haykırmaları için bir dil, siyaset.

Mecliste siyaset yapanlara bakıp, siyasetin kirlendiğini söyleyenler elbette haksız sayılmaz. Seçtiği vekilin maaş almak, indirimlerden yararlanmak dışında hiçbir şey yapmadığını görenler, oyunun boşa gittiğini düşünüp üzülür elbet. Ama siyasetin yalnızca belirli kesimlere, katmanlara özgü bir hak olduğunu, hatta nerdeyse bir iş, meslek olduğunu düşünüp uzak kalırsa, kaçınırsa, siyaset de temizlenmez ülke de! 

O nedenle elbette parlamenter demokrasiyi savunan partilerin, sosyal demokrat, sosyalist, merkez, her neyse, halkı katılımcı bir siyaset anlayışına davet etmeleri, bunun yolunu açmaları şarttır. Bunu merkeziyetçi anlayışlardan uzak sol sosyalist siyasi partilerde görüyoruz ama çoğunluğu oluşturan partiler siyasetin çoğulcu bir yapıya bürünmesi fikrine henüz çok uzak!

Siyaset, en yalın biçimde seçmekle başlar ya da seçmemekle. Arkadaşını seçmek, kitabı seçmek, filmi seçmek, sevgilini seçmek, yiyeceğini seçmek, sözünü seçmek. İşte bunlar heeeeep siyasettir, ama biz farkına varmıyoruzdur ya da siyaset deyince yalnızca meclis, parti, vekil anladığımız için yakıştıramıyoruzdur! Vekillerin meclise, meclisin halka yakıştığı ve yakınlaştığı ve katılımcı siyasetin her zeminde yapılacağı günlerin uzak olmadığı umuduyla.

ANA DÜŞÜNCE “Siyaset bir halk katılıyorsa, siyasettir!”
YARDIMCI KİTAP Yeni Başlayanlar İçin Siyaset Teorisi, Pete Woodcock, çev. Aydın Çavdar, Ayrıntı Yayınları, 2021.