Yardımcı Ders Kitabı 101 | Duyurulur: Nefret diye bir kardeşimiz yoktur!

DERSİMİZ Kardeşlik
KONUMUZ Dil

Kardeşlik dilden gelir, gönülden. Dil gönülse ve gönül dilse eğer, ki öyledir. Yoksa laftan gelir, lafta kalır. O yüzden özellikle siyasetçilerin ağzında, hele de bunlar nefret dilini benimsemiş, küfre şiddetle iman etmiş, asmaktan kesmekten başka laf bilmeyen, ipten saptan konuşan, gözünü kan, dilini kin ve kalbini intikam bürümüş kimselerse, onların kardeşlik dediği yerden yedi denizler aşmak, şehir şehir uzaklaşmak gerekir! Memleket memleket diyeyim de isteyen şehir anlasın bunu isteyen de ülke!

Dersimiz masal olsaydı bol bol kardeşlikten söz eder, anlatır, olmadı uydururduk! Masala uyar, fakat derste sırıtır! Oysa yaşamdaki en zorlu, en hakiki, en sahici sınavlardan biridir kardeşlik. Neye benzer diyelim, aşka benzer, “aşkın aldı benden beni” demeye de benzer ki, “bana seni gerek seni” güzelliği ve sadeliğinde yaşanması ancak ömürle ölçülür. Ömür de yetmez aslında demek üzereydim ki “gel gör beni aşk n’eyledi” dizesini anımsayınca bu kadarı elverir dedim!

Çocukluğa benzer kardeşlik, onun saflığı, doğallığı, neşesi, sevinci, kırılganlığıyla dopdoludur, nasıl ki çocuğun kalbini gözlerinden okuyorsak, “gözler kalbin aynasıdır / yalan nedir bilmez onlar” şarkısında sözü edilen de bence çocukların gözleridir, kardeşlik de o gözlerden başlar, kalbe göz olur çünkü çocuklar.

Kardeşlerimizle yetişiriz, ayrılığa değil yakınlığa yetişmek, ona uzanacak çiçekler açmaktır bu. Çoğu kez araya hayat girer ve dallar gibi sarılmayı bırak, çiçekler uzatacak yakınlığa bile ulaşamayız, kardeşe yetişemeyiz! O zaman da en çok eski çocuklar kırılır işte, kardeşliği kadim olanlar, onların kederi doldurur kalpleri.

Kardeşlikle yetişmek: Bunu yalnızca ev içlerini şenlikleriyle dolduran, yoksulluğu bir an için unutturan, bahar bi gelmiş bi’daa da gitmemiş duygusunu uyandıran küçüklü büyüklü, kızlı oğlanlı, abili ablalı kardeşlere bakarak söylemiyorum kuşkusuz, büyük evimiz için de söylüyorum. Şimdi “Büyük Ev Ablukada” biliyorum, şimdi kardeşlik de çocukluk da nerdeyse olanaksız isteklermiş gibi geliyor, belki de “Büyük Ev” hiç olmamıştır! Fakat evlerin kapılarının gökyüzüne açılır gibi sokaklara, çocukluğa, kardeşliğe, dostluğa, komşuluğa mavi açıldığı zamanları hatırlıyorum, o sokağın, o göğün kardeşi olduğumuzu ve büyük evimizin kapısının hiç kapanmayan bir maviden yapıldığını kalbimle gördüm! Gözlerim kalbimin tanığıdır!

Kalbimiz de kardeşimizdir, gözlerimiz de. Nasıl bakarsan, nasıl duyarsan öyle kardeş olursun, onunla kardeş olursun. Kalbimin kardeşi, kardeşim iki gözüm ve dil kardeşi. O zaman büyük ev kardeşi olursun, renkleriniz ayrıdır, dilleriniz ayrıdır, yolunuz, sokağınız ayrıdır, ama Yahya Kemal’in “Rindlerin Akşamı”ndaki “Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan / Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan” geçmeden önceki o mavi kapı hepimize açıktır, büyük evin kapısıdır çünkü o. Yaşam dediğimiz ve harikulade bir yemiş gibi içinde türlü lezzetler, içli sevinçler, görülmemiş renkler barındıran o büyülü, ışıltılı doğa harikasının armağanıyla tanışmak için geçeriz o, Orhan Veli’nin “gün olur başıma kadar mavi” diye çıldırasıya övdüğü, ardına kadar maviye açık kapıdan...

Kimi zamanlarda, birdenbire, “ne gereği vardı şimdi?” türünden kuşkulara yol açan kardeşlik çıkışlarını görünce, “Allah Allah” diye düşünmeden edemiyor insan, “İkinci Dünya Harbinde kardeşinizi kaybettiniz de onu mu özlediniz?” Yoo, laf ola beri gele, “Hepimiiiz kardeşiiiz / Bu kavgaaa ne diye?” türküsü gibi. Hepimiz kardeş değiliz, kusura bakmayın! Siz sürekli hakaret edecek, sövecek, durmadan dövecek, sonra da “hanimiş canımın içi, kim yaptı bunu, uf olmuş, gel öpeyim, geçsin!” diye aklınız sıra sevecek, ertesi gün yeniden aynı kötülükleri yapacak, ona yeniden işiniz düştüğünde de kardeş olalım diyeceksiniz! Enis Akın’ın şahane kitabının adı gibi, Öpünce Geçmez!

Siz kardeşliği ne sanıyorsunuz, kimseye kardeş gibi davranmadığınız için olasılıkla parayla alınır satılır bir şey sanıyorsunuz. Kardeşlik sizin bildiğiniz gibi değildir, candan ileridir! Sovyetler Birliği dağılınca aynı numarayı Türk Cumhuriyetlerine de çekmiştiniz, onlar da yememişti! Ben ağabey, sen kardeş! Kardeşlik hukuku diye bir şey var ve o adalet gerektiriyor, kadın-erkek eşitliği istiyor, özgürlük filan gibi güzel şeyler bekliyor. Bunlar da sizde olmadığına ve olamayacağına göre ne kardeşliği Alla’sen? Bizim her dilden her dinden her mezhepten her milletten her renkten her kültürden kardeşimiz var, onlar da “gelin kardeş olalım” filan demiyorlar, kardeşlik hukuku nedir biliyorlar ve kardeşliğin gereğini yerine getiriyorlar! Kardeşlik bizim doğamızda vardır, doğaldır, fakat sizin fıtratınızda var mıdır bilmem!

ANA DÜŞÜNCE Kardeştir, cana eştir!
YARDIMCI KİTAP Ve Dağlar Yankılandı, Khaled Hosseini, çev. Püren Özgören, Everest Yayınları.