Ülke iki seçimi geride bıraktı, üçüncüsüne gidiyor.

Siyaset, tanımı gereği, ideoloji içkindir; ideoloji üstü ya da dışı siyaset olmaz.

Hiç evirip çevirmeden adını koyalım. Mayıs seçimlerini kazanan milliyetçiliği kendisine payanda yapan Siyasal İslâm ideolojisidir.

Kaybeden ise ideoloji olarak nerede durduğu anlaşılmayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun başını çektiği muhalefettir.

BİR KEZ DAHA 

Cumhurbaşkanlığı seçiminin düğüm noktası, başkanlık mı parlamenter düzen mi sorusuydu; yanıtı başkanlık oldu. Böylece, rejim 2023 seçimleriyle iyice yerleşti; yerinde deyimiyle, perçinlendi.

Kamu yönetimi ya da devletten başlayarak, eğitim, hukuk ve giderek ekonomi bu ideolojiye göre biçimlenmiş bulunuyor. Devlet, yürütme, yasama ve yargı erkleriyle, “tek kişiye bağlı olarak” bu dünya görüşüne göre işliyor. Hukuk, adım adım “fıkıh” ile taçlandırılıyor; ülkenin “düşünce ortamı” A’dan Z’ye İslamileşiyor; her tarafı Arapça sarıyor. Ekonomi, faizden yoksullukla savaşıma kadar İslâmiyet temelli kılınıyor. Sosyal devletin yerini Ensar gibi vakıflar alıyor; “sosyal hak”, kul hakkına ve sadakaya dönüşüyor. Sanatçılar saldırıya uğruyor; şenlikler yasaklanıyor; bilimden sonra özgür sanat da yok ediliyor. Uygulama, esas olarak Diyanet İşleri Başkanlığının öncülüğünde gerçekleşiyor; çok sayıda “düşünürü” ya da ideoloğu bulunmakla birlikte, Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Hayrettin Karaman son yıllarda rejimin “yol göstericisi” görevi yapıyor.

Yürütmeyi elinde tutan tek kişi, basın-yayını baskı altına aldığı gibi, Meclis’i ve yargıyı da esas olarak elinde tutuyor. Demirtaş, Kavala ve diğer Gezi kararları ile son olarak Yanardağ örneğinde görüldüğü gibi, yargı iktidarın istediği yönde kararlar veriyor. Güç, o kadar tek kişiye bağımlı ki Meclis, bir üyesini, Can Atalay’ı hapisten bile kurtaramıyor.

Özetle, siyasi İslam ideolojisi toplumun üzerine çökmüş bulunuyor.

25 MİLYON MASALI

Seçimlerden sonra iktidar dört koldan yerleşirken muhalefet tam anlamıyla dağıldı.

O kadar ki, o tarihsel ve toplumsal önemi bilinen seçimleri yitiren ve üstelik kendisi ile birlikte altı partinin genel başkanlarını Meclis’in dışına atmak başarısını(!) gösteren Kemal Kılıçdaroğlu, hariçten gazel okuduğu CHP Meclis Grubunda Salı günü, siyaset bilimi kitaplarında “gerçeği saptırmaya örnek” olacak bir yaklaşım sergiliyor; şöyle diyor:

“Değişim ve liderlik meselesine gelelim şimdi. Bir kere bizler 25 milyon insanla birlikte, çıkarsız, parasız sadece ama sadece hakkın yanında olmak için bir araya gelen bir koalisyon kurduysak ….büyük bir değişimi zaten başlatmışız demektir.”

Burada Kılıçdaroğlu, Altılı Masa işbirliğini “hakkın yanında olmak için” bir araya gelmek diye tanımlıyor; bu soyut, gerçekte içi boş ve her yöne çekilebilecek kavramlaştırmayı, üstelik ilk kez yapıyor. Ve günümüze geliyor:   

“Başarıyı tek başıma üstlenmem. Ama bu 25 milyonu başarısızlık olarak görürseniz haksızlığın karşısında tek başıma dururum. … değişimin mimarı CHP’lilerle birlikte Millet İttifakı’nın mensuplarıdır… 25 milyona ulaşan bu değişim yeterli değilse ….sayıyı artıracak yeni değişimleri üretme görevi de benimdir. Bugünkü görevim 25 milyondan bir kişiyi bile feda etmeden süreci yönetmektir."

“Laiklik tehlike altında değil” ve “NATO demokrasiyi korur” gibi özlü sözleriyle demokrasinin temellerinin yıkılmasına büyük katkı yapan, “aşırı yıpranmış” bir iktidara bile seçim kazandıran ve milyonların “umudunu yok etmesini başarı sayan Kılıçdaroğlu şimdi neyi yönetecek? Altılı Masa çoktan dağıldı; CHP listelerinden Meclis’e giren iki partinin milletvekilleri Meclis’te ayrı bir Grup kurdu. CHP’lilerden gelen “yürüyüş”, “bildiri” ve açıklama çağrılarına kulaklarını tıkayan Kılıçdaroğlu’nun seçtiği “danışmanları” tartışma konusu oluyor. Bu gidişle, geçtik 25 milyonu artırmayı, yanındaki “sadıkları” dışında Kılıçdaroğlu’nun elinde yöneteceği CHP’li kalmayacak!

Kendisine bu aklı ya da görevi kimin verdiği ayrı bir soru; ancak, açıkça görülüyor ki Kılıçdaroğlu, ısrarla ve inatla iktidarın değirmenine su taşımaya devam ediyor!

İktidarın Siyasal İslamcılığına “doğru tanı” konmadıkça, ona nasıl muhalefet edileceği de, bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da tamamıyla anlamsızlaşır. “Muhalefetsizlik” yerel seçimleri de olumsuz etkiler. CHP içinde ise Kılıçdaroğlu’nun ağzına bakarak “değişim, değişim” diye yeri göğü inletmek de kayalıklarda yankılanan bir hoş ya da boş seda olarak kalır.