Dün yine günlerden Merkez Bankası’nın faiz kararını duyurduğu gündü. Haziran ayında başlayan faiz artırım sürecinde yüzde 35’e getirilen oran dün yapılan 500 puanlık artış ile yüzde 40’a çıkarıldı.

“Piyasacıların” yüksek sesle talep ettiği ve heyecanla beklediğinden daha yüksek bir oranda artış yapıldı. Karara ilişkin açıklamaya bakınca aralık ayında bir artış daha yapılıp, faiz artış süreci tamamlanmış olacak. Muhtemelen yılı yüzde 45’lik bir faiz seviyesi ile tamamlayacağız. Ondan sonra ekonomi yönetimi heyecanla yabancı sıcak paracıların ülkeye fon getirmesi bekleyecekler. Oyun planları bu. Bunu zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da ifade ediyor. TL’nin yabancı paralar karşısındaki artışının enflasyon oranının altında kalması sonucu reel olarak değerlenmiş olmasını bekledikleri TL ile zaman içerisinde enflasyonun da kontrol altında olmasını bekliyorlar.

Yabancı para getirecek, kur pek artmayacak bunun sonucunda da enflasyon düşecekmiş. Bu stratejide yeni olan nedir? Hiçbir şey. Daha önce yaptıklarını tekrar edecekler. Eğer olur da para gelirse ne ala! Peki, bu yüksek faizin ekonomik büyüme ve istihdama etkisi ne olacak? Erdoğan’ın “O faizler daha da düşecek” dediği dönemleri hatırlayalım. “O faizler” niye daha da düşecekti? Çünkü çarkların dönmesi, istihdamın azalmaması gerekiyordu. Şimdi faizleri artırıyorlar. Bu politikanın ekonomiyi ciddi şekilde yavaşlatacağı, işsizlik oranında belirgin bir artışa yola açacağı aşikâr.

Aslında faiz politikasında yaşanan bu sert dönüş bize gösteriyor ki Erdoğan, faiz-enflasyon ilişkisine dair kuramı “piyasacılara” yenilmiştir. Sıcak paracıların taleplerini karşılamak durumunda kaldı.

KREDİ KARTI FAİZLERİ DEĞİŞMEDİ

Dünkü faiz artış kararı sonrası kredi kartı azami faiz oranın da artması bekleniyordu. Çünkü mevcut mevzuata göre kredi kartı azami faiz oranında kullanılan referans oran, ortalama mevduat faizi ya da politika faiz oranından düşük olanı kullanılarak hesaplanıyor.

Politika faiz oranı artışının kredi kartı faizlerini aralık ayında değiştirmeyeceğine yönelik MB tarafından yapılan açıklama, önce iktidarın borçlu vatandaşları faiz artışından korumaya yönelik bir tedbiri olarak algılanmış olsa da aslında durumun hiç de öyle olmadığı anlaşıldı. Ortalama mevduat faizi politika faizinden düşük olduğu için o kullanılmış bu da kredi kartı faiz oranını etkilememiş. Meğer vatandaşı yüksek faizden korumaya yönelik bilinçli bir politika söz konusu değilmiş.

ACİLEN YAPILMASI GEREKEN

Her ne kadar kredi kartı faiz oranları değişmemiş olsa da mevcut düzeyi itibariyle bile oldukça yüksek olduğunu belirtmek gerekir. Vatandaşın ödemek zorunda kaldığı toplam maliyeti etkileyen en önemli unsurlardan birisi de ödenen faiz üzerinden alınan vergi ve fonlar. Ortalama vatandaş buna pek dikkat etmiyor olabilir. Kredi kartının asgari ödemesini yaptığı sürece, toplam maliyete neyin yola açtığının detayına da bakmıyor. Oysa biz biliyoruz ki kredi kartına borcu olan vatandaşlar bankaya ödediği faizin üzerine bunun yüzde 30’u kadar da vergi ve fon ödüyor. Gelirin yetmediği için borçlanarak ihtiyaçlarını karşıla, bu borcun faizini öde, bir de ödediğin faizin yüzde 30’u kadar bir tutarı da devlete öde.

Eğer vatandaşını düşünen bir iktidar olsaydı, ekonomik olarak zorda kaldığı için market harcamasını ancak borçlanarak yapmak durumunda kalanlara bir de yüzde 30 vergi yüklemezdi.

Açıkça çağrı yapıyoruz: Kredi kartı, kredili mevduat hesapları ve ihtiyaç kredilerine ödenen faiz üzerinden alınan Bankacılık vergisi ve fonlar kaldırılsın. Bu çok kolay yapılabilir.

Peki, yaparlar mı? Yapmazlar. Çünkü dört gözle bekledikleri sıcak paracılara “Bakın biz her türlü vergi gelirini (siz bunu vatandaşın sırtına yük olarak okuyun) artırıyoruz ki size yapacağımız faiz ödemelerinde zorlanmayalım” mesajını veriyorlar.

İşte servet transferinin araçlarından birisi de bu: Borçlanmak zorunda olanlardan aldıklarını sıcak parası olanlara vermek.